- 2422 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
DEPREM
Biz bu sene sekiz kişi gelmiştik Sakarya’ya çalışmaya. Oysa her sene yedi kişi gelirdik. Bu sene yanımızda fazladan ustabaşımızın on yedi yaşındaki yeğeni Baran da vardı. Baran tam bir baş belasıydı. Zaten okuduğu liseden de kovulmuştu serseriliğinden dolayı. Xalo*(Halo) dediğimiz ustabaşımız onu adam etmek için, hayatın ne kadar zor olduğunu anlatmak için peşimize takıp getirmişti.Baran’ın elinden ah-u zar ediyorduk ama Xalo’ya olan saygımızdan dolayı da bir şey de diyemiyorduk..
Biz üç senedir üst üste Sakarya’nın bu mahallesinde inşaat işi alıyorduk. Buranın yerli halkı bizi tanıyordu. Zaten kimseyle de fazla muhatap da olmuyorduk. Bir selam, bir kelam.. Kendimizi işimize vermemiz, o çevrede pek kimsenin yapamadığı zor inşaat işlerini yapmamız, Xalo’nun onlarla kurduğu sağlam iletişim bize sempati kazandırmıştı. Tabi dikenler de yok değildi. Bazen gençler laf atardı, inşaatın olduğu alanın ordan geçerken. Sinirlerirdik ama Xalo çok sert bize bakınca yermize mıhlanıyorduk. Yine de günler akıp geçiyordu, biz ekmek paramızın derdinde, onlar günlük işlerinin heyhulasında..
Lakin bu sene oranın yerli halkı ile kurduğumuz iletişimde bir sorun vardı. Sebebi ise baş belalımız Baran. Biri laf soksa anında cevap veriyordu hatta bir kaç defa da ordan geçen kendi yaşıtları ile kavgaya da tutuşmuştu, ya biz ayırırdık, ya da yoldan geçen bazı aklı selim vatandaşlar. Bu yüzden onu markete falan yollamazdık, eğer bir şeye ihtiyaç olursa geriye kalan yedi kişiden biri giderdi.
Biz o sene yanımızda getirdiğimiz iki çadırda yatıp kalkıyorduk. Aslında inşaatın içinde kalmayı düşündük ama sivrisinekler bize aman vermiyorlardı.
Yine sıradan birgündü, ben ve Xalo inşaatın beşinci katının caddeye bakan bir odasında ince sıva yapıyorduk. Aşağıdan sesler geliyordu. Başımızı pencereden uzattık, bir sürü kişi inşaatın önünde toplanmış, en önde de mahallenin muhtarı Rasim Amca var ve bir eliyle Baran’ı kolundan tutmuş, diğer eliyle de yüzü kan revan içinde olan Baran’ın yaşıtı bir çocuğu. Xalo bana döndü:" Bu şerefsiz yeğenim beni katil edecek" dedi. Birlikte aşağıya indik. Arkadaşlar da toplanmışlardı. Her birimiz yanımızda bıçak taşıyorduk, ne de olsa yabancı memleketti, ne olur ne olmaz hesabı. Xalo bize döndü:" Siz gelmeyin, ben gider alırım"dedi. İnşaatın önünde bekledik, tetikteydik, çünkü eli sopalı gençler:"Sizi burada yaşatmayacağız" diye bağırıyorlardı. Xalo, muhtarın yanına gitti, muhtar ona:" Senin yeğen ile bu çocuk birbiri ile dalaşmışlar, bu çocuğun iki tane dişi kırık, sizi kovmak gibi olmasın ama hiç hoş şeyler hissetmiyorum" dedi. Xalo anlyordu muhtarı,muhtara:" Haklısın muhtar bir hafta içinde başımızın çaresine bakarız." Baran’ı teslim aldı, ve inşaat alanına gelene kadar Baran’ı döve döve bir dişini kırmıştı bile.
Akşam müteahhite telefon açtı, paramızı göndermemizi, İzmir’deki arkadaşlarımızın yanına gideceğimizi söyledi. Bize yol görünmüştü biz İzmir’e , Baran da memlekete Van’a gidecekti..
O hafta diken üzerinde yaşadık. Çünkü mahallenin gençleri çadırlarımızın önünde geçip küfrediyorlardı ve ellerinde sopa, bıçak vardı. Bu yüzden geceleri üçer kişi nöbet tutuyorduk sırayla. Baran’ın keyfine diyecek yoktu, mışıl mışıl yatıyordu o.
Paramız geldi, biletlerimizi 17 Ağustosa aldık. İlkin Baran’ı yolcu edecektik sonra da biz İzmir’e gidecektik. O gece nöbet benle Murat ve Ali’deydi. Xalo geldi içimizden en genç olan Ali’yi çadıra yolladı:" Sen git yat, yaşlı olduğumdandır herhalde uykum da gelmiyor, sabah namazından sonra seni kaldırırım, hem içimde kötü bir his var, hayırdır inşallah."
Ali, çadıra geçti. Biz üç kişi dışarda kaldık, sanırım gece on ikiydi. Köpekler ulumaya başladılar senfoni şeklinde. Bazen hep birlikte bazen de tek tek. Yerdeki karıncalar gece olmasına rağmen dışardaydılar ve çok hızlı hareket ediyorlardı. Xalo üst üste sigara içiyordu. Bana döndü:"1976 Van depreminde ben on beş yaşındaydım, çobandım. O gün koyunları dağa götürecektim otlatmaya, ama bir çoban köpeğim vardı sürekli koyunların yününü değiştiryordu. Ben de rahat bıraktım o gün hayvanları, ova tarafına gittim. İyi ki dağa gitmemişim, yoksa bugün burda olmazdım. O gün de köpeğim aynen böyle havlıyordu. Köpekler belirli olaylar karşısında farklı ses çıkartırlar ve farklı tepki verirler. Bilmiyorum neden anlattım size ama anlattım işte. İnşallah aklımdan geçen başımıza gelmez."
Gecenin karanlığı,köpek uluması, Xalo’nun bu konuşması birleşince arkadaşla birbirimize baktık, tek bir sesle:"İnşallah" dedik.
Xalo kalkıp caddeye doğru yürüdü, benle arkadaş sohbet ettik bir süre. Yaklaşık iki saat sonra Xalo geri geldi. Arkadaşa sordu:"Saat kaç, sabah olsaydı da gitseydik burdan". Arkadaş saatine baktı,:"Üçü bir dakika falan geçiyor." Arkadaş bunu der demez altımızda yerin kaydığını hissettik. Murat sırt üstü düştü, başını kolları arasında aldı, Xalo’ya baktım, bize:"Besmele çekin" dedi. Kendisi besmele çekti ve yere katlanarak çöktü.Xalo koca adam, yıkılmaz dediğimiz adam yanımızda diz çökmüş hüngür hüngür ağlıyordu.Çok sonra bize:"Benim o ağlamam korkudan değildi, yerin her bir altımızdan kayışında canlar göçüyordu, her bir göz yaşım bir candı" diyecekti.
Sarsıntı diner dinmez, Xalo apartmanların olduğu tarafa koştu, bize döndü:"Diğerlerini de alın gelin, bu gece can pazarı yaşanacak"dedi. Çadıra girdim Baran dışında herkes elini açmış dua ediyor, besmele çekiyor ama Baran yatıyor. İlk önce korktum, belki korkudan ölmüştür diye. Ayağımla dürttüm, gözlerini açtı, ona:"Kalk deprem oldu"dedim. Bana baktı:"Bana ne arkadaşım"dedi.Ben şok olmuştum,:"Ya sana bir şey olursa" dedim. Bu defa sırıttı:"Sana ne arkadaşım" dedi ve devam etti:"Beni rahatsız etmeyin, ben yatıyorum, nereye giderseniz gidin. Yardıma falan da çağırmayın. Beni adam yerine koymayan, kuyruğumdan bahseden adamlara yardım edemem." Başını yastığına koydu.
Diğer arkadaşlarla apartmanlara doğru koştuk,herkes şoktaydı. Tek bizim ekip kalmıştı. O deprem alanı bana kıyameti hatırlattı. Hemen yardıma koştuk. Moloz yığınları altında, depremin etkisi ile şok geçiren, ne yapacağını bilmeyen tedirgin insan o kadar çoktu ki.Sadece o gece değil diğer iki gün boyunca da "can pazar"ından canlar alacaktık. Azrailin dişleri arasında ne kurtarsak kardı çünkü.O kadar çok kişi Xalo’nun o geniş, kirli omzuna başını dayayıp ağladı ki ve biz de dayanamıyorduk o ağlayışa bizde katılıyorduk.Elimizdeki para ile büyük bir kazan tedarik ettik, erzak aldık ve Baran’ı kazanın başına koyduk bizim yöresel yemeğimiz olan "keledoş"u yapması için. Ne de olsa doyurucu bir yemekti. Baran pek istekli olmasa da dayak yemekten iyiydi en basitinden.
iki gün sonra kurtarılmasına vesile olduğumuz insanların gözündeki hayat ışıltısıyla, kaybettiklerimizi kurtaramadığımızdan dolayı duyduğumuz o vicdan azabıyla bir yere toplandık. Çadırlarımızı da küçük çocukların bakımı için ailelere vermiştik.. Her birimiz bir yere kıvranıp yattık, ertesi gün İzmire değil Van’a memleketimize gidecektik, bu olay bizi çok sarsmıştı, ailelerimize dönmeye karar verdik. O kadar yorgunduk ki hemen yattık. Gece saat iki gibi birinin beni tekmelediğini hissettim. Gözümü açtım baktım ki Baran. Bana eliyle arkasından onu takip etmemi istiyordu. Hızlı ve emin adımlarla yıkılmış bakkal dükkanın oraya gidiyordu. Seslendim"hayırdır"dedim, bana döndü, sırıttı:"Bekle,gör" dedi.
Yıkılan bakkal dükkanın arka tarafına geçti, eliyle eşelemeye başladı, hem şarkı söylüyordu"Bu aşk burada biter/ Ve ben çekip giderim/Yüreğimde bir çocuk/Cebimde bir revolver"diye . Hem de çok rahat ve kendinden emin kazıyordu bir noktayı. Yaklaşık on dakika sonra bir insan saçına denk geldi, gülümsedi:"Buldum işte, o kavga ettiğim çocuk rüyamda bana ’beni kurtar’diye bağırıyordu." Yardım ettim, çocuğu çıkarttık enkazın altında, yaşıyordu. Çıkarttığımızda, elinde bir de bira kutusu vardı. Bira kutusunu gören Baran:"Abi, biz boşverelim bu ibneyi, hiç görmedik farzedelim, yeniden gömelim, gitsin. Ben de diyordum deprem neden oldu diye? Baksana bu ibne yüzünden olmuş" Bunları dedi demesine ama çocuğu da çıkarttı, sırtına aldı, solgun sokak lambaları altında kızılay çadırına doğru yola koyuldu. Arkasından baktım ağlıyordum, Baran bir devdi, hem de serseri bir dev..
O gün yola çıktık Van’a doğru. yüzümüzde hüzün vardı. Baran Tatvan girişinde uyandı. Benim yanımda oturuyordu, deliksiz on sekiz saat yatmıştı. Gözlerini açtı Van Gölü’nün turkuaz rengine baktı, sesli bir şekilde:"Ben de beni ne uyandırdı diye merak ediyordum, desenize bizim canavarın sesiymiş beni uyandıran". Depremden sonra ilk kez gülüyorduk.
Yaklaşık bir sene sonra Ekrem yani Baran’ın kurtardığı çocuk, vefa borcunu ödemek için köye gelecekti. Ben, Baran, Baran’ın annesi, Ekrem oturup çay içecektik ve Baran, Ekreme dönüp şu soruyu soracaktı:"Sen ne zaman Kürtçe öğrendin, seni rüyamda gördüğümde bana Kürtçe sesleniyordun." diye. Ve Baran’ın annesi Baran’a dönüp şunu söyleyecekti"Be hey akılsız oğlum!İnsan anadilinde rüya görür".
*Xalo:Dayı
** Hikaye yazılırken gerçek kişil ve olaylardan yola çıkılmıştır.
YORUMLAR
ahh be can içimi titrettin yazınla..
o yıl sakaryada yaşıyordum ve o gece en derin uykudaydım..
o günden beri derin uykulara veda ettim..
hastanemiz hasar gördü en yakın arkadaşlarım hayatını kaybetti..
6 ay bahçede barakada yaşadım..
hala geceleri en küçük tıkırtıda uyanırım korkarak..
ahh be can ağlattın beni :((
çok güzeldi yazın..
sadece yüreğime değil gönlümede dokundu..
tebrik ederim..
Başlı başına güzel bir öykü, güzel de bir anlatım.
Bu deprem olalı yaklaşık on yıl oldu. Şimdi İstanbul'da daha büyüğü beklendiği söyleniyor. Bu konuda devletimiz çok önemli çalışmalar yapmış. On yıl bitmeden tek tek incelemiş,muhtemel depremde yıkılacak binaların ve ölecek,yaralanacak insanların sayısını bile belirlemiş..Şimdi bekleniyor depremin olması ve o insanların yaralanması- ölmesi. Bravo , işte devletçilik dediğin böyle olur !
1.Beni ağlattın
2.Baranlar felakettir yeğenimin adı baran bilirim
düz duvara tırmanır
3.insanlar ana dilinde rüya görür
4. birgün seni elime geçirirsem dövecem beni bazen çok ağlatıyon
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelime bir kat daha artacaksın
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Canım ağzıma geldi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
21 Şubat dünya ülkeleri ana dil günü kutlanıyor. Arkadaşlar, ana dilim tutsak. İlkokula gittiğimde hiç Türkçe bilmiyordum. Ben gibi tüm mahallemin çocukları Arapçadan başka dil bilmezdi...Cumhuriyetin öğretmeni sağ olsun, parmak uçlarımızı toplamamızı emrederdi ve cetvelle uçlarına tüm gücüyle vurup bizi terbiye ederdi
alıntıdır
tebrikler çocuk seni alkışlamamak mümkünmü