AYTMATOV
Hepimiz çok yakından tanıyoruz onu aslında. Sevginin kuru bir hevesten ibaret olmadığı ve emek, fedakarlık gerektirdiğini vurgulayan eşsiz eseri, Türk sinemasının üç büyük ustasıyla görselleşip ölümsüzleşen "Selvi Boylum, Al Yazmalım"ı izlemeyen (okumayan) var mı acaba?
Fransız şair Louis Aragon tarafından Fransızca’ya tercüme edilerek dünyaya tanıtılan ve yine Aragon`un bu hikayeye yazdığı önsözde “dünyanın en güzel aşk hikayesi” ifadesiyle taçlandırılan "Cemile"yle taht kurdu Aytmatov gönüllerimize.
En güzel çevreci roman kabul edilen "Dişi Kurdun Rüyaları" çevrenin, doğal dengenin insanoğlu tarafından sistemli bir şekilde nasıl yok edildiğini anlattı bize bir "ana" kurtun hikayesiyle.
Bir eseri var hafızalarımıza kazınan: "Gün Olur Asra Bedel". Fransa`da V. Lackhine tarafından "yılın kitabı" olarak gösterilen ölümsüz eser. Bu romanda geçen "mankurt" kavramı da kabul görerek literatüre girdi ve “mankurt” ve “mankurtlaştırma” temaları yaygınlaştı. Öyle ki " Mankurtizm " "sosyal kimlik değiştirme ve öz köküne yabancılaşma" temalarını karşılayan bir terim olarak sosyal psikoloji literatüründe yerini aldı.
Bu romandaki Mankurt hikayesini hatırlamayan var mı içinizde? Hani Juan Juanların esir aldığı genç ve güçlü erkeklerin saçlarını kazıyıp başlarına deve derisi geçirerek çölde kızgın güneşin altına kazıklara bağlayıp günlerce aç susuz bırakmak suretiyle hafızalarını kaybetlerini sağlayıp esirlerini kendilerine sadık köle yapmalarını anlatan hikaye.
Yine romanda mankurtlaştırılan oğlunu yıllar sonra bulan ve onun hafızasını geri getirmek için uğraşırken efendisinden talimat alan oğlu tarafından öldürülen Nayman Ana`nın yürek yakan öyküsünü hatırlamamak mümkün mü?
Öğretmenliğimin ilk yıllarında öykü konusunu işlerken öğrencilerime Aytmatov`un günlerce denizde susuz kalarak hayat mücadelesi veren çocuğun hikayesinin dile getirildiği "Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek" hikayesini anlatmıştım konuya örnek olsun diye. Hikaye bittiğinde çocukların su içmeye koşmaları hala gözümün önündedir.
Yıldırım Sesli Manasçı, Oğulla Buluşma, Deve Gözü, Kızıl Elma, Beyaz Gemi, Elveda Gülsarı, Toprak Ana ve diğer eserleri... Öyle müptelası olmuştum ki Aytmatov`un bir solukta okumuştum tüm kitaplarını. Sonra romanlarındaki karakterleri inceleyen bir kitap hazırlığına girişmiştim. 1994`te askere gidince apar topar, yarım kalmıştı çalışmam ve askerlik dönüşünde İstanbul`da yayınevlerinde, kitapçılarda kitaplarla vuslatı yaşarken benim yaptığım çalışmayı birinin daha yapıp kitaplaştırdığını görünce hem sevinmiş, hem üzülmüştüm.
Üç yazarı görünce içim coşkuyla ve hüzünle dolardı. Onların daha uzun ömürlü olmasını dilerdim Allah`tan. Daha uzun ömürlü olsunlar ki nice eserler versinler, nice sohbetlerini dinleme fırsatım olsun isterdim. Cengiz Aytmatov, Bahtiyar Vahapzade ve Yavuz Bülent Bakiler.
Aytmatov ve Vahapzade`yi Rahmet-i Rahman`a uğurladık. Dilerim ki Bakiler`in ömrü uzun olur.