- 845 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAHVEHANELER / ARDAHAN ÖYKÜLERİ(11) (kitap 16)
Kahvehaneler...
Müstecirleriyle...
Ardahan...
Topal Meme’nin Kahvehanesi,
Sait’in Kahvesi,
Leylek Palas’ın altı,
İdris Emi’nin Yayla Palas Kahve’anesi,
Her zaman favori: "Şehir Kulübü"
"Şehir Kulübü" konseptti... Dünya’da varmış seten.
Sahil Palas...
Aktaş Nalbur’un şimdiki yerinde, Erdemellilerin Kahve’anesi.
Aksoy’ların barok mimari binanın ikinci katındaki kulüpler...
Yıldızların, Baboşların kulüpleri.
Yaylacıklı Ekrem’in Kahve’anesi...
Sobanın önünde gaşgacı çocuk sobanın külünü çekiyor. Üsttende kapağı kaldırmış kömür atıyordu.
Anasının dokuduğu beyaz eldiveni elinden çıkardı. İki elini avuçları aşağı bakar vaziyette sobanın sıcağına tuttu. Elini ısıtıyor.
Soba :
- Eller havaya!
- Teslim ol! demişte gaşgacı teslim olmuştu!
Gaşgacı şöyle teslim olmuştu; avuçlarını " yağmur duasında" açanlar gibi 180 derece yatay yere uzatılı tutuyordu. Elinin üstünü görüyordu.
Sobayı "avuç içi havaya ters bakan"" elin altından çek. Aynen yağmur duası eden bir gölge.
Gaşgacı çocuk ellerini ısıttıkça vücudu ısınıyordu. Eli ısınıyordu. O ellerini oğuşturuyordu. Oğuşturdukça da ısınıyordu .
" Isınıyorum!" belki sanrıydı. Psikolojik bir aldanma da olabilirdi.
Isınıyor muydu? Isınıyordu!
Aldantı da olsa hoştu !
Tevfik Fikret:
Boşuna dememiş taaa... ne zaman!
" İnan oğlum; şifadır aldanma! "
...
Her şey, her yerde: Resim duvardadır.
Kahve’nin duvarında asılı İsveç Alpleri manzarası. Matbu basım, renkli çerçeveliydi. Kısa kenarları: dik uzun kenarları: Yataydı. Resmin arka planı resmin üstünden başlayıp. Aşağısı resmin ön planıyla sonlanıyordu.
Sol önde; çocuk figürü çocuğun elinde sopa havaya kaldırmış haa... deyince köpeğe vuracak! Sol elinde ekmek torbası. Kıskıvrak yakalamış tutuyor. Kendini mi? Ekmek torbasını mı savunuyor? Kendi haricinde kimsenin bilmesine olanak yok!
Çocuğa çemkiren köpek ve kendini savunan figür ön plan olmakla birlikte ana tema ve formu doluşturuyordu.
Orta plan: Sağ boşluğu tamamen dolduran tek kat çatılı ev. Kapısı sola açılıyor. Veranda’nın röflesi kapıyı mavi gölgelere bulamıştı. Manzaranın bütüne ışık soldan giriyor. Günün sabah zamanı. Renk egemenliği mavidedir. Doğudan başlayıp güne maviyle yürüyerek ardından güneyde diklenip zirve yapar. Bu dem sapsarı ışıktır. "Sarı sıcak!" denmesi buradan gelir. Güneş zevaline erdiğinde turuncu her şeyin üzerinde leçek gibi serildi!..
Kompozisyonun arka ve son planı: Renklerin söndüğü alan. Uzaklık bakan gözle, son nesnenin arasında havanın yoğuşmasından renkler sola, sola handiyse hemini mora keser.
Dağlar; mor dağlar... Ulu dağlar... Çatılı şirin ev!.. İti degeneknen koylayan çocuk...
Tablonun güzelliği cam çerçevede bir çiviyle Eko’nun Kahvesinde duvara asılıydı.
Güzelden güzel dağlar Ardahan dağlarıdır.
Onların resmi hayali tablosu, yağlı suluboya peysajı da asılı olmalıydı.
Rahmetli Gadana Zikri:
- Edebiyata sanata kültüre havas edin! Gençler! demişti.
Çünkü ;
"Hayat kısa, sanat uzundur."
...
Tavşan kanı çaylar geldi. Masaya kondu." Tayyare uçması "Eko çayın servis edilmesine, "ad" takmıştı.
"Tayyare uçması" dedi mi, parası olmayan müşteri sivişirdi. Çünkü uçma onun masasına kondu mu? Ya uçağa binecekti. Ya da havaalanını terk edecekti.
Çay bardağı ince belli; "AJDA" bardaklardı. Belinden sarı yaldızlı iki sıra şerit geçmişti. Bu bardakların rütbe-i şahsiyeti: "Bardakların Şahı." olduğunu simgelerdi. Tabak ise beyaz porselendi. İçyüzünden kabak çekirdeği gibi sıra, sıra ala renk puan dolanırdı. Tabağın imgesi, ortak imge olarak kahve müdavimlerinin bilinçaltına yerleşmişti. Öyle bir yerleşme ki bu, çay bardak kaşık ve tabağın renk biçim diğer form değerlerini rüyalarımızda görürüz kimileyin. Aha ispatı baba!
Şeker: Muhabbeti, zaten ayrı bir "horata". İstanbul ’da "Erzurum Şeker’i" bulamayınca, insanlar çayı başladı; karıştırarak içmeye! Ardahan’da iken "Erzurum Şekerini " sorarak içen insanlar tatlı yaparak çayı içtiler!
Çayı hızlı içme alışkanlığını ise hiç bir "Ardahan’lı" terketmedi. Ağzımızda "teneke" varmış gibi aynen devammm!..
Japonların incelemesi: Erzurumlular çayı içerken ağızlarını boru gibi yaparak çayı soğutuyormuş. Bizlen oturup çay içen bazı alışkın olmayan arkadaşlar
"Ne var ben de yaparım!"dediler. Adeti tam kavrayamadıklarından çoğunun ağzı "Yandı!"
Kırmızı çaylar geldi!.. Dangır dungur masaya kondular. Boğaz içinde vapurda martılar gibi şıngır mıngırık!..
Çayın dumanı üstünde... Haleleri halka halka değir mi çember çemberdi. Kokusu enfesti!..
Oyuncular oyuna dalmış. Seyirciler gelen- giden çaydan içerdi. İki oyuncu ile beraber, iki de seyirci bir masadaydı. Dört çay geldi. Tasvirini yaptığımız "çaylar" dan.
Girgin olan seyirci tutuk olan seyirciye eğilerek kulağına;
- İç!..
- Ya! Parası!..
- Oynayanlar verecek! Korkma!
Gözün yamanlık görmesin daa! Arka arkaya nasıl içtiler: On beş çayı!
İçmek değil sanki yutmaktı onlarınkisi.
Birazdan HILAPORT kopacak!..
"TEZE BEŞ GETTİN EMİM OĞLU !.."
yalçıner yılmaz
ardahan- 26-02-2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.