- 748 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sen Bilirsin...
O çok sevdiğiniz şarkının başlangıcı vardır ya hani... O ilk melodi, sizi etkileyen... Bir anda dalıp gidersinizi uzaklara.
Onların hikayesi de öyle başlamıştı. Ne olduğunu kimse anlamadı bile. Bir cümleyle bir anda ikisi de garip ve bir o kadar ihtiraslı bir öyküde buldular kendilerini.
Birbirlerine ne kadar uzaklarsa bir o kadar yakın hissettiler çoğu zaman. Fırtınalı zamanları da oldu hikayelerinin. Hatta devamlı fırtınamsı bir hava hüküm sürmekteydi. Birbirlerini deli gibi kıskanmakta, geçmişte yaşadıkları yüzünden o yüce duyguyu yıpratmaktaydılar.
"Seni seviyorum" cümlesini basitleştirmekten de geri kalmıyorlardı. Fakat yine de aşıktılar birbirlerine. Yıpranmış olsa da hala bir aşk vardı aralarında ya da onlar öyle sanmaktaydılar.
ilk önce oğlan söylemişti o sihirli kelimeleri:
-Seni Seviyorum!
Kadın ürkek, mağrur ve bir o kadar da kendinden emin, engel olamamıştı içinden geçenlere:
-Ben de seni seviyorum, hem de çok...
Günler günleri kovalar, daha da bağlanırlar birbirlerine...
Fakat ters olaylar yaşanır ilişkide. Aksilikler üst üste gelir hep. Çoğu kez kopma noktasına gelir her şey. Artık bitti denilen yerde, bir şeyler engel olur ayrılığa. Bu aşk mıdır, yoksa sadece tutkudan mı ibarettir ilişkileri? Yoksa, ikisi de ayrılık denen acının neler getireceğini bilmediklerinden ötürü biraz ürkek midirler? Hangi taraf suçludur bu yaşananlarda.
İkisi de artık başkalaşmaya başlamıştır. Kimin hangi duygu ve düşünceyle hareket ettiği belli olmayan, devamlı kavga gürültü içinde yuvarlanıp giden bir ilişki vardır ortada. Geçmişin karanlık yüzü devamlı vurmaktadır bu ikiliyi. Bu geçmiş ikisine de yanlış hareketler yaptırmakta, (belki de başkalarına ait geçmiş yüzünden) birbirlerini yaralamaktadırlar.
Her seferinde biraz daha yıpratırlar birbirlerini ve sevgilerini.
Peki kimdir bu kahramanlar?
Oğlan; oldukça içine kapanık bir tiptir. Geçmiş yaşantılarının etkisinden bir türlü kurtulmayı beceremeyen, korkuları olan(fazlaca), ailesine bağımlı ve kendi başına kararlar alamayan birisidir.
Genel anlamda silik bir kişilik olarak görülmekte, kendini ifade yeteneğinden yoksun birisi olarak anılmaktadır. Fakat yine de tanıdıkları onun çok temiz bir kalbi olduğuna inanmakta ve hatta bazıları onun bu saf halinden çokça yararlanma yoluna gitmektedir. Hayatta devamlı yanlış şeyler yapan ve insanlardan tokat yiyen oğlan, gün geçtikçe daha da içine kapanmakta ve kendini alkolün kollarına atarak teselli bulmaya çalışmaktadır. Gerçi ilişki başladığından beri kullanmamaktadır. Birçok kötü özelliğini de yenmeye başlamıştır.
Kadın ise erkeğin tam tersi bir karakter sergilemektedir. Kendine güveni tam, hatta aşırıya kaçmaktadır. Çoğu zaman günümüz sorunu narsist bir kişilik sergilemekten çekinmez. Bazı konularda kesin tavırları vardır(yanlış olduğu halde). Her şeyin kontrolünü kesinlikle elde tutmak gibi bir ruh hali içerisinde, bazen tutarsız davranışlar sergilemekten de çekinmez. Kendini beğenmiş, bencil ve belki biraz da dengesiz bir insan tasviri vardır karşımızda.
Evet! Bu iki zıt karakter birbirini sevmekte ya da sevdiğini sanmaktadır. Bir kaç ay aynı evi paylaşan bu iki zıt insan, her şeye rağmen çok da güzel günler geçirmiştir.
Fakat ayrılık çanları çalmaya başlar... Çünkü kavgalar değil, tavırlar değişmiştir.
İlk kez kadın dillendirir bu ayrılık denen acıyı:
- Yetti, bitti artık! Bıktım senin kaprislerini çekmekten...
Oğlan bitirmek istemez:
- Özür dilerim, bir şans daha ver...
.
.
-Ben sevgimi bir kalemde silecek bir insan değilim; der kadın konuşmanın sonunda.
Buna benzer kavgalar tekrar eder hep.
Bir süre sonra oğlan bazı kararlar alır. Artık üstüne düşmeyecektir. Her şeyi oluruna bırakır ve olabildiğince alttan alır. Fakat kadında da değişikler vardır. Ya da oğlan öyle sanmaktadır. Belki de aşk tükenmekte, tükendikçe kusurlar daha fazla göze batmaya başlamaktadır.
Oğlana göre kadın, kendisiyle dalga geçmeye başlamıştır. Her lafında alaycı bir yan yakalamaya başlar:
- Hayır, şimdi dediğimi yap. Ondan sonra açılacaktır zaten.
-Peki sahip; der kadın alaycı bir tavırla ve ekler:
-Ay çok güldüm buna...
-Çok mu komiğine gitti?
-Aynen öyle!
Bu ve benzeri olaylarda oğlan içten içe tükenmektedir. Kadının umursamaz tavırları da işin tuzu biberi olmaktadır. Oğlan alttan aldıkça işin daha da kötüleştiğinin farkına varır. Her zaman, her olayda önce kendinde suç arayan oğlan, tersliğin en azından sadece kendisinde olmadığının bilincine varır belki de. Kadının cephesinde neler olup bittiğini ise kimse bilmemektedir. Oğlana göre dengesiz davranmaktadır kadın ve...
Ve bu ilişki bitmelidir!
-Ay bıktım artık senin kaprislerinden ya, ne bu Allah aşkına?
-Bana bak! Gece vakti bağırtma beni. Bu bir değil iki değil, yok kapris yok bilmem ne. Ne bu ya? Senin aşağılamalarına, dalga geçmelerine mi katlanacağım ses çıkarmadan? der oğlan, oldukça sinirli bir halde
.
.
.
-Peki iyi geceler o zaman.
-Sana da...
Bu olaydan sonra bile oğlan ilk adımı atar:
-Seni sevdiğimi biliyorsun değil mi?
-Ben cevabımı daha sonra vereceğim, der kadın yine ilginç ve alaylı bir gülümsemeyle. Fakat o gün ve diğer gün, kadın sevdiğini söylemez, söyleyemez, bir türlü fırsat bulamaz!
"Bitmeli artık! Sıktı. Yeter. Bu nedir ya... Sevdiysek ölmedik ya... Evinde beslediği kedi köpekle bir tutuyor beni resmen. Dalga geçilecek başkası yok hayatında, beni buldu. Bu nasıl bir iş, bu nasıl bir ilişki, bu nasıl bir aşk?" diye geçirir içinden oğlan.
Yine başka bir gün; "Seni Seviyorum" diye bir mesaj atmıştır oğlan. Kadın arar ve mesajı aldığını söyler, ancak çok yoğun olduğu için hemen kapatması gerekmektedir ve kapatır da. Daha sonra konuşurlarken oğlan sorar;
-Mesajımı aldın mı?
-Evet, aldım. Hatta aradım ya seni, mesajı aldım dedim.
-Haa, tamam o zaman.
Beklediği yanıt bu değildir. Beklediği yanıtı alamamıştır ve içi bir kez daha burkulur. Kalbini çevreleyen, beyninde boşluk hissi uyandıran duygunun bile ne olduğundan emin değildir artık. Aşk mı, nefret mi, tutku mu, çaresizlik midir bu yaşadığı. Yoksa hepsini barındıracak kadar büyük ve sonu olmayan bir sevdanın içine mi düşmüştür? Ne yapacağı konusunda hiç bir fikir yürütemez haldedir. Beyin hücrelerinin işlevini yitirdiğini hissetmektedir sadece.
Yine başka ve belki de son bir kavga yaşanır bu çıkmaza giren ilişkide. Oğlan, çoğu olaya belki de aşırı tepki verdiğinin farkındadır. Fakat tek derdi onunla olmak, zamanını onunla geçirmeyi istemektir. Yine sonu belli olmayan ya da artık sonucu belli edecek bir ayrılık girer bu ikilinin arasına. Fakat bu ayrılıkta bile oğlan acılar içinde kıvranırken, kadın hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam eder. Kadının cephesinde görüntü bundan ibarettir. Gününü olduğu gibi yaşamaya devam etmekte, bütün yaşanmışlığı değersiz kılmaktadır. Bir insanın hayatından çaldığı, geri dönüşümü olmayan zamanı pek de umursamamaktadır. Kendini basitleştirmek için elinden geleni yapmaktadır. Oğlansa bunu gördükçe kahrolur.
Sevdiğini söyleyen bir insanın davranışları değildir bunlar. En azından 3 gün köşesine çekilmeyi düşünemeyecek kadar mı saygıdan yoksundur.
"Bunun adı... Bunun adı..." gerisini getiremez.
Fakat nedense, o şenlik dolu yuvaya geri döner oğlan, yüreğinde yeni bir yarayla. O şen şakrak yuvanın kapıları açılır yine kendisine. Ama yara bu sefer çok derindir ve tedavisi imkansız bir hal almıştır.
-Sensizken hayat bomboştu.
Oğlan bu cümleye, ne kadar yapmacık olduğunu düşünerek ve ancak yüreğindeki yaranın izin verdiği derecede, gülümseyerek yanıt verir.
*****
Bu aşk bitmiştir ve resmi olarak istifa etmelidir iki tarafta. Ama gel gör ki kadın bunu bile umursamamakta, onca yaşanmış zamanların üzerine ayrılığı bile gün geçtikçe daha da basitleştirmektedir. Oğlanın ise belki de artık tek ihtiyacı olan, ayrılığın saygı çerçevesinde dillendirilmesidir. Kendisi yapmak ister fakat ayrılığı bile hak etmeyecek kadar değersiz hissederken kendini ve hâla deli gibi aşıkken bunu nasıl söyleyebilir? Evet, oğlan iyice kararsız bir yapıya bürünmüştür. Kadından çok şey öğrenmiştir bu güne kadar. Başka konularda bir çok sorununu halletmesinde yardımı olmuştur. Fakat belki de en büyük sorunu, bozukluğu da kazanmaktadır bu ilişki de. Bu aşk hikayesi, gerçekten de oğlanda geri dönüşü olmayan bir değişime sebep olacaktır.
Çok değil, bir kaç gün geçmiştir bu olayın üzerinden. O gün hava oldukça rüzgarlıdır. Hafiften yağmur çiselemektedir ve içi sıkılmaktadır oğlanın. Onsuz hayatının ilk gününü uyuyarak geçirmek istemesine rağmen hala uyumamış, uyuyamamıştır. İçinde depremler meydana geliyor sanmakta, dün geceden beri yüreğinin sıkıştığını, nefesinin daraldığını hissetmekte; öleceğini düşünmektedir. Hatta bu, O’na kuvvet ve mutluluk bile vermiştir bazı zamanlarda. Bütün dertlerden kaçmanın en kolay yolu olan ölümün O’nu da rahatlatacağını düşünmektedir. Tek yapabildiği ise, canını alması için Allah’a yalvarmaktır. En azından farkındadır onca alkole rağmen, böyle bir şeyi kendisinin yapamayacağının.
Onsuz bir günün ağarması sırasında gerçeklerin biraz daha farkındadır artık.Oynadığı son oyun O’na, hayatın sunduğu bir ceza olarak geri dönmüştür. Ne kadar istese de, yüreğinin ve aklının bir taraflarında bir türlü susturamadığı umutlar O’na risk aldırmış ve sonucunda yine büyük bir kayıpla, dersini almıştır hayattan.
İçkisinden son yudumu alırken, kadının son sözleri çınlamaktadır kulaklarında;
"Sen bilirsin!"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.