- 623 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Başka bir pencerede başka bir güneş..
Ankara da ilk günler;
Senin sabahına uyanıyor artık gözlerim, başka bir pencerede başka bir güneş… İçime çektiğim başka bir nefes sanki... Sokaklar, caddeler bana tavır almışçasına elindeki dut ağacından çatallanmış sapanla içimin camlarına taş atıp kaçıyorlar… Her yer birbirine benziyor, zamanlı zamansız kayboluşlarım bundan… Her kayboluş yeni bir keşfediş…
Bazen yardımcı olmuyor kaldırımlar, susuyor Kızılay, Keçiören. Bu suskunluğa, acemiliğime inat kanatlarımda tatlı bir azat edilmişliğin hazzı, büyümüşlüğün havası.
Susma, konuş başkent. Senden söyleyecek nelerim var benim, senin benden duyacak nelerin. Senin sustuğun kadar ben durabilseydim keşke. Bak galibiyet diyorlar buna. Ebe misali düşlerimde seni kovaladım dört yıl boyunca, yaşanmamış anıların gediğine doldurarak çoğulluğunu. Ben istedim senin gökyüzünde soluklanmayı. Çocukluğumu, seni ben gibi düşleyen zorlu rakipleri, ÖSS savaşında ardımda bıraktım da geldim. Elbet çayır çimen değildi geldiğim yol. Kâh zorba bayırlardan geçtim kâh çakıllı yolları eledim. Zorlandım belki ama olsun sen her şeye değerdin…
Karşındayım şimdi. Beni hafife alma ey Ankara. Avuçlarımda hala büyümüşlüğün deli kanlılığı var. Ardımda terk-i diyarım Marmara, önümde, sağımda, solumda içime ilik ilik işleyen iç Anadolu. Geçmişim, geleceğim iki hayalet misali dans ediyor gözlerimin önünde ritimsiz bir ezginin metronomuna uydurarak ayaklarını. İçleri dolu, haykırmaya hazır, işlenmeyi bekleyen mendil misali. Dışı canlı, etten kemikten hayalleri var insanlığa dair. Lakin ikisi de keşfedilmeyi bekleyen bir derinlikte, afili bir mumun duvarları islendirerek çıkardığı birer duman…
Aydınlığına aydınlık eklemek istersen ateşle yüreğimi. Eğer yanmayacaksan benimle benim kadar sürgüne vur koynunda uyumaya alışmadan benliğimi…
İçime biriktirdiğim seni, hafta sonu gelince adres adres arıyorum. Gözümde büyütmüyorum artık kayboluşlarımı. Varlığını bilmeden yandığım gül bahçelerini, seni mübalağa edip süslediğim mor başaklı ovaların nazlı kumlarına gömüyorum. Suluyorum varlığını ışığa çeviriyorum yolu belirsiz tarihini ama senden bir tane daha filizlenmiyor be Ankara.
Başımı çeviriyorum caddeler alabildiğine kalabalık. Ne çok sevenin var başkent. Gençliğin nabzı sende atıyor. Dolmuşlar ismini senden almışçasına son demine kadar dolmuş. İnsanlar kendinden emin, ürkeklikten sıyrılmış kademeli öğrenciler, bir o kadar da ben gibi acemiliğini belli etmemeye çalışanlar. Modern giyimli insanlar, ben buradayım yıkılmam diyen bir yapı, insanıyla bütün, taşıyla toprağıyla tarih, adımlarıyla ilim, duruşuyla gündemi belirleyen bir diyar burası.
Bu mükemmelliğin yanında annemi özlüyorum. Kokusu eksik içimde, sesiyle avunuyorum. İçim buruluyor kimden gelse adının o çok yüzlü anlamı. Özlüyorum, özlüyorum, özlüyorum.
Sonra bir ses sendeliyor kulağımda ‘kendine gel’…
Duygusallığında bir dozu olmalı.
Yine akşam oldu akıp giden, yarına koşan bu şehirde. İlk günlerin acemiliğinden olsa gerek bozulan her kâğıt para silinip gidiyor yanlış yazılmış yazı gibi. Bu böyle gitmez biliyorum yoksa zor günler kapıda.
Bu gece bu düzensizliğin semeresini masaya yatırıp yordama sokmalıyım. ‘acaba’ ve ‘keşke’ li çıkınlar birikmiş sağımda solumda. Bu düğümüde çözücek olan benim.
Her şeye rağmen içinde bulunduğum durumu seviyorum iyisiyle kötüsüyle. Ben varım, ben olduğum sürece benliğim her zorluğa göğüs germeye hazır.
Göze alarak geldim; hayatın kara siyah entarisini giymeyi de bilirim, ışıklı yollardan yürümeyi de.
YORUMLAR
cok asil ce yazılmıs bir yazıydı.yurekten ve o kadar da narindi..ankara derken ankaranın yerine ne koydun anlattın ama ankara gerceği yazında cok belliydi..ankarayı yasamak güzel..anne eksikliği de duygu barındırmıs yazında .uzunca anlatmamnıssıun ama iki satır yetmiş anne yi anlaturken..cok beğendim ve cok düşündüm.etkileyiciydi ,akıcıydı berrak tı dı..ankara sana mutluluk getirsin diliyorum ucsuz bucaksız.içinde kaybolasın ...sevgilerimle