Kiraz
Küçük güçsüz elleri herkes uyuduktan sonra, vahşi birer kaplan, koca tekerlekli kamyonlar haline geliyordu. Dayanılmaz bir arzu ile deşmek istiyordu, sevdiği halde kesilen kiraz ağacının olduğu yeri. Biliyordu ki köklerini bulursa yeniden yeşertebilecekti, tamam biraz vakit alabilir ve büyüdüğünü göremeden bu şehirden kaçmış olabilirdi ama mutlaka bulacaktı köklerini. Yanında götürmeye karar verdi ve plan yapmaya başladı. Her gece bir köşeyi kazarsa en geç Cuma günü bulmuş olacaktı. Uygun bir kutu ayarlamalıydı sonra odunlukta saklamaya karar verdi, peki güneş görmemek nasıl etkiler diye düşündü, başka çaresi yoktu. Pencereden o gece bahçeye atladı kazmaya başladı, bir alet bulmalıydı planı yarına erteledi, elerini yıkayıp pencereden odasına geri döndü.
Çarşamba
Sabah babasının dün gece eve hiç gelmediğini ondan saklamak istediklerini anladığında içinden güldü çünkü gece o saatlerde babası görmüş olabilirdi bu ihtimalin ortadan kalkmasına sevindi. Neşeyle yumurtasını yemesi cici annesini şaşırtmadı değil hatta bir ara kıvırcık saçlarında onun ellerini hissetmesini bu sevimliliğine bağlayıp kendine kızdı. İstediğinde şeytanca bakabildiğine emindi öyle de oldu. Elini çekip somurtan kadın mutfağa gitti.
Bir süredir okul girişlerindeki tören gibi vedalaşmalardan nefret ediyordu. Bebek bunlar diye dalga geçiyordu arkadaşlarıyla, bu yaşta halen büyüklerin çocuklarını okula kadar getirmelerini anlayamıyordu. Ders aralarında arka bahçedeki meyve ağaçlarının oraya gider derin nefes alırdı, çok içine çektiğinde annesinin kokusunu duyabiliyordu sanki artık ağlamıyordu belki durgunlaşıyordu ve susuyordu o kadar. Mavi çizgili beyaz montu aldıkları gün hayalinde beliriyordu, oradan annesiyle sinemaya gitmişlerdi kola diye tutturup onu kızdırdığına şimdi çok pişmandı. Odasında o montu giyip oturmalarına tuhaf bakanlarla içinden dalga geçmekten hoşlanıyordu, gerçi küçük geliyordu artık ama çok seviyordu, montunu her giydiğinde annesi ensesinden öpüyordu, sıkıca sarıp sarmaladıktan sonra ‘ne yapıyormuş benim oğluşum’ diyordu.
Akşam yemeğinden sonra babası kulübe gidiyorum dedi ve çıktı, sessizlik oldu ve bu aralar aynı sessizlik hep oluyordu.
—kendisine eş değil oğluna bakıcı almış bu adam diye bağırarak ağlamaya başladı Hale-
Hale’ydi adı evet ona anne demelerini istemişlerdi bu hep Suat’tan, bu da ona komik gelmişti oldum olası. Onun Annesi vardı çokça özlediği ve gelmeyeceği doğruydu ama başka anne istemiyordu bu konu açıldıkça ağlıyordu ağlıyor ağlıyordu.
Küçük bir keser almıştı odunluktan onunla kazmaya başladı iyi göremediğinden bir de fener getirmesi gerektiğini anladı, biraz daha uğraşıp odasına döndü.
Perşembe
Bir yıl geçmesine rağmen zeytin sevmediğini öğrenememiş olmasına sinir oldu Hale’nin, sanırım sinir olunacak o kadar çok şeyi vardı ki babasının neden onunla evlendiğini anlayamıyordu. Bana şu pillerden lazım iki tane dedi Hale’ye ve servise binip gitti okuluna. İyi ki bizim öğretmen çok ödev vermiyor dedi arkadaşı Umut, kolunu omzuna atıp bir gün gideceğim ben biliyor musun bu şehirden dedi Suat. Liseyi yatılı okumak istediğinden bahsetti ona, neden Balıkesir’i istiyorsun dediğinde annem orada dedi, çocuk tuhaf baktı ama nasıl dedi… Sustular.
Evet, annesi oraya gömülmüştü çok hasta olduğu dönemde kendi isteğiydi Meltem’in. Memleketime anneannemin yanına diye ısrar etmişti. Sadece yılda bir kez mezar ziyareti yapmak ona haksızlık ve ayıp gibi geliyordu Suat’a. Liseyi orada okuyacak anneannesinin bahçesine kiraz ağacını götürecekti, böylece her annesi çağırdığında yanına gidebilecekti. Zil çaldı hadi gidelim dedi Umut gözleri dolmuştu ikisinin de.
Yemekten sonra arkadaşlarla maç seyredeceğiz dedi ve çıktı babası. Normalde onunla ilgilenmediği için kızardı ama plan yüzünden böyle daha iyi diye düşündü. Pilleri almıştı Hale, el fenerine takıp keserle işe başladı arada ışığı açıp bakıyordu görüne bir şey yoktu, yorulunca bıraktı o gece çok iyi bir uyku çekti. ’’Babası İbrahim onu büyük bir salıncakta sallıyordu öteki uçta annesi kucağını açmış bekliyordu, daha hızlı baba diyordu Suat yalvarırım daha hızlı ancak bir türlü derenin ötesindeki Meltem’e ulaşamıyordu. Ağlamaya başladığında babası kucağına aldı artık kocaman oldun delikanlı taşıyamıyorum dedi.’’ Ter içinde uyandığında babasının ona çok uzun süredir sarılmadığını fark etti. İşten geliyor duş alıyor bugün ne yaptınız okulda diyor, akşam çıkarken de bazen öpüyor ve kısık sesle Hale’yi üzme diyordu. Annesi ile birlikte babasını da kaybettiğini düşünüyordu, hatta annesinin ölümünden benimi suçluyor babam demişti bir keresinde anneannesine.
Öteki köşeyi kazacağım kesin orada diye düşündü ve tekrar uykuya daldı.
Cuma
Cumartesi sabahlarını seviyordu, babası ile birlikte eski kitapların olduğu pasajlara gidip çok güzel vakitler geçiriyorlardı. Gerçi epey zamandır bahaneler ile babası kaçıyor ve gitmek istemiyordu. O pasajların birinde sadece çizgi roman satan bir dükkân vardı ki cennet gibi bir yerdi Suat’a göre, hem babası da çok seviyormuş onun yaşlarındayken. Kahvaltıda yarın gidip bir iki kitap alalım mı dedi babasına neden olmasın cevabı gülmesine yetti arttı bile.
Serviste başka okulda okuyan kız bu sefer yoktu, adını bilmediğinden yanındakine kıvırcık gıcık kız yok mu bugün diye sordu. Hastaymış gelmeyecek dediklerinde çok morali bozuldu. Annesi içinde hasta dediklerinden hastalık onu korkutuyordu. Müzik dersinde bir arkadaşları flütle bir şarkı hazırlamıştı sınıf için onu dinlediler, ders arası sorduğunda şarkının adının Samanyolu olduğunu öğrendi. İnternetten bulup sözlerini de indirmişti çocuk ilgilenince Suat’a verdi sözlerini, çok güzel geldi sözleri de melodisi gibi, gün boyu söyleyip durdu içinden. Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek annesi için yazılmış gibiydi gülümsüyordu gülümsüyor gülümsüyordu.
Bu akşam kesin bulacağım diye yemin etti kendi kendine. Günlük tutmaya karar vermişti bir süre önce, ders çalış dediklerinde odasında yazıp duruyordu düşüncelerini, düşlerini annesine özlemini. Bu yeminini de yazıp atladı bahçeye. Tahmin ettiği gibi koca bir kök geldi keserin ucuna etrafını kazdıktan sonra usulca çıkardı kökü, yanında getirdiği torbaya biraz toprak koydu kökü içine gömdü sonra odunluğa sakladı. Çıkarken Hale’ye yakalandı ne işler çeviriyorsun dedi. Yok bir şey dese de inandıramadı, sonunda anlattı ne olduğunu. Hale çılgına döndü, o ağacı kestiren bendim aptal çocuk buna izin vereceğimi nasıl düşünürsün dedi. Suat torbayı kapıp koşmaya başladı bahçede süren kovalamaca sonrası çocuk bahçe kapısını açtı yolun karşısındaki parka kaçmaya karar verdi. Karşıya geçerken bir kamyonet Suat’a çarptı başının üstüne yere çakıldı, kıpırdamıyordu. Hale ve kamyonetin sahibi donup kalmışlardı. Ambulans geldiğinde Suat baygındı, hastaneye gittiklerinde İbrahim’i aradı, her zamanki gibi telefonu açmadı. Başka bir telefondan arattırdı yine cevap yoktu. Birkaç saat sonra evde yoksunuz ne oldu diye telaşla aradığında anlattı durumu İbrahim’e. Babası gelmeden Hale’ye şöyle dedi Suat.
—lütfen beni anneme götür.
Şubat 2009
Nadir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.