- 3419 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tanımı Yapılamayan Aşk Kavramı
Aşk kavramı da bir çok kavram gibi tanımı yapılmakta bizi aşırı derecede zorlayan kavramlardan birisidir. Yani bir paradoksal kavramdır aslında. Paradoks teriminin Türkçe karşılıǧı bize yanıltmaç, çatışkı ve çelişme sözücüklerinin bütünü olarak tercüme edilebilir. Kavramı biraz daha genişletirsek; kendi içinde çelişen veya tam tersi bir şekilde sonuç olarak doǧru olan fakat “ad absurdum”giden veya çelişkili gözüken bir ifadeye de paradoks denilmektedir. Katı, zamanı geçmiş, gelenek ve görenekler, töreler, kökleşmiş fanatik düşüncelere karşı oluştrulan ve ileri sürülen düşüncelerde paradoksun tanımını kapsayabilirler. Aşk ise Arapça’dan dilimize giren ve aşırı sevgi ve baǧlılık duygusu (sevi) olarak aktarılmıştır. Aşık bir kimseye veya birisine aşırı sevgi ve baǧlılık duyarak baǧlanmasıdır. Vurgun ve tutkun olmak ise aşırı baǧlılıǧın ve sevginin boyutunu genişletmek anlamında kulanılmaktadır. Yani sevi işini kendi çapında en iyi yorumlayandır halkın deyimiylede. Çünkü önceki çaǧlarda Anadolu’da; halk içinde yetişen, deyiş ve türkülerini kendi yorumuyla sazı eşliǧinde söyleyen, sözlü şiir geleneǧine baǧlı ”halk ozanlarına”da halk şairi ya da halk ozanı denilirdi. Türkiye’de ki bunun son örneǧi Aşık Mahzuni Şerif’tir.
Nesneleri duygularımızın aracılığı ile algılarız; onlarla ilgili izlenimleri ve algılarımızı belleǧimize saklarız. Ayrıca bir nesneyi, o nesne karşımızda olmaksızın idrak etme yeteneǧimizde vardır insan olarak. Bu da bizi diǧer canlı varlıklardan adira en büyük özelliklerimizden birisidir. Doǧanın bu üç özel özelliǧine sadece insan denen o nesne sahiptir. Ancak algı, duygusal izlenimlerden mi ibarettir, yoksa onlardan daha fazla birseyemi ibarettir bunu ayırt etmek sadece psikolojinin konusudur. Bu sebeple burada bu ayrıntıya girmeǧe gerek görülmemiştir. Biz insanlar olayların farkına beynimizdeki bellek tarafindan işlemlerden geçerek aklımıza intikal etmiş, aklın süzgecinden gecmiş duyguların mantıǧa dönüsmesi sayesinde bilincimizin farkına varırız. İşte duygusal yönümüzün ürünü olan aşkta buradan yola çıkarak kendini benliǧimize işler.
Aşk tarif edilmezler kavramının en zorudur. Onu tarif etmek için altibucuk milyar insanin fikrini alip ona göre yorum yapmak gereksinimi vardır. Bu da imkansız olduǧu için var olan kaynakların taranıp yeniden gözden geçirilmesi gereklidir. Böyle bir çalışmayı ileride bir kitap halinde yayınlamayı düşündüǧüm için burada sadece hatırlatmakla yetinerek geçeceǧim.
Aşk kavram olarak bir şeye baǧlılıktır. İnsan olmanın da en büyük duygularından birisidir. Literatürdeki yeri ise bambaşkadır. Ve en çok işlenilen edebiyat konularından biridir, aynı zaman da dini ve felsefeyi de aşırı derece de etkilemiştir. Sofinin beynin de Tanri’ya/Allah’a kavuşmak için mistizime, dervişin dönüşünde ona kavuşmanın heycanı da aşkın dini boyutta ki anlamidir.
Aşkı her dil kendi kavramlarıla tanımlar ve ona göre yorum yaparlar. Kültürlerin en eskisi olan Yunan – Antik kültüründe „aşk“ sözcügün de philia, eros, agape; Latince de amos, caritas; Fransizca da amour; İnglizce de love; Almanca da Liebe; Türkce de sevgi sözcükleriyle ifade edilirler. Bu sözcük insanın en derinden, başka bir insana baǧlanışını en berrak şekilde anlatır. Bu sözcük dilimize Arapça‘dan da girmiş olsa zaman içinde dilimize yerleşmiş bir kelimedir.
Ayrıca her sevgi bir aşk degildir; Server Tanilli’nin deyimiyle; sevgi aşkın ilk basamaǧıdir, böylelikle bu kelime dilde ki yerini koruyarak günlük yaşamamızı dahi etkileyecek kadar geniş bir içeriǧi kapsamaktadır. Öte yandan da toplumlarda, toplumların sosyolojik yapısına göre birbirinden ayrı aşk anlayışları vardır. Bu düşünce tarihinde ise aşklar yaratıcı ve yüce bir güç olarak algılandıkları gibi, çesitli dönemlerde gözlemciler ona olumsuz bir gözlede bakmışlardır. Ancak realiteye en yakın olanı şu ki: Aşk, insan soyunun imgeleminde, en eski zamanlardan beri var; ilk ortaya çıkışı da masallar ve efsanelerin motifleriyle sarmaş dolaş olmuştur. Her ne kadar efsaneler, şarkılar, masallar, şiirler, romanlar, makaleler, denemeler, hikayeler, dramalar, söyleşiler ve monografiler yazılsada ve Taç Mahallar yapılsada onu bu hiç bir zaman ne felsefe nede psikoloji tarif etmek için kendi gücü ve sınırlarını aşacak yeteneǧi hiç bir zaman gösteremeyecektir. Aşkların çocuǧu olan sevdaların boy verdiǧi ve dünyayı sardıǧı bir özlem aǧıyla aşklara, aşkların filelerine takılıp kalmanız dileǧiyle saygı ve sevgilerimi gönderiyorum. Yüreǧinizde aşk bombalarının patladıǧı bir yaşam mutluluǧu beyninizden eksik olmaması dileǧiyle … iyi günler.
( Paradoks sözcüğünün, etimolojik anlamda kökeni Yunanca paradoxos yani "karşıt/çelişen (düşünce)" olarak Türkce’ye aktarilmistir. Paradoxon, paradoks (karşıt düşünce) içeren iddia anlamındadır. (Yunanca para: Yan(ında), boyunca; üzerinden, dışa; karşı. Yunanca doxa: Düşünce; niyet. Ayrıca Yunanca dogma: Düşünce; karar; tez.) Bu Yunanca kökenli sözcüğün Latince’ye paradoxus olarak girmiştir).
Hasan Hüseyin Arslan, 27.02.2008.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.