MATRUŞKA
Kendine özgü bir kokusu, kendine özgü bir düzeni, dağınıklığı, matlığı ve rengârenkliği vardı odasının. Tıpkı ruhu gibi… Seviyordu burayı. Eve yerleştikleri o ilk gün, özenle, heyecanla, ölesi bir sevinçle yerleştirmişti her parçasını tek tek… karelere bölmüştü odasını hayatını olduğu gibi... odasının en sevdiği kısmı, rengarenk örtülerle süslediği yer döşeğiydi. Bir mola verdiği zaman hayata, derin bir nefes alımlık yerdi burası. Kitap okurken ve misafiri varken de burada otururdu. İç sesini dinlediği, yaşamdan keyif aldığı ve huzurlu olduğu anlarının adresiydi. yer yatağının hemen yanında asılı duran panosunda fotoğrafları ve kimi kendine ait kimi sevdiği yazarlara ait yazıları asılıydı. Bazen zamanın farkına varmaksızın panonun önünde durur, neredeyse ezbere bildiği yazıları tekrar tekrar okurdu, sıkılmadan. Özgürlük ve özlem kokardı buram buram bu pano. Ruhunun tüm o iç çekişlerini saklamadan, gizlemeden saçıp savurduğu, özlemlerini itiraf ettiği bölüm. Panonun karşısında komodini vardı; dişiliğinin temsili... Makyaj malzemeleri, aksesuarları… Komodinin yanında, gar dolabı; gar dolabın yanında da kitaplığı… Hayat köşesiydi burası. Sanki hayatı gizliydi o kitapların içinde. Sahip olduğu her bir kitabın ayrı bir değeri vardı onun için. Hepsinin, hayatına giren onca insan gibi taşıdığı değerler farklıydı. Çok kez ona yarenlik eden kitapları onu hayatın acımasızlığından çekip kurtarmışlardı. Kitaplığının üzerinde birbiri içine girmiş camdan bebekleri duruyordu. Kitaplığının yanında masası vardı. En ciddi köşe. Öğrenciliğinin köşesi. Masanın yanında yatağı ve yatağın köşe kısmında ise bugüne dek odasında belki de en önemli bellediği o çok özel köşe. Geçmiş köşesi, sevda köşesi. Çok özel ve güzel ahşap bir sandık; sandığın üzerinde olağanca güzelliğiyle kurutulmuş bir demet çiçek ve antika görünümlü, çok şık desenleri olan metal bir kase; sandığın yanında, iyi geceler demeden uyuyamadığı dünyalar tatlısı bir ayıcık… bu birbiriyle kaynaştırılmış dört nesne çok özeldi onun için. Bir sevdanın resmiydi çünkü. Sevdadan geriye elinde kalanlardı. Bazen; gelir, o köşede oturur,sandığın içindekilere bakar, ona yazılmış yazıları okur, küçük hediyelerini tek tek eline alır, inceler, özlemine ve hüznüne bir tutam daha eklerdi… Bugün, yepyeni bir günün habercisiydi. Biten sevdasını; yüreğinden, aklından, hayatından ve bu odanın en değerlisi olmaktan çıkardığı gün. Çiçeklerini aldı önce. Hiç düşünmeden.
Bakmadan onlara bir çırpıda attı. Yüreği belli belirsiz bir şeyler söyledi ama o duymadı…
Kutunun yerini değiştirip önemsiz şeylerle bezedi üstünü. Bitmişti. Bir fırça darbesiyle bütün o anılar köşesinin resmini allak bullak etmişti. Sıradan, önemsiz, alelade renklerle kapatıvermişti üstünü… Her şey ne kadar da hızlı olmuştu. ne zamandır yapamadığını bir el hareketiyle saniyelere sığdırmıştı işte… sahi ne zamandır? Ne kadar zaman olmuştu gideli; 5 gün mü, 5 ay mı 5 asır mı? Bilemedi o an. Önemli de değildi zaten, gitmişti ve bitmişti işte. Giden bir sevgili, bitmeyen bir sevda ve bir sandık vardı elde. Bir sandık dolusu cümle, bir sandık dolusu anı ve fotoğraf. İşte şimdi; elde kalanlarında yitip gittiği gündü. Giden sevgiliye, biten bir sevda ve bir sandık eşlik ediyordu. Üzerinde fıstık yeşili örtüsü olan yer döşeğine oturdu. yüreği belli belirsiz bir şeyler söyledi ama o duymadı bile…Bir sigara yaktı ve kutladı bu gidişi; sevdasının onu terk edişini, hayatından olduğu gibi içinden de çıkıp gidişini.. işte veda zamanı buydu, bir veda ve bir başlangıç… Kalktı ve kitaplığının üzerinde kendisini bekleyen bebeğini aldı eline, Matruşka’sını. Her açtığında içinden bir ufak boyu daha çıkan cam bebeğini. İğreti bir gülümseme kapladı yüzünü, vakti gelmişti. Onun için çok özel olan bir dostunun hediyesiydi, “martuşka”. Başlangıçların simgesi. “Ne zaman hayatında bir başlangıç yapacaksan içinden bir tanesini çıkar ve geriye kalan, öncekinden bir boy daha küçük olan bebekle yoluna devam et; öncekinden belki biraz daha kırgın, ürkek ama çok şey öğrenmiş yepyeni bir senle iyi bir başlangıç yap” demişti verirken kocaman gülüşüyle. Şu andan daha iyi bir an olamaz dedi yüreğine. Ardından aynaya baktı, umutla parlayan gözleriyle konuştu. Hayat yeniden başlıyordu; yaşam ardında değil önünde akıyordu artık…
S.B.C
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.