- 1018 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Ben -XI- Şeytanım
‘’Zor zanaat yaşamak azizim.’’
Kim bilir kaç defa okudum bu cümleyi. Okudukça da yankılandı içimde, yüreğimde, beynimde ‘’zor ve yaşam’’ kavramları.
Yankılandıkça da kimliği belirsiz, kulak zarlarımı acıtan bir ses yükseldi içimden. Dalga, dalga gittikçe artan bir frekansta.
Kokusuz, biçimsiz, şekilsiz, tarifsiz, çıktığı yeri aramaya zorlayan bir ses.
Durdum ve dinledim onu, tüm dış seslere kulağımı tıkayarak. Gerçi tıkamama gerek yoktu. Çünkü o kadar güçlü bir haykırış ve yüksek bir çığlıktı ki; başka ses ya da görüntü ile ilgilenecek ne haliniz ne de dermanınız kalmıyordu.
Kolay şaşırmayan beni acabaların kucağına düşürmeyi başardı her zaman.
Zahmet edip beynimin kıçını kımıldattırdım düşünmek için ve bingo!
İşte sonunda buldum onu.
İçimde kime ait olduğunu bilmediğim bu sesin beni hayata göbekten bağlayan nedenlerin çığlıkları olduğunu geçte olsa öğrendim. Geçte olsa diyorum çünkü, ne zaman sesi duyacağımı anlasam, kulaklıklarımı takıp en sos ses ayarında techno müzik dinleyerek, düşünebilecek nöronlarımı yakıp, uyuşturur ve düşünmeyi engellerdim.
Düşünmeyen bir kişinin ne kadar mutlu olduğunu bilirim... ve düşünmemenin yanında getirdiği huzur ve rahatlığında.
Öncesinde de hep duyardım bu gaipten gelen sesi de anlam veremezdim. Beni, hep uyarırdı hayatın acımasızlığına, duyarsız ve umursamazlığına karşı. Feryatlarını hep duyardım da duyumsamaz, umursamazdım.
Omuzlarımı silkip ‘’banane’’ derdim.
Yanından sıyrılıp geçip daima ayna karşısında kırıtıp, sırıtırdım yalancı gözlerle hayata. Hayatla aşık atabilecek güce sahip bildim hep kendimi.
Ben, merkezi kendim bildim, hayatı ise etrafımda dönüp dolaşan kasırgaların hortumuna benzettim.
Yıllarca beni yormasına, yıpratmasına saçlarımdan tutup, ayaklarımı yerden kesip, yüzümü kanatmasın diye sırtımı sürüklediği yerlerden her defasında yanımda olan ailemin güvencesi ile kalkıp, ‘’acımadı ki!’’ diye nanik yaptığım hayatı tanıyamazlıktan geliyordum.
Ailem hep yanımdaydı. Her halükarda her şekilde dönüp geri gelebileceğimin, kabul edileceğimin farkında olmam tükenmez gücüm oldu benim. Mecburi çıkış yollarına başvurmaktan çekinmedim asla ya da anayolda son sürat ilerlerken sıkıldım diye u dönüşü yapmaktan.
‘’İstemiyorum’’ demem ailemdeki yetkin kişilerin düşünce yapısındaki tüm olasılıkların ve imkanların kendi çıkarları doğrultusunda ayaklarımın altına tek seçenek olarak sürülmesi için yeterli idi.
Hele ki inat ile aynı kelimeyi tekrarlıyor ve bunu, sinirimin bozulmuş iki damla gözyaşı ile yanaklarımı ıslatarak yapıyorsam.
Nasılsa ardımı toparlayacak, üzerime sorumluluk ya da zorunluluk bindirmeyeceklerini biliyordum.
Ben istediğimi getirirdim dile olabildiğince şımarıklılığımla, korumayı ana görevi kabul etmiş olan büyüklerim kılımı bile kımıldatmama gerek kalmadan yerine getirirlerdi nasılsa.
Büyümeme gerek yoktu. Ya da bunun için en ufak bir girişim gereksizdi.
Benden istenen daima peki diyerek ayaklarımı uzatmam, onların işlerine ve planlarına ters düşecek bir hareket yapmamamdı.
Saksıda ki çiçek gibiydim; besinimi, gün ışığımı ve ısımı sağlıyorlardı.
Daha fazlasını istemek gibi bir lüksüm ya da seçeneğim yoktu asla hayat denilen benim dahil kimsenin bilmediği belirli süreden.
Tek başıma ayakta durabilme düşüncem bile zaten her canlının sonu olan ölümümü en acımasız şekilde yaklaştırmaktan başka bir işe yaramazdı.
Bir süs bitkisi idim. Düşünmeyen, itiraz etmeyen, yitik ve kişiliksiz haliyle güzel gözüken gözlere göre günahkar bedene sığdırılmış nankör bir kancık.
İtaat ve sonsuz şükretmesi gereken bir köle.
Kaçışlarımın tartışılmaz sığınağı idi ailem. En ufak bir zorlanmada, zorunluluk ya da sorumluluk karşısında kaçıp, saklanabileceğim fare deliğim.
Bilirdim; nasılsa kimselerin bana ulaşamayacağı kadar yüksek duvarlar, örümcek ağları ya da kozalar örerlerdi bana. Karşılığında ise benliğimi verirdim seve, seve.
Benden beklenen sadece söylenenlere itaat etmemdi.
Fikirlerine katılmam ya da uygulamam değil. Görüntüde yapılması isteneni yapmam. Kılıfına uydurduktan sonra, yalan riya ve eksik bilgilendirme adı altına sıkıştırdığım saklamalarla, bahaneler ardına neleri istersem sokabiliyor, yapabiliyordum.
Kullanılmaya dünden razı zihniyetleri salaklığımı mazur göstererek masum maskelerim ardından idare ediyordum.
Koşulsuz sahiplenici tavırlarına engel olamadıklarını bildiğimden dolayı üzerimde hakimiyet kurmalarına izin veriyordum. Peki diyerek ve onların karşısında güçlü görünmeyerek zaten isteklerini yerine getiriyor, fikirlerimi ve düşüncelerimi bildirmeyerek de zayıflıklarını yüzlerine vurmuyordum. Aciz noktalarını ve kullanmanın yolunu biliyordum iyi niyetlerini. Nasıl yola getireceğimi de, nasıl yönlendireceğimi de.
Kendimi nasıl hangi yollarda acındıracağımı da.
Tam bir şeytanım ben.
Evet, evet. Bir şeytanım ben. Hem de en büyük şeytan.
Kişileri, kibirim gölgesinde kullanan bir şeytan.
Kişilerin tanrılaşma isteklerini körükleyerek kullanan bir şeytan.
Kişileri menfaatlerim yönergesinde gelişmelere inandıran, çıkan sonuçları ise yine kendi menfaatlerimin yatağında sevişerek yeni piçler doğuran bir şeytan.
İyi de...
yoruldum artık.
Sıkıldım!...
Yaşamaktan değil, yalnızlıktan ve başkalarının sürekli başımda, çevremde tanrı olmasından!...
Artık ben tanrı olmak istiyorum ve beni kullanabilecek kadar zeki insanlar istiyorum çevremde. Tek kişilik oynanan sahne oyundan sıkıldım artık.
Kim bilir belki de gerçek hayat dedikleri sahnede oynanan değil de oyunu seyredip, oyuncunun üzerinde hakimiyet kuran koruyuculuk deneyimidir.
Ey hayat!
Eğer sıkılmaz ve zorluklarla karşılaşmazsam bil ki; geliyorum...
Zeynep Tavukçu 4/7
YORUMLAR
şeytan diye somut bir varlık aramaya gerek yok hayatımızda bence...
hepimizin içinde bir şeytan vardır...
onu yaşatmak veya öldürmek irademize bağlı birazda...
onunla savaşmak ...
donkişotun yel değirmenlerine savaşı gibi...
iyiliğin kötülükle savaşı gibi...
bu savaştan muhakak bir gün iyilik galip gelecek diye inanıyorum...
güzel yazıydı...
tebrikler...
Biri meleğin nasıl şeytana dönüşütüğünün çok çarpıcı ve edebi bir anlatımını okudum.
Şeytan sadece yaratılmakla kalsa bir de taşlanma boyutu var.
Bu güzel yazınızı okurken Şeytan, anlamca sanki kurtarılması gereken madur ve munis bir yaratığa dönüştü.
ve insanlar var oldukça zannediyorum birilerinin de şeytan olması kaçınılmaz gibi görünüyor.
Tebrikler çok zevkliydi okumak