İçsel Duygularımız
İçsel duygular bizim yaşamda neyi deneyimleyeceğimizi belirler. İçimizde bir kıyamet kopuyorsa, dünyamız da aynı kıyamete uyum gösterecektir. Hem de istisnasız. Bu hep böyle olmuştur. Dünya, bizdekiyle özdeşleşir. Bir diğer yönüyle, hepimiz kendi hayallerimizi, kendi fiziksel gerçekliğimizi oluşturuyoruz. Biz ne isek dünya da o.
Daha mutlu, daha refah, daha berrak, daha net bir yaşam için, içsel duygularımızın kılavuzluğuna ihtiyacımız vardır. Bizler mekanik bir yapı, bir veri, bir nesne değiliz. Bizler yaşamsallığı duygularıyla algılayan, tepki veren, canlı ve kıpırtılı varlıklarız.
Pozitif düşünce gücü olumlu sonuçlar doğurur. Tartışmasız. Pozitif bir düşünce aynı zamanda pozitif içsel duyguları da harekete geçirir. Duygularımız bizi istediğimiz yere yönlendirmekte harika bir kılavuzdur. İnsanın kılavuzu içsel duygularıdır. Bu yüzden içsel duygularımızın farkındalığını arttırmak yaşamsal kalitemizi de arttıracaktır.
Düşüncelerimiz duygularımızı hareketlendirir, güçlendirir. Duygularımızın bize ulaşacak ölçüye gelmesi için bir düşünce tarafından tetiklenmesi gerekir. Bu yüzden her duygunun gerisinde onu besleyen bir düşünce kalıbı yatmaktadır. Eğer huzursuz bir duygu tarafından yüreğimiz sıkıştırılıyorsa, onun gerisinde mutlaka hoşumuza gitmeyen bir düşünce vardır. İşte bu noktada, içsel duygularımızdan bir sinyal alırız. Aldığımız sinyal: Huzursuzluktur. İçsel duygularımız aslında bizi uyarır. “Dikkat et, hoşuna gitmeyen bir düşüncenin etkisi altındasın. Hemen dur!..” demektedir.
Biz ise bunu bu şekilde algılamayız. Bizim tek algıladığımız şey, hissetmekte olduğumuz huzursuzluktur. İçim sıkılıyor, deriz. Durumumuzu daha da kötüye götürecek tanımlar bulma konusunda adeta uzmanlaşmışızdır. Huzursuzluğumuzu büyüttükçe büyütmekle meşgulüzdür. Böylece içsel duygularımızdan daha güçlü ve keskin sinyaller gelmeye başlar. Daralırız. Bunalırız. Geniş mekanlar da bile sıkışma hissi yaşarız. Gerçekte sıkışmanın asıl kaynağı içsel duygularımızdaki sinyali doğru algılamayışımızdır.
Doğru algılamak için farkındalık gerekir. Farkındalık, içsel duygularımızdan bize yansıyan huzursuzluk hissinin ötesine geçebilmektir. Eğer huzursuzluğun ötesine geçemezsek, huzursuzluk bizim varlığımızı kapsar ve bize yer kalmaz. Burada ben yoktur artık. Ben huzursuzluğa dönüşmüştür. Olan tek şey huzursuzluktur.
İçsel duygularımızın, bizim kılavuzumuz olduğunu bilirsek, onları başka bir açıdan değerlendirebiliriz. Bize iletileni algıladığımızda hoşumuza gitmeyen sonuçların önüne geçeriz . Olumsuz düşünceler sadece olumsuz sonuçlar üretir. O an rahatsız bir durum gibi ortaya çıkan içsel duygularımızın bir amacı vardır. Bizi uyarmak! İçsel duygularımız sayesinde olumsuz düşüncenin eşiğinde olduğumuzu anlayabiliriz. Aksi halde düşündüğümüz şeyin bir belirleyiciliği yoktur. Düşünürüz, düşünceye bir tepki olarak bir duygu doğar. İşte o duygu; biraz önce düşünülen düşüncenin tahlilidir. Eğer bu içsel duygu hoşumuza gitmiyorsa yapılacak şey çok basittir. Onun gerisindeki düşünceye bakıp o düşünceden uzaklaşmalı. Uzaklaşıldığında zaten artık içsel duygunun yönü de değişir. Bir çiçeğin kokusuna benzer bu. Çiçeğe koku veren şey çiçeğin özüdür. Çiçek özünden dolayı kokar. İnsanın özü de düşüncedir.
Oraya bak. Neyi düşündüğüne? Ve sonrasında ne olduğuna.. Oraya bakmayı dene. İçinde gerçekte ne olduğuna dikkatini ver. Dikkatini verdiğinde farklılaştığını hissedeceksin. Farklılaştığında düşüncelerin çiçekler gibi güzel kokular üretecek.
Hiç kuşkun olmasın…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.