REYTİNG AŞKINA!...
Bizim, millet olarak, sevinçlerimiz ve üzüntülerimiz biraz farklıdır.
Sanırım bu tele vole kültürümüzün bir sebebi olsa gerek...
Orhan Pamuk bir röportajında: “Televizyon seyretmeyi sevmiyorum. Her düğmesini açtığımda, kahroluyorum....” demişti.
Haklı belki de...
Gazeteler de, televizyonlardan pek farklı değil.
Cinayet haberleri, kapkaç, yolsuzluk, rüşvet haberleri ile dolu...
Öbür yandan bakıyorsunuz, magazin haberleri; kim kiminle, nerede, nasıl...
Diziler, televizyonları parsellemiş, neredeyse saat başı dizi var.
Seyredebilecek programı mumla arıyorum bazen...
Batmanda meydana gelen sel felaketinin birkaç gün sonrasıydı.
Bir arkadaşımın bürosuna uğramış, çay içiyorduk...
Televizyonda, sabah kuşağı yayımlanan programın birine, şu bizim meşhur kerem ile aslı misali, aşkları Türkiye’nin televolik tarihine oturmuş, Tülin ile Caner ikilisi konuk olarak çağrılmışlar yine...
Stüdyodaki seyircilerden; yaşlı bir kadın, eline mikrofonu alarak,Tülin’e hitaben, şöyle diyor: “Tülin, kızım, artık şu çocuğu üzme ne olursun, bu çocuğun üzüntüsünden her gece sabaha kadar ağlıyorum nerdeyse...”
Konuşurken de, gözyaşları döküyor gözlerinden...
Belli ki, kadıncağız çok üzülmüş.
Şu bizim kadırgalı Seda da orada...
Tülin, oturduğu yerde şımarıklık ile duygusal haller içinde...
Anlayacağınız tam bir trajikomedi...
Gülmemek için kendimi zor tutuyorum.
Kurnaz Seda , o her zamanki üslubuyla: “Ay... Anam benim...” edebiyatı yapıyor...
Aşkları dizi programına dönüşen bu ikili Allah bilir ne paralar götürüyorlardır?
Gözümüz yok, gözü olanın gözü çıksın.
Diziler, klipler, işin cabası tabi...
Bizim, saftrik kadıncağızda, stüdyoda neredeyse havale geçirecek kahrından.
Kim bilir kaç kadıncağız o sırada, mutfakta, yemek pişirirken, evde; o, bildik ev işleriyle meşgul, bu arada da televizyon seyrederken, ne acıklı haller içinde kalmışlardır Allah bilir...
Allah reytinginizi bozmasın, ne diyelim...?
Arkadaşıma, “Kanalı değiştir” diyorum...
Başka bir kanal çıkıyor.
Bu kanalda da yine şu bizim, Kuşum Aydın ve ekibi var...
Yıllar yılı çevirdiği filmlerle, Türk sinemasının bir boşluğunu dolduran filmleriyle meşhur aktristi Ahu ve uzatmalı sevgilisi Meriç var...
Bakınız o kadar alıştık ki onlara, samimiyetten, “Ahu ve Meriç” diyorum...
Bir program barışık, bir program küs halleriyle, evde yemek pişiren, çocuk bakan, oya yapan, genç kızları ve kadınları gözyaşlarına boğuyorlar bazen...
Anlaşılan o ki, bu; bir barışık, bir küs halleriyle kadınları ve genç kızları acıklı haller içerisine koyuyorlar...
Belki de, o, sedanın programındaki kadın kadar şanslı değil; bu derin üzüntülerini dile getiremiyorlar da Allah bilir...
Onlar da şimdi içlerinden: “Ahu, kızım, bu çocuğu üzdüğün yeter...”diyorlardır kim bilir...?
Ve her gece sabaha kadar kahroluyorlardır.
Şu bir gerçek ki, Tülin ve Caner ayrılığı, Ahu ve Meriç ayrılığı, reyting uğruna hep devam edecektir.
Onlar barışacak, başkaları gelecektir.
Daha çok ağlayacak, gözyaşı dökecek kadınlarımız, kızlarımız, gençlerimiz, bu; Ahu ile Meriç, Caner ile Tülin reyting aşkına...
Dedim ya, bizim millet olarak, sevinçlerimiz ve üzüntülerimiz biraz farklıdır...
Memlekette yaşanan sel, onca çocuk, insan , yaşlı, sel sularına kapılıp gitmiş bu bizi üzmüyor, Caner ve Tülin ayrılığı üzüyor bizi ...
Şimdi, Orhan Pamuk’un “Televizyon seyretmekten nefret diyorum...” demesini daha iyi anlıyorum galiba...
Neden böyle düşündüğünü de...
YORUMLAR
Memlekette yaşanan sel, onca çocuk, insan , yaşlı, sel sularına kapılıp gitmiş bu bizi üzmüyor, Caner ve Tülin ayrılığı üzüyor bizi ...
Şimdi, Orhan Pamuk’un “Televizyon seyretmekten nefret diyorum...” demesini daha iyi anlıyorum galiba...
Neden böyle düşündüğünü de...
televizyonda adam gibi seyredilecek,topluma faydalı birşeyler verecek birşey olmadığından demiştir,orhan pamuk.gözümüzü byamak ve oyalamaktan başka ne veriyor proğramlarımız..eskiden kaleme alınmış bir yazın..kutlarım duyarlılığından dolayı...sevgilerimle...