Hisseme düşen dünya (VII)
Bir düzlemin metre kare alanı bir miktarı özet eder veya bir uzunluk belli bir ölçüyü ifade eder. Ölçü ve değeri hali hazırda genel geçerli boyutlandırmalarda şu veya bu dille aynı rakamları tuttursa da işin içine hususi değerlendirmeler girdiğinde bir gerçek nasıl ters yüz olur varın siz tasavvur edin. Beyazın kara olduğunu iddia edenlere bizzat şahit olabilirsiniz. Anlama, algılama ve atıf farkları, izah yeteneği, ilmi düzey, yaklaşım şekli ve felsefe-edebiyat boyutu basit bir tespiti ağır bir mesele haline dönüştürebilir. Kişisel tercihler ve keyfiyet, ölçü ve değerler tekniğini alır afaki bir beyanata veya makaleye, konuşmaya alet eder. Yüzyıllardır inanıp uygulaya geldiğiniz bir doğruyu, ordinaryüs bir yorumun realitesine itibar edecek olursanız, şüpheyle karşılar duruma düşer, iki renk arasındaki loşlukta bir boy bocalamak zorunda kalırsınız. Tabi işin en kötü tarafı şüphede mukim olmaktır.
Şirazeli bir seslenişe içinizden geldiğince yönlenir, kuvvetli elektrik alır harman savuracak kadar rüzgar estirebilirsiniz. Keşke düşüne bilsek o an, ürettiğimiz rüzgarın esintisinde kimin harmanı savrulup taneler samandan ayıklanacak! Sayıklamalar sönmeye yüz tutmuş odun ateşindeki son kıvılcımlar gibidir. Tereddütler, henüz dünyaya gelmiş bir buzağının ilk ayağa kalkma ve doğrulma hamleleri gibidir. İlkler fiyasko ile sonuçlanabilir ki, sonraki silkinişler bir öncekinin kritiğini alıp gelirse tek sıçrayışta dimdik ayağa kalkma şansı daha çok muhtemeldir. Diğer yandan, değil ilk duruşun pratiğini yapıp yapamamayı, güçlü nefesleriyle kaleler inşa edip, surlar çeviren nirengi sembolü vakalar dahi, hayat yolculuğunun bazı safhalarında defaten karambole atış yapar. İnsanın arınmakta geç kaldığı veya muhafaza ettiği eğrilik, (ölçüsüzlük) yine insanı kedere mukadder eder.
Eli bol bir taksim, ilk bakışta gayet olumlu bir davranış gibi görülebilir ancak devamında yokluğa kıtlığa düşecek cömertlik serüvenleri olmaktan öteye gitmeyecek bir ölçüsüzlük örneği olarak nihayet bulacağı muhakkaktır. Bir davranışın akıl ve bilim nispetinde vasıf olabilmesi için, eninde ve sonunda genel geçerli bir ölçüyü esas alması ve sürekliliği olması lazımdır. Sivri zeka mukaddemleri, çoğunluğun erdem saydığı ahlak kurallarını, özel arzuları istikametince kullanarak can acıtırlar. İnsanın tek yüzlülüğünü savunan bir akademi olsa! İyi niyet haritalarını çizebilen vicdan terazileri, hangi işin ne derece gönülleri okşayıp, iyi hal sayılabileceğini net olarak ortaya koyardı. Hayat kazanmak amaçlı bir süreç olarak algılandığında, kazanırken aldatmanın cengaverlik sayıldığı, adeta ardında harp mağdurları bırakırcasına, yakıp yıkarak yürüdüğü ruhsuz, sevgisiz bir anlayış oluverir.
O nasıl medeniyettir ki, binlerce yıllık geçmişi, tecrübeyi bir çırpıda yok sayarak büsbütün yeniden bir kıyas tutturmaya çalışarak, dünyayı huzura ve saadete mamur eder? Yüz yüze konuşmalarda kaş oynatmanın ayıp sayıldığı, “işçinin hakkı alın teri kurumadan verilmelidir!” düsturunun karanlık çağ addedildiği, büyük paralarla satılmak kastıyla deva bulunup sonra ortalığa dert musallat edildiği ve bu çağında “aydınlık çağ!” olarak savunulduğu bir garip çağın mağdurları değil miyiz? Doğru, eli sopalının kudret elinde! “Kral çıplak!” diyenin kellesi gider! Bütün bu şartlar dahilinde, buyurun hep beraber, doğru ve dürüst olalım! Ben bir amele sofrasında karnımı ağrıtacağının bilerek çaydan demlenirim, ya sen? Selülozik ortamlarda, kabuğundan soyundurulmuş sütunlardan ilham alarak, bol mezeli haramlardan..
Acaba, bir söz bir kavram bir ortamda ne kadar çok sık kullanılıyorsa o kadar çok içi boşaltılmış istismar ediliyor mu demek oluyor? Yok öyle değilse, biz saf samimiyetleri hangi şablon ölçeğinde değerlendirip ciddiye alacağız? Anneye aç bir evlada annelik şefkati verirken, sevgiye muhtaç bir gönlü sevgi ile beslerken, haklı çıkışları vakur duruşlarla desteklerken yüreğimizi hangi tanrının kutsallığına bezeyip boyayacağız? Maalesef sözün mahrecine vardığınızda yazıklar olsun! Demeye dilinizin varmayacağı, bir insana asla yakıştıramayacağınız hissiz, merhametsiz uygulama ve inanç örneklerine şahit olabilirsiniz. Mekanik insan, (bilerek veya bilmeyerek!) duygudan yoksun davranışlarıyla içinizi dışa getirir vaziyette, (af buyurun) iğrençlikler sergileyebilir. Ve aynı düzeydeki insan güruhu, manası şırınga edilerek çekilmiş vaziyette sanat ve edebiyat eserleri sergiler.
Hoşumuza gitmeyen halihazırı görünce, başımızı taştan taşa vuracak değiliz. Yaratılışına uygunsuz ahlak ve öğretilerin esiri, tutkunu olmuş kümeler, ayağı takılıp bir çukura dolup yok olmadıkça, yok olacak olan bizim güçsüz ve zayıftan yana olan tutum ve davranışlarımız olacaktır. Annelerin ayağı altındaki cennetler kendi mecrana çekilecek, sevgililer göz göze geldikçe birbirlerinin iffetine hıyanet tohumları ekecektir. İyimser olmak, ancak yapılacak olan her şeyin yapılmasından sonra umutlu bir bekleyiştir. Kolaycılığın tercih edilen bir seçenek olduğu edep anlayışında, kara yazıların kalemini tutan eller zalimler olarak anılıp hülasa edilecekleri de bir inanıştır! Kalbimiz, kimseyi incitmemiş bir haleti ruhiye ye büründüğünde, başımızı dizine koyar, sevgi dileniriz senden ve içimiz dışımız bir olduğunda Hulusi kalple derz ki, Anne..
(devam edecek)
Mehmet Sani Özel
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.