Müzik Bölüm 1
Bizim hayatımızda anıtlaşmış sevgili Murathan Mungan ın yıllar önce yazdığı bir yazıda eğer olsaydı diye başlayan sorulara cevapları var:
< Eğer bir müzik parçası olsaydı: Caz, caz, caz
Eğer bir şiir olsaydı: Edip Cansever şiiri
Eğer bir kadın olsaydı: Ava Gardner
Üstünde durduğum ise eğer bir düş olsaydı sorusu ve onun verdiği cevap oldu.
<İçinde düş görülebilen düş>
Düş görmemizi sağlayan şeylere saygı duydum, sayılarını toplamaya abaküs yetmez gibi geldi, huzur doldum, mutlu oldum.
Bir Tarzan isek kısa hayatımızda ormanda gezinmemiz için yardımcı sarmaşıklarımız var sapasağlam, kimimiz için kitaplar, kimimiz için şarkılar, kimimiz için dostlar, mekânlar, ortamlar, konserler, sinemalar, kasabalar ve sıcak insanları. Dedim ya saymaya kalksak zorlanacağız diye.
Ben bu yazıda yalnızca şarkı sözlerinin ve onları besteleyip yorumlayanların bizi nasıl yoğurduğuna değinebileceğim. Bunu yaparken de illaki birilerine haksızlık yapıp bir başkalarına da torpil geçeceğimi adım gibi biliyorum. Hatta yazıda bazı boşluklar bırakayım isteyen ekleme yapabilsin diye aklımdan geçmedi değil.
Müzisyen bir baba ile büyüdüğümüz için yaşımı hatırlamadığımdan beri şarkı dinliyorum. Bizim oralarda Arapça ana dil olduğundan bolca, defalarca dinlenen aynı şarkılardan sıkıldığımı anımsıyorum, sonraları çokça özleyeceğim melodilermiş meğer o vakit bilemezmişim. Evde Hayat ve Ses mecmuaları eksik olmazdı, kimselerde yok iken meslek icabı her türlü ses ve kayıt cihazı bizde olurdu-ki bunların ne kadar pahalı şeyler olduğuna inanmamı zorlaştırmıştır bu durum-. Almanya dan getirilmiş makaralı teypler, pikaplar, radyolarda o yıllarda hafif batı müziği denilen şeyler dinleniyordu. Bizim rahmetli İtalyan ezgilere meyilli olduğundan çoğu İngilizce ile ünlenmiş şarkıları bile İtalyanca dinlerdik. Peppino Di Capri, Rafaella Carra, Toto Cotugno, Adriano Celantano ve niceleri kulağımı şekillendirmiş şimdilerde hiç aynı tadı vermese de Ramazotti sevmeme sebep olmuşlardır. Sömürge döneminin etkisi olsa gerek bizim oralarda Fransız beğenisi yaygındı. Mirelle Mathieu, Charles Aznavour, Enrico Macias ve o zamanlar evde dinlenmeyen ancak sonraları âşık olacağım Edith Piaf bugün bile tüylerimi diken ederler. Dalida her iki dile de hâkimiyetiyle sonraları ülkemizle ilgili durumuyla hep özel bir kadın olmuştur benim için. Söylediği <ammy blue> ve düzenlemesini unutmak mümkün değil.( Bkz N1)
Fecri Ebcioğlu tam bir fenomendir, o dönemde nasıl İsmail Dümbüllü tiyatroda değer görüyorduysa, sunucu-spikerlikte Orhan Boran ve Halit Kıvanç nasıl ekolse, futbolda Metin Oktay ne kadar unutulmazsa, sinemada Sadri Alışık sahnede Ajda Pekkan neydiyse Sayın Ebcioğlu na kendi alanında o derece büyüktür ve öyle de kalacaktır.
Hepimizin işte bu benim şarkım dediği Fecri Ebcioğlu şarkısı vardır, hatırlatma olsun diye bir kaçını sıralayacağım şarkıların sözleri ona aittir.
Atlıkarınca dönüyor dönüyor
Dünya durmadan dönüyor dönüyor
Yalnız dönmeyen bana sensin
Bekliyorum hep sen neredesin> demeyen kimse yoktur bir zamanlar sanırım.
Her Yerde Kar Var Aranjman (1965)
Söz: Fecri Ebcioğlu Müzik: Salvatore Adamo Yorumcu: Ajda Pekkan
Boş Sokak Aranjman (1968)
Söz: Fecri Ebcioğlu Müzik: Udo Jürgens Yorumcu: Ajda Pekkan
Eylül’de Gel Aranjman (1977)
Söz: Fecri Ebcioğlu Müzik: Marc Aryan Yorumcu: Alpay
Diğerleri ve daha geniş bilgi için bkz N2
80li yıllar şimdilerde komik gelen ama çok tatlı müzik dönemiydi.
Comanchero, Night Shift, Life is Life, Cherry cherry Lady, Knife, demem yeterli o dönemi çocuk veya genç geçirenler için. Her şarkının dansı veya bir hareketi vardı ve taklit edilirdi utanılmadan. On yaşındaki oğlumun kıyafetleri komik ama çok güzel şarkılar demesi hoşuma gitmekle birlikte o müzisyenlerin haklarını teslim etmek gerektiğini gösteriyor sanırım. Fredy Mercury dinleyen çocuğum var anlayacağınız. Bir tv kanalının verdiği 70-80-90 lar top listelerini takip ediyor bu sayede bizlerde unuttuğumuz nice yeteneği hatırladık sayesinde.
Ülkemizde de >Hey Corç versene borç< bir yandan Ali Desidero öte yandan başıboş atlar misali beğenilerimizi çiğniyorlar, bilinçsizce şekillendiriyorlardı. MFÖ ye kızmak aklımızdan bile geçmezdi, öylesine destansı besteler hediye ettiler ki saymakla bitmez.(bkz N3)
Eğer ilk gençliğimin müzisyeni sorulsa: Michael Jackson dan başkası olamazdı.
Ona hiç kızamadım sonradan <beyaz> olma çabası yüzünden; dünyadaki şoven, ırkçı yaklaşıma karşı çıkmayan her insanın suçu vardır bunda bence.
İlk grup çalışmalarındaki Webster halleri beynime kazınmıştır ve onun zihnimde hep öyle şeker biri olarak kalması için uğraşmışımdır. Dans yeteneği benim dans edemememden çektiğim acıyı artırdığı halde ona hayranlığımı azaltmamıştır.
Nice özel yaşamını beğenmediğimiz sanatçının bizi düşlerde koşturduğuna bakacak olursak, bu dehalara yaklaşırken onları ve davranışlarını anlamaya çalışmak ve hatta sadece sanatlarına bakmakla yetinmek gerekiyor galiba. Sansürcü zihniyetin tedavisi için bu mantığın yaygınlaşmasından başka çıkar yolumuz yok diye düşünüyorum. (Ayrıntı için bkz N4)
Sonraları Bruce Springsteen, Sting, Genesis-Chris De Burgh-, Dire Straits, Eric Clapton bir yanda İlhan İrem, Moğollar ve Edip Akbayram, Barış Manço, Cem Karaca, yeni ufuklar açtılar durmadan her şarkılarında. Ülkemizde en derin yara bu muhteşem insanlara değerini vermemektir. Cem Karaca gibi dünyada eşi olmayan bir sesin nasıl ve ne şartlarda öldüğüne bakınız, ironi bir ikonun yok sayılmasıdır.(bkz N5)
Gazanfer Özcan vakası başka bir şey değildir, değişen bir şey olmadığını görmek yakıyor vicdanımızın köşelerini.
Eğer üniversite yıllarımın müzisyeni kim derseniz: Elbette ki Nejat Yavaşoğulları-Bulutsuzluk Özlemi
Müzik onun için sadece kaliteli-ki o hep sıkı der- işler değil. Elbette iyi müzik yapmak önemli ama dünyaya söyleyecek şeylerinin olması Bulutsuzluğu çekici kılan yandı ben ve benim gibiler için. Okuldaki dergimiz için röportaj yapmak için nasıl çırpındığımı hatırlıyorum-ki mütevazılıği ile sevgimizi beşe katlamıştı- daha sonraları ücret almadan çıktığı konserler hayatta ne yapmak istediği konusunda sırlar içeren bir tavırdır. Bize öğreti kıvamında dersler verdi istemediği halde.(bkz N6)
Aramızda efsane olmasına rağmen burada adını anmamakla cezalanacak şarkıcılar servet istemişlerdi öğrenci derneğimizden. Şimdilerde o gönlü zengin büyük değerlerin her ürününü satın alırken bu paragöz kişilerin hiçbir şeyine bedel ödemek istememem normal olmalı.
Notlar:
N1: www.zshare.net/audio/534300633f91bb9d/
N2: blog.milliyet.com.tr/Print.aspx?BlogNo=147299
N3: www.anatolianrock.com/MF%C3%96
N4: www.webtiye.com/index.php/michael-jackson-biyografi.html
N5: www.ttnetmuzik.com.tr/Haberler/Pages/cemkaraca.aspx
N6: www.anatolianrock.com/Bulutsuzluk_%C3%96zlemi/
YORUMLAR
Bu ne zenginlik Üstat.
Kokular en son unutulmuş diye duymuştum. Bir de müzik aynı etkide.. Ait olduğu yerde, bağladığı her ne ise hiç sektirmeden hatırlatıyor şarkılar; ne tuhaf. Şimdi bu zzengin yazınız kimlere nasıl gülücükler attırmış olmalı ya da ne burunlar sızlattı mesela.. Bir de müziğin yaptıramayacağı şey yok etkisiyle insana diye belledim. Ağlatır, güldürür, öldürür, en derin özlemleri bulaştırır üstümüze ve daha pek çok sonsuzluk. Bir şey daha.. Dansss.. Bedensel (kinetik) zeka olarak çeşitlendirildiği halde bence dans, muhteşem bir eylem, ayinsel başkaldırı, susmayış.. Daha neler neler.. Yüreğinize sağlık. Teşekkürler ve de..