Baharı Arzulayan Menekşe
Ormanlar, kırlar hâlâ kalın kar tabakası altındaymış. Karların altındaki canlılar, bir an evvel üstlerindeki kalın kar tabakasının erimesini, baharın gelmesini bekliyormuş. Tüm istekleri buymuş. Hatta tek istekleri buymuş. Gerisini nasıl olsa, kendi başlarına hallederlermiş.
"Şiiişt... Uyuyor musun?" demiş menekşelerden biri ötekine.
"Hııım..." diye miskince karşılık vermiş diğer menekşe.
"Uyuma... Benim çok canım sıkılıyor. Böyle hiçbir şey yapmadan beklemekten bunaldım."
"Hahhah haaa... Bunaldın mı?"
"Evet, ya çok bunaldım."
"Baharı beklemelisin. Bunaltın geçer," demiş ve sesi soluğu bir daha çıkmamış. Derin uykusuna kaldığı yerden devam ediyormuş.
Öbür menekşenin içi içine sığmıyormuş. Bir şeyler yapma isteği duyuyormuş. Karşı konulmaz şekilde. Ama diğer arkadaşı haklıymış. Bahar gelmeden, kar örtüsü üstlerinden kalkmadan kımıldayabilmeleri imkansızmış. O niçin diğer menekşeler gibi uyumadığını düşünmüş, hepsinin horultusunu duyuyormuş. Ortalık çok sessizmiş.
O da kendi sessizliğine dalmış. Hayal kurmaya başlamış. Rüzgarın ılık dokunuşlarını hissetmiş üzerinde. Kıpırdadığını, sıcağın, güneşin içine kadar nüfuz ettiğini düşünmüş. Kendine geldiğinde üzerinde gerçekten ılık bir rüzgar varmış. Ve her ne olduysa olmuş, kar tabakası yok olmuştu.
Menekşecik alabildiğine şaşırmış, kendisini bir rüyanın içinde sanmıştı. Evet, olsa olsa bir rüya olabilir bu. Bahar birdenbire gelmeyeceğine göre, demiş kendi kendisine. Bitmez, tükenmez kışı düşününce yeniden kederlenmiş. Keşke bu rüya olmasa, gerçek olsa demiş. Bahar gerçekten gelse...
O sırada bir ses duymuş. Kapı açılmış ve genç bir kız, içeriye girmiş. Ona doğru sokulmuş.
"Aman da benim güzel menekşeciğim, nasılmış bakalım bu sabah?" diye konuşuyormuş.
Menekşe duyduklarına inanamamış. O sıra anlamış, her şeyin gerçek olduğunu. Bir saksının içinde, sıcacık bir odadaymış.
Dışarıdakilere bahar gelmemiş, ama menekşeciğe baharmış artık her gün.