- 527 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Otobüs -I
İnsan hayatının aşkıyla bir otobüste karşılaşabilir mi..
Karşılaşır.
Boğaz’ın suları bugün boya kovasındaki sıvı yoğunluğundaydı.
Bizim evde eskiden badanaları annem yapardı; çünkü babamın yapacak daha mühim işleri olurdu, kitap okuması, nargile içmesi ya da iş temposundan görüşmeye fırsat bulamadığı arkadaşlarıyla görüşmesi gerekebilirdi. Babamın sadrazamı olarak kendimi tayin ettiğimden soba kurulmalarına ve badanalara ve daha bir sürü ’erkek gücü’ gerektiren işlerde anneme yardım ederdim. O yoğunluğu oradan hatırlıyorum işte. Paramız çok azken boyaya çok fazla su karıştırırdık. Sonra para bize sudan tasarruf etmeyi öğretti; belki de öğrettiği en iyi şey buydu.
Boyaya çok fazla su karıştırmadığınızda boyanın sahip olduğu yoğunluğa gri bir kış günü üstünden geçilen Boğaz sularının aldığı renk ve kıvam bütünlüğü denir.
Çok uzun, biraz da anlamsız bir cümle oldu. Üstelik daha bu kıvamı başka yerlere de bağlayacağım.
Boğaz sularının öylesine soğuk ve flu gözüktüğü günlerde köprüden geçmekten hiç haz etmem. Ne Adile Sultan’ı seçebilirsin, ne Beşiktaş sırtlarındaki full HD ekranı görebilirsin. Böyle günlerde trafik de her zamankinden daha sıkışıktır. Metrobüsün Söğütlüçeşme’ye geçmesine 6(yazıyla altı) gün kalmıştır. Uykusuz, yorgun ve depresif hissedersin kendini. Bir an önce 128’ten inip metrobüse koşmak istersin. İçinden ’sistem’e sayar durursun; ama hiç bilmezsin, bu ’sistem’ nedir, insanlar neden her daim bir ’sistem’den şikayetçidir, ’sistem’ kimindir, kimedir, yoksa kimsesiz midir. Trafiğin bu kadar sıkışması elbette ki ’sistem’ yüzündendir! Sonra bu otobüsün tıklımtıkışlığı! Yandaki hatunun anlamsız bakışları! bir sürü, bir sürü şey. Sen içinden bunları geçirirken hayatının otobüsü 128 köprü üzerinde duruverir; ve arka kapıdan insan desen insan değil, melek desen hiç değil, bir sanat eseri, bir abide-i insan biner. İçin neden gider anlamazsın; ama tutamazsın, gider. İçin bir çift bakışa öyle bir gider ki, ezberindeki mimikleri şaşırırsın. Sonra bir akbil uzanır:
-Şunu uzatabilir miyiz?
-Ah size aitse alıp içimize bile sokabiliriz.
Tanrım, utanç verici. Tabii ki tek kelime edilmeden çekingen bir tebessüm ve aynı replikle ’akbil’ elden ele dolaşır. Sonra ön taraflardan bir ’drırıp’ sesi gelir, az biraz sonra ’akbil’ gelir seni yeniden bulur, sonra da O’nu. Onu işte. Bir adı olması gerekmiyor.
Artık adını biliyorum.
İnsan hayatının aşkıyla bir otobüste karşılabilir mi?
Karşılaşır.
Devam edecek...