- 875 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TIKIRTI
TIKIRTI
Beyoğlu’ndan Balo sokağına inişte sağdan 1. sokak.
Adı, Büyük Bayram Sokağı.
70 li yılların sonu ve öğrencilik yaşamımın 2.yılında, bu sokağın girişindeki Eser Otel’ de kalıyor ve aynı zamanda çalışıyorum. Otelin büyük ortağı Mehmet Bey, yıllarca Almanya’ da çalışıp, dönüş yapmış orta yaşlı, çok çalışkan ve elinden her iş gelen biri.
Daracık sokağın hemen karşısında, tek dairelik, 6 katlı bir binada çalışan bir film şirketi var. Şirketin sahibi vefat edince, bir süre kapalı kalan bu binayı otel yapmak üzere Mehmet Bey kiralıyor. Her katında birkaç tane küçük oda oluşacak büyüklükte olan bu ince, yüksek binayı kendi imkânları ve emeğiyle tadil etmeye başlıyor. Seyyar kabloyla çekilen elektrik ampulü yardımıyla aydınlanan binanın 3.katına 2 yatak ve bir masa atarak, hem yatma, hem de çalışma odası oluşturuyor ve Mehmet beyin benimle yaşıt oğlu ile paylaşıyoruz odayı. Tadilat da, çalışma da yavaş ve kendi halinde ilerliyor.
Bir akşamüstü, can sıkıntısıyla dolaşma veya moralimin bozukluğunu unutma isteğim, hemen arka sokakta bulunan o zamanki adıyla SİNE POP sinemasında son buluyor. Kapıda afişini görüp, bilet aldığım filmin gelecek hafta oynayacak olduğunu ancak içeri girince fark ediyorum. O anda oynayan filmin adı EXORCIST. Yani Şeytan.
O yılların beğenilen bir yabancı yapımı.
Sevdiğim bir film türü değil, çünkü zamansız gürültü ve görüntülerden sinirlerim bozuluyor, çoğunlukla da etki altında kalıyorum. Yanlış afiş beğenerek girdiğim sinemada, pek hoşnut olmadığım bu filmi izlemek zorunda kalıyorum. Aksi gibi, konusuyla, seslendirmesiyle, müziğiyle, korku sahneleriyle bana göre bir hayli korkunç bir film. Filmin sonunu zor getiriyorum, dışarı çıktığımda havanın kararmış olması da bir tür fon görüntüsü gibi oluyor. Gecenin anlam ve önemine bir kat daha korku salıyor. Dağılan kalabalıkla birlikte, kendi sokağıma ulaşıyorum. Kahvehanede bir çay içip, bir müddet sakinleştikten sonra istirahata çekilmek üzere otele geliyorum.
Mehmet abi, günün değerlendirmesi ve yarının planıyla ilgili hesap, kitapla meşgul. Yatma zamanı karşımızdaki tadilat yapılan otelin 3.katında oluşturduğumuz odada kalıyorum. Saat 22.00 civarında karşı binaya geçmek üzere dış kapı anahtarını elime alıyorum, ancak tam gitmek üzereyken akşam izlediğim filmle ilgili bir iki sahne gözümün önüne geliyor. Biraz daha oturuyorum. Mehmet abinin oğlu, o gece başka yerde misafir olduğundan ben yalnız gitmek zorunda olduğumu anlıyorum. Kendimi çok yorgun hissettiğimden olsa gerek, bütün cesaretimi toplayarak boş binanın, en dış demir kapısını açıyor ve çakmak ışığıyla ve yüksek sesle türkü söyleyerek merdivenleri tırmanmaya başlıyorum.
Gıcırtıyla açılan demir kapının sesi, içerinin zifiri karanlığı, çakmak alevinin aydınlatmaya çalıştığı ortamın loş görüntüsü, yerlerdeki moloz benzeri inşaat artıklarının arasından düşmeden yürüyebilme çabası, ayak sesimin yankısı ve bunların etkisiyle nefesimin sıkışması ortamı daha da gergin kılıyor.
Bir an önce hedefime ulaşma gayretim, bu sıkıntılarla 1.kat, 2.kat derken çakmağın alevi yana, söne 3.kata ulaşıyor ve seyyar kabloya bağlı lambayı yakıyorum.
Biraz sakinleşerek rahat soluk almaya çalışıyorum. Yeniden doğmuş gibiyim, koca binada yalnız olsam da hiç olmasa aydınlıktayım.
İçinde sadece 2 yatak ve bir masanın bulunduğu küçük odanın penceresi arka sokaktaki iş hanlarının ortak aydınlığına bakıyor. Üstümü çıkarıp, eşofmanımı giyerken masanın üstünde bir önceki günden, kaldığımız otelin temizliğinden arta kalan ve müşterilerin okuyup, bıraktığı gazete, dergi vs görüyorum. En üstte, o zamanki adıyla KORKU mecmuası var. Bir gazete sayfasının yarısı ebadında olup, içinde bölümler halinde korku çizgi veya foto romanı olan bir dergi. Etkisinden halen kurtulamadığım psikolojimi zorlayıp dinlenmek istiyor ama gözümü de ondan alamıyorum.
İlk önce odamın perdelerini sıkı, sıkıya örtüp, kapıyı kilitliyorum. Herhangi bir kavga durumunda kullanılmak üzere bulundurduğumuz, sapının elle kavranması kolaylaştırılmış dayanıklı sopamızı, yani yardımcı malzememizi elimin yakınına koyuyorum. Yatağa giriyor, battaniyeyi göğsüme kadar çekiyor ve yükselttiğim yastığa başımı dayayarak dergiyi okumaya, resimlerine bakmaya başlıyorum. İzlediğim filmin benzeri konu ve sahneler zihnimde canlanıyor.
Binanın boş olması, sokaktan gelen gürültüleri sanki içerdeymiş gibi yansıtması heyecanımı daha da arttırıyor. Her çıkan tıkırtıda, ortamı dinliyorum.
Binanın boş olması, dış kapının anahtarının sadece bende ve Mehmet abide olması bile beni rahatlatmıyor. Zira Hem dergide okuduklarım, hem akşam izlediğim filmin sahnelerinin etkisindeyim. Arada, sırada sokaktan gelen seslerden dolayı kapıyı ve pencereyi gözetliyor, nefesimin sıklaştığını fark ediyorum. Bu tedirginlik bile beni dergiyi okumaktan alıkoymuyor. Arada bir pencere perdesini kontrol ediyor, nefesimi tutup herhangi bir hareket veya kıpırdama olup, olmadığını kontrol ediyorum.
Ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum. Sessizliğin içinden bulunduğum boş binanın dış demir kapısının, gıcırtıyla açıldığını hisseder gibi oluyorum. İçim, içime sığmıyor, bir an önce bu tedirginliğimin gitmesini arzuluyorum. Gerçekten de, merdivenlerden yukarı çıkan ve gittikçe yaklaşan ayak sesleri duyuyorum. Elimdeki dergiyi bir kenara bırakarak, nefesimi tutmuş vaziyette, elimi yardımcı malzemeye yakın tutarak beklemeye başlıyorum. Bulunduğum kata yaklaşınca, ayak sesleri azalıyor ve kesiliyor.
Gecenin sessizliğinde merdivenlerden çıkan birinin, ayak seslerini duyduğuma emin olduğum için kapıyı dinlemeye ve sessiz olmaya gayret ediyorum. Hatta bilinçsizce pencereyi açıp, ne kadar yüksekte olduğumu anlamak için dışarıya bakmama ve tehlike anında sanki aşağı atlayacakmışım gibi oluşan duyguma, o anda bile bir anlam veremiyorum.
Kapım çalınmadığı halde, hemen dışında biri varmış gibi “ Kim o “ diye sesleniyor ama ses veya cevap alamıyorum. O an aklımdan çocukluğumla, ailemle ilgili bin bir türlü görüntü geçiyor. Az sonra kapım ritmik ve sesli bir şekilde, elle birkaç kez çalınıyor.
_ Tak, tak, tak..
_ Kim o?
_ Tak, tak, tak..
_Mehmet abi sen misin?
_ Tak, tak, tak..
_ Kimsin ulan sen, derken heyecanımı bastırmaya çalışıyorum. Binanın dış kapısının anahtarının olduğu, otelimizin sahibi olan Mehmet abinin benimle böyle şaka yapması mümkün değil. Göğsümün sıkıştığını ve terlediğimi hissediyorum.
_ Tak, tak, tak..
_ Ulan cevap versene diyerek ağzıma gelen her tür sözü haykırıyorum. Ancak yanıt alamıyorum.
Bu tek taraflı diyalog sanırım 1 dakika kadar devam ediyor ama benim için ne kadar süreye denk geldiğini, şu an bile anlatabilmem mümkün değil. Kendi sesimden cesaret alıyormuşçasına, yüksek sesle küfür benzeri sözcükleri şuursuzca sıralıyor, sesimin yankısıyla daha çok geriliyorum. Tam bu sırada; kapının ardından bir kahkaha yükseliyor.
_ “ Kadir, benim ben Sabahattin “ diyen sesi tanıyorum. Benimle yaşıt, Mehmet abinin yeğeni olan bu arkadaş İstanbul’da askerlik yapıyor. Bazı geceler birliğinden izin alarak gelip bizim otelimizde kalıyor. Samimi arkadaşız. Birden, sanki içimin boşaldığını ve damarlarımın çekildiğini hissediyorum.
Yığıldığım yerden kalkarak, bütün gücümü toplayıp anahtarı çevirmeye çalışıyorum.
Kapıyı açtığımda yüzümün renginden ve sesimin titrekliğinden çok etkileniyor, üzülüyor, korkuyor.
_ “ Kadir, ne oldu sana Allah aşkına, bu ne hal böyle, bu elindeki ne? “ diye sorular sıralarken ben biraz su isteyerek oraya yığılıyorum. Elimi, yüzümü, başımı su ile iyice ıslatıp, yıkadıktan sonra bu gecenin ve psikolojimin nedenlerini izlediğim filmden başlayarak, belki de hayatımın sonuna kadar unutamayacağım bu korku dolu saatlerimi anlatıyorum. Ben anlattıkça, onun yüz ifadesi anlamsızlaşıyor. Bir süre sonra sakinleşiyorum.
O da, bu hafta sonu izine çıktığını, otele geldiğinde beni sorduğunu, karşı binada olduğumu anlayınca dış kapının anahtarını isteyerek hem yatıya kalmak, hem de sohbet amaçlı benim yanıma çıkmak istediğini, çakmak ışığıyla merdivenleri tırmanırken aklına bana sürpriz yapmak geldiğini söylüyor. Benim sesimin titrek ve korkulu olduğunu duyunca da sessizce gülmekten kendini alamadığını anlatıyor.
Ancak benim o andaki halimi görünce de, bin bir özürle birlikte yaptığından çok üzüntü duyuyor. Bu gün bile hatırladığımda, etkisini hissettiğim böyle bir gecenin korku temeli üzerine inşa edilen ve birbirinden habersiz bölümleri böylece son buluyor.
Bu tür bir ortamın etkisinin çok daha ağır sonuçlar doğurabileceğini yıllar sonra daha da iyi anlıyorum.
Sinemada en son izlediğim gerilim filmi, böylece 30 yıl öncesinde kalıyor.
Saygılarımla.
Mart_2009
Ecz. Abdulkadir Nur GÖRDÜK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.