- 818 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Adaletsizlik Bakanı Mehmet Ali Şahin ve Hukuksuzluǧu
Saǧcılar ve gericiler hem sahtekarlıkta hem de yalancılıkta dünya şapiyonluǧu listesine alınsalar ne güzel olurdu deǧil mi? Örneǧin bizim mendebur Menderes‘imiz Demirel’imiz, Özal’ımız, „ben mal varlıǧımın hesabını sadece Allah’a veririm“ diyen büyük haramzademiz ve 200 kilocuk altını olan ve 28 Şubat sürecinde yalancı bacımızıda yanına alarak ve dudaklarını yalayarak hitler bıyıǧıyla kendini geriye çeken batıda okumuş mühendis kılıklı öteki şişmanımız, şimdilerin yalancılıkta dünya şampiyonluǧunu kıl payı kaçıran kömürcü başbakanımız ve gelecek yalancıların listesini uzatarak sürdürebiliriz.
Bu Batı ülkelerinde de farklı deǧildir bazen. Örneǧin bizim başbakanımızın oǧlunun mu ya da kızınınmı nikah şahidi olan rüşvetci İtalyan Başbakanı Berlusconi ….i. Bu zatta İtalya da ki önemli kuruluşları kendi kadrolarıyla doldurarak Musollini faşistinin torunuyla dahi işbirliǧine girişmekten çekinmemiştir. Mualiflerine karşı her türlü tehditvari yöntemi kullanan bu katolik bozuntusu, İtalya da ki basını da tekeline alarak bütün ülkeye diktatörce hakim olmak istemektedir. Ama İtalya bir AB ülkesi olduǧu için bu dişleri dökülmüs kangal …..ǧi AB’nin de eleştirilerine hedef olmamak için siyasi çıkar ve amaçlarında kendini bu aralar geriye çekmiş gibi gözüküyor. Ama bu iblislerin ne zaman nerde ve ne yapacaǧı hiç bilinmediǧi için nöbetler halinde uyanık olup kör kurşunlara kurban olmamak zorundayız.
Bu yukarı da sayılan listeyi uzatmaǧa aslında hiçte gerek yok. Çünkü bu hukuktan ve haktan anlamayan bakanımız bir kaç gün önce ustabaşısı – hanedan – şortlu- haclı yalancı merhum mendebur Özal efendilerinin beyinsel haleflerinden olan kravatlı tehditkar, halka karşı pervasız, oǧulcuǧuna devletin kasalarından bir yatcık ve gemicik alan biraz da bakanlıǧın kasalarını boşaltan çalışkan zat „hükümetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yöentimler projelerini Ankara’dan geçiremiyorlar“ diyerek kendi aǧzıyla sahtekarlıkta ve tehditkarlıkta ne kadar aymaz olduǧunu bakanlık koltuǧundan ve Atatürk’ün kurmuş olduǧu TBMM’den çifte maaş alarak görevini en temiz bir biçimde yürütmektedir.
Ne güzel cumaları bir kaç rekat göstermelik bir namazla anayasa filan çoǧunluǧu çoban olan halkımın oylarıyla gelecek seçimide garantileyerek yeni haram lokmalara helalce kirli elini uzatarak yiyecektir. Ama helal olsun, ne de olsa halkımın deyimiyle; „bal tutan parmaǧını tabii ki yalayacaktır“, adam parmaǧını boka sürecek deǧil ya … bırakın biraz da o yalasın ne olacak. Belki ileride torun torba sahibi olursa oǧlunun veya da kızının düǧününde 30 kilo altını adam nereden bulacak. Ama öyle demeyin efendim o müslüman kardeşlerime Allahu Tala’ya dua ettikleri için geceleri vahiyle birkaç kilocuk altının gelmesi gayet normal. Onlar benim sizin gibi deǧiller… sürekli çalışırlar, gecesini gündüzüne katarlar, amerikalara giderler, ama tabii ki şarap içmek haram olduǧu için şarap içmezler elbet benim gibi bir kendini yazar olarak görmek iseyen bir bozuntu gibi. Ama yeşil dolarları gördüler mi, bir tavuǧun tilki gördüǧü gibi kulaklarını dikip ülkeden çaldıkları helal paraları, deniz feneri, yimpaş holdingler, kastelli mastelliler aracılıǧıyla aklayabildikleri kadar aklarlar. Birde kendilerinden olmayanları kibarca katleder bu haramzadeler. Örneǧin aydınları otellerde yakarlar ve şeytan şevketin bakan olduǧu bir dönemde ulu devletimin vermiş olduǧu sermaye ve pasaportlarını ceplerine atarak yeni haramlar için ta şu gavurların memleketlerine gelirler. Hemi niye gelmesinler yahu, bunlar gavur olduǧu ve teknolojide müslümanlardan üstün oldukları için bunların bulmuş oldukları makinaları kullanırlar, eurovari günahlara girmemek içinde en çok sevdikleri Türkiyem’in TL’lerini hemen papaz resimli gavur paralarına dönüştürerek ilk dualarını okuyarak bir deniz feneri, pardon densiz feneri açarlar. Hemde bismillah diyerek. Benim gibi zavallı günahkarlarda cehennem gazabında cayır cayır yanacaǧı günün gelmesi için günün altı yedi saatını her gün aynı işi yaparak bir kaç kuruş parayla yaşamaya çalışırlar. Ay sonu gelemden haram karışmayan paralar krizinde tırpanıyla tırpanlanarak bir kaç hafta içinde yok olur gider.
Benim çalışkan kabinem ise sürekli proje üretir Türkiye Cumhuriyeti’ni kalkındırmak için. Alavere dalevere, hortumlama, krizler, bütçe açıkları, ülkenin 500 Milyar şeytan Amerikan Dolarıyla dış borç bataǧına gömülmesini ise yüzde yetmişi hiç kitap okumayan çalışkan halkım tarafından onurunu bir ton kömüre ve on kilo makarnaya satarak haramzadeleri desteklerler. Şeçilen şaklabanlar her dönem de kandırmayı da iyi bilirler. Tehdit, şantaj, ekstra vergi borcu, mahalle baskısı gibi yaptırırımlarla zaten yüzde yetmişinin aptal olduǧu tescillenmiş halkımı yanlarına çekmeyi başarırlar. Örneǧin bir belde ilçemi yapılacak hemen yaparlar, neden mi diye sormayın, buna gerek bile duymayın. Böyle bir eylemden hükmedenler her zaman karlı çıkmasını bilirler. Çünkü planları hep sahtekarlıǧa dayandıǧı için dürüstlük beklemekte aptallık olurdu her halde böyle politikanın hükmettiǧi bir sistemden. Bunun için seçilecek en iyi yol eǧitim sisteminin tamamen deǧişmesini saǧlamaktan geçmektedir. Devletin kadrolarının yüzde altmışı güruhların elinde olsada var olan anayasal hakları sonuna kadar kullanarak bütün ilerici Kemalist kadroları harekete geçirerek, artIk bu gerici ilerleyişe dur demenin zamanın geldiǧini onlara göstermek gerek. Böylece sinmiş, geriye çekilmiş, iş ve aş korkusuyla geleceǧini garanti altına almak için oportunizm zırhına bürünmüş kitlerleride arkamıza alarak Türkiye’nin karanlıǧa dönmüş yüzünü güneşe çevirebiliriz. Henüz her şey elden gitmiş deǧildir. Hıncal Uluç bu açılımı şu şekilde yapmaktadır: Ey demokratlar, aydınlar, kendine insanım diyen herkes, Türkiye’nin karanlıǧa dönmüş yüzünü yeniden aydınlatmak için topyökün bir eyleme geçin. Yoksa bir kaç yıl sonra geç olacaktır, diyerek silkelenip kendimize gelmenin zamanının çoktan gelip geçtiǧini söylemek istemiştir böylelikle…
Tehlike artık kapıda da deǧildir, evimizin içine kadar girerek şeriat adım adım bir zehir gibi kanımıza şırıngalanmaktadır. Bu zehiri şırıngadan almanın tek yolu ise devamın devamı olan gerici partileri her ne pahasına olursa olsun kapatarak faaliyetlerine son vermek zorundayız. Yoksa televiziyonlarda kafası sarıklı fistanlılar „İnglizler‘in altında yaşamak, laiklerin altında yaşamaktan daha iyidir“ diyecek kadar pervasızlaşmazlardı… Yine „ben laik deǧilim“ diyen başörtülü kadınlar, Atatürk’te kim oluyor diyen vahabist gericileri, Kemalizm’e ölüm diyen geri zekalılar, onun kurduǧu Cumhuriyet’in nimetlerinden en iyi şekilde faydalanan egoist yıǧınlar kendi kadrolarını kurarak yollarında ilerlemeǧe çalışmaktadırlar. Ülkemizin şuan içinde bulunduǧu hem mali hem de rejim krizini atlatmanın tek yolu binlerce Ahmet Necdet Sezerler yaratarak Cumhuriyet’e sahip çıkmaktadır. Bunun dışındaki bütün yollar ülkemizi her alanda krizden krize sürüklemekten başka hiç bir işe yaramayacaktır.
Bunu yapanlar inanç uǧruna gürühlu faşizan müslümandır. Kendi gibi inanmayanı yakmak, sokak ortasında dövüp öldürmek farzdır o müslümana göre. müslümanların yüz karasıdır. İslam hoşgörü dini diyorlar bir yandan, beri yandan da kendi mezheplerinden olmayanları yüzyıllardır öldürüyorlar, yakıyorlar, işkence ediyorlar, gavur dedikleri insanların tekniklerini kullanarak kalaşinkof tüfeklerle kurşun yaǧmuruna tutuyorlar, yedi TİP’li genci Ankara’nın göbeǧinde boǧarak öldürüyorlar ve katillerini bu köpek sürüleri hala saklıyorlar. Aslında bunlar kendilerini islam dininin özünden uzaklaştırmış, kendilerine göre biçimlendirmiş yobaz gürüh sürüleridir. Aynı zaman da bu vahabist dönmeleri işlerine geldiği gibi tertemiz bir dinin arkasına şıǧınarak bu vahşi eylemlere girişme cesaretini kendilerinde bulabiliyorlar. Bunlar iyi niyetli bir dine en büyük zararı veren islam faşistleridir. Hepsi haramzadedir, devletin kasalarından, yoksul halkın maaşlarından kesilen vergilerle maaş alıp halkı aç bırakan bu şeçilmişlerdir.
29 Mart’ta seçiminizi iyi yapmanız dileǧiyle…insanlıǧın hükmettiǧi bir dünya özlemiyle. Saygılar, Manheim, 28.02.2209.
Hasan Hüseyin Arslan
YORUMLAR
Güzel bir yazı tbr ederim. Söylenmesi gerekipte, sindirilmişliğin ve bastırılmışlığın etkisiyle söylenenmeyen o kadar çok şey var ki bu yazıda. Bir solcu olarak, söyledikleriniz hepsine katılmam ile birlikte; bu düşüncelerin benimsetilmesi için daha yumuşak dille anlatılmasından yanayım. Çünkü bu sertliğin sonunun nerelere gittiğini bu ülke üç kere gördü ve bu susmuşluğun nedenide bu üç darbedir. Artık oturup akıllı mantıklı ve sakin bir şekilde görüşlerimizi açmamız gerektiğini düşünüyorum. Saygılar...
Dua edin de yine yerel yöneticiler farklı seçilebiliyor. Ya 1946 lara kadarki tek parti döneminde olduğu gibi, CHP il başkanı vali, belediye başkanı, ilçe başkanı kaymakam olsaydı? CHP genel sekreteri de içişleir bakanlığı görevini yürütseydi mesela?
Düşünün AKP yöneticileri, tıpkı Atatürk zamanında CHP yöneticilerinin olduğu gibi bütün görevleri üstlenseydi?Yazınızda o dönemlere özlem çektiğinizi görebiliyorum.Sanırım tek fark sizin gibi düşünmeyenlerin, sizin daha önce yandaşlarınızın yaptıkları gibi yapmaya soyunmuş olmaları?
Bu biraz tutarsızlık gibi geliyor bana.
İP örgütlerinin propaganda sayfalarına benzeyen, fabrikasyon haberlerin etkisi altına girdiği aşikar bir iç döküş gibi algıladımyazıyı.
Ayrıca, yüzde yetmişinin aptallığı tescillenmiş halkınız hangi halk?
Türk halkı mı?
Kİm tescillemiş?
Nasıl aşşağılık bir ifadedir bu şayet Türk halkından bahsediliyorsa? Nasıl bir ihanettir bu kendi halkına? Tescilleyenler hakkında da bilgi verirseniz bu cevpalar da sahibini bulacak sanırım.
Yazınızıda haklı olmakla birlikte .Biraz sert kalemme aldığınızı düşünüyorum.Neden derseniz okuyucuların annesinden babasından ve çevresinde gördüğü ve öğrendikleri ile kendilerini bir sınıfın mensubu sayarak haklı olmanıza rağmen,benim hırsızım, dolandırıcım haklıdır diyecek ve yazınızın tamamını değilde bir kısmını eleştireceklerdir.Haksızda sayılmazlar çünkü onlara öyle öğretildi veya öğrendilerMalesef bu ülke de yaşayan insanlar öyleeee saygılarımlaa
"Saǧcılar ve gericiler hem sahtekarlıkta hem de yalancılıkta dünya şapiyonluǧu listesine alınsalar ne güzel olurdu deǧil mi?"
Bir sağcı olarak sizi sadece kınıyorum sizinle aynı seviyeye inme nezaketsizliğini gösterebilecek bir yapım olsaydı tarafı olduğunuz solcular,koministler,işçi partisi ve benzeri idolojiler,partiler,sizin gibi kişiler hakkında söyleyecek çok sözüm olurdu.