***KADININ ADI VAR***
Kan ter içinde uyandı kadın. Avuçlarında sımsıkı tuttuğu telefonun ışığını yaktı ani bir refleksle ve saate baktı. Henüz uykuya dalalı takriben 45 dakika olmuştu. Oysa saatlerce uyumuş kadar çoktu gördüğü rüya. ‘’Yok, artık’’, diye mırıldandı… Tabii ki rüyaydı, ‘’ O kadar da değil yani’’, dedi… İç sesini yalanlar mahiyette bir fısıltıyla. ‘’Günlerdir yorgun ve uykusuzsun artık kâbuslarla uyanmaya da başladın ya! bravo sana’’…
Yatış pozisyonunu değiştirdi. Yeniden uyur uyanık bir vaziyette istem dışı düşünürken yorgun gözleri kapanıvermişti… Yaklaşık yarım saatlik bir uyku halinin ardından, yine aynı rüya ve aynı yerinde kopan bir filmdi gördüğü. ‘’Hayırdır inşallah’’, dedi Benan. ‘’Sanırım deliriyorum’’…
Aslında zaten sabah olmak üzereydi. ‘’Korkulu rüya görmekten uyanık kalmak iyidir’’, kabilinden kalktı ve evin içinde sıkıntılı voltalar atmaya başladı. Gayri ihtiyari camı açtı… Ve denizdi… Karşısındaki uçsuz bucaksız maviliğin adı…
Tekrar saate baktı, henüz sabahın beşini gösteriyordu akrep ve yelkovan. Arada, sadece bir yol mesafesi olmasına rağmen inemezdi bu saatte. ‘’Hani, elalem ne derdi dimi? Kadın başınla ne işin olurdu öyle deniz kıyısında falan sabahın köründe.’’!
Derin bir iç geçirdi gözlerini maviliğe doğru sabitleyerek. Denize olan zaafını onu tanıyan herkes bilirdi. Deniz çocuğuydu o. Aslında denize girmekten ziyade deniz kıyısıydı yıllardır tutkuyla benimsediği... Genç kızlık dönemine yolculuk etti bir an! Ne zaman öfkeyle kapıyı vurup çıksa ayaklarının götürdüğü tek adresti deniz kenarı. Oldum olası sadece dalga sesleri bastırırdı asi ruhunu. Birlikte kabarırlar, coşarlar ve saatler sonra, öfkesini dalgalara emanet edip; dingin bir ruhla tekrar dönerdi kendi dünyasına. Bu yüzdendi belki de denizi olmayan bir memleketin onun için hiçbir cazibesinin olmayışı…
Bir an içinin titrediğini hissetti. Evet, üşüyordu. Serin bir Kasım ayı sabahının ayazı vuruyordu yüzüne. Gayri ihtiyari bir Tual şarkısı dolanıverdi diline. ‘’ Yine aylardan Kasım. sanki sende kaldı bir yanım’’… ‘’ Bir yanım mı’’, dedi kinayeli bir edayla! ‘’Değiştirelim izin verirsen sevgili Tual’’. ‘’Sanki sende kaldı her yanım’’…
Rüzgârın yüzünü sert hareketlerle yalayıp geçmesi mi bu denli üşütüyordu? Yoksa içindeki lodosun şiddeti mi? Bilemedi... Usulca kapattı pencereyi. Bir battaniye alıp yeniden uzandı kanepeye donuyordu adeta. Rüyanın etkisinden kurtulmak için daldan dala kovalamaya başladı düşüncelerini. İyice sarıldı battaniyeye. Biraz olsun ısınmıştı. Sıcaklığın verdiği rehavetle gözlerini kapadı ve bir kez daha teslim oldu uykunun kollarına…
Abartısız aynı karenin tekrarıyla uyandığında bu defa sinirleri yay gibi gerilmişti genç kadının. ‘’ Bu ne ya’’, dedi tırnaklarını avuçlarına batırarak. ‘‘Uyumaya bile korkar oldum artık bakar mısın’’?
Bir hışımla yastığını düzeltip, yarı oturur bir pozisyon aldı. ‘’Nerden nereye’’, diyordu şimdi. Tahmin bile edemezdi; o masalımsı rüyanın bir gün böyle bir kâbusa dönüşebileceğini. Nasıl başlamıştı ne şekilde sonlanıyordu. İnanılır gibi değildi…
O geceyi anımsadı bir an. Evet, uzun zamandır tanıyorlardı birbirlerini. Çokta iyi bir arkadaşlıkları vardı. Taa ki o geceye kadar…
Bir milletvekilinin cenazesi dolayısıyla gelmişler, o hengâmenin ve uzun yolun yorgunluğuyla ailece, dönmemek gerektiğinde hem fikir olup misafir olmuşlardı. Yemek ve çay faslının ardından ev halkı istirahate çekilmiş, Benan da sessizce mutfağı toparlamaya geçmişti. Kapının açılmasıyla göz göze geldiler bir an. ‘’ bir sigara içmek istiyorum, mahsuru var mı? ’’, dedi Mehmet gülerek… ‘’Gel’’, dedi Benan. ‘’Benimde işim bitti sayılır, hadi birer kahve içelim’’.
Hesapsız mutluluk ve acının başlayacağı uzun gece, startını almıştı bile. Bir sigara içimi başlayan sohbet, taa gün ağarana değin devam etti. Aslında bir anlamda madalyonun diğer tarafıydı o gece paylaşılan. Konuştukça konuşuyordu sanki susamıştı anlatmaya, yılların birikimini. Kocaman bir ihanetten düşmüştü adam ve ölümden kıl payı döndürüldüğü günlerin sonrasıydı. ağır yaralı çıkmıştı verdiği mücadeleden. İşte böyle bir andı iki kaderin kesişme noktası. Hem dinliyor, hem de o matrak adamın, bu kadar acıyı nasıl gizleyebildiğini düşünüyordu Benan. Diğer yandan da neden bu gece içinde böylesine bir tuhaflık olduğunu… Aslında konuşuyorlardı da, her ikisinde de tarifsiz bir heyecan hâkimdi. Adam sürekli gözlerini kaçırıyordu anlatırken ve kadın o rahat adamı ilk kez elini kolunu koyacak yer bulamazken görüyordu, kendisi renk vermemeye çalışırken…
Yeni doğan günle birlikte bir aşk daha doğuyordu işte! tüm ihtişamıyla. Sonraki günler, haftalar, aylar hatta yıllar hep lehine işledi bu aşkın. Sevgiyle büyüdü, saygıyla güçlendi, serpildi, güzelleşti. Tüm imkânsızlıklara ve engellere direnecek kadar güçlü sanmalarının nedeni belki de bu inançtı…
Oysa şimdi inandığı bütün değerlerin nasıl alt üst olduğunu anlayamamanın şaşkınlığı, kahkahaların nasıl gözyaşına dönüştüğüne tanık olmanın acısı… Dahası belki de bir insanın kaç kimliğe bürünebileceğini an an yaşamanın yorgunluğuydu, ellerinde kalan…
Duyguları söz konusu olduğunda var olandan çok, görmek istediğini, görürdü… Üstelik bunun bedelini bir gün mutlaka ödeyeceğini bile bile yapardı bunu. Çünkü o, doğru dediğine yanlış diyemezdi oldum olası. Belki de en büyük zaafı buydu. İstem dışı telefona gitti elleri ve dokundu tuşlara… İşte karşısındaydı, O hem deli gibi duymak istediği, hem de son günlerdeki o tuhaf tını yüzünden, duymaktan ürktüğü ses…
‘’Hayırdır? ’’, dedi adam tedirgin bir ses tonuyla… İçi burkuldu kadının! O nasıl bir panikti öyle? ‘’Hayır, tabii’’, dedi bozuntuya vermemeye çalışarak. ‘’Kâbus dolu bir gece geçirdim ve bir sesini duymak istedim, rahatsız etmedim ya? ’’ ‘’Yok’’, dedi adam endişeyle. ‘’Rahatsızlık değil de, ne oldu ki’’? ‘’ Tuhaf bişey oldu’’, dedi kadın. ‘’ Dün gece tam üç kez aynı rüyanın aynı yerinde sıçrayarak uyandım’’… Bir an önce söyle de kapat! aceleciliğini gizlemeye çalışarak ‘’Bende cidden bişey oldu sandım’’, dedi adam. ‘’Rüya mıydı abarttığın gecenin adı? E! ne gördün anlat hadi? ’’ ‘’Seni gördüm’’, dedi kadın yorgun bir sesle. ‘’Her ne sebeple bilmiyorum, evine geliyorum, kapıyı üzerinde pijamalarla eski sevgilin açıyor bana ve arkasından sen beliriyorsun. Donup kalıyorum. Orada kopuyor rüya’’.
‘’Seda döndü mü Mehmet’’, dedi kadın sessizce… Ve adam bir an da koptu. Anlaşılmaz bir şekilde sesini yükselterek ‘’Yeter, artık Benan’’, diye bağırmaya başladı. ‘’İyice paranoyak oldun. Tabii ALLAH’IN işi gücü yok sana rüya yoluyla haber veriyor olanı biteni’’…
Şimdi Benan suçlu psikolojisi denilen olayı bizzat yaşıyordu, her ne kadar inanmak istemese de. Olduğu yerde kalakalmıştı. Karma karışık duygularla, kapanan telefona baktı bir müddet ve ani bir hareketle doğruldu yerinden. Montunu aldı ve çıktı. Yaklaşık yirmi dakika sonra Mehmet’in kapısındaydı. Elini zile uzatırken içeriden sesler geldiğini fark etti. O an kalbinin gümbürtüsünü yoldan geçenlerin bile duyabileceğini düşündü. Zilden vazgeçip kapıyı tıklattı. İçinden ‘’Lütfen ALLAH’IM olmasın’’, diyerek…
Kim bu saatte kapıya gelen der gibi bir hışımla açıldı kapı. Belli ki henüz giriyorlardı eve. Kadın uzun yoldan gelmişti. Valizine bakılırsa uzunca bir sürede dönmeye niyetli değildi...
Bu kim? der gibi baktı Mehmet’in yüzüne. Hiç bu kadar aciz görmemişti Mehmet’i genç kadın. Saniyeler asırlaşıyordu adeta. Tek kelime bile etmeden döndü ve yürüdü.
‘’Vayy, bee’’, dedi gözyaşları sel gibi akarken. ‘’ Bu kadar basitti demek’’. Oysa uğrunda nelerden vazgeçmişti; anadan, babadan, dosttan, ahbaptan, yaşadığı şehirden. Maddi manevi her şeyden caymıştı onun uğrunda. Bir insan bir insanı ancak bu kadar sevebilirdi ve eğer sevmek fedakârlık istiyorsa, ancak bu kadar yapılabilirdi. Gözü karaydı kadının, şayet ölüm olsaydı ona gelen yolda yine de yürürdü. Çünkü biliyordu ki, onsuz her şey yarımdı. Hatta onsuz yaşamak ölümün başka bir boyutu değil miydi?
Sonraki günler ucuzca af dilemelerle geçti. Timsah gözyaşlarına tanık oldu, uzunca bir süre… Ve yaşarken ölmenin ne demek olduğunu öğrendi. Her şey bitmişti işte. Belli ki zor olacaktı bundan sonrası. Eğer dibe vurmaksa; dipti işte burası. Bir kez daha ne kadar dayanıklı ve güçlü olduğunun farkına vardı Benan. Ya vurduğu dipte mahkûm kalacaktı ya da yeniden kazıyacaktı tırnaklarıyla. Önce ilk seçeneği denedi bir süre. ‘’Hani birde ölemiyorsun ya’’, derdi şair… Yaşama hakkını elinden alanlar ölme hakkını da vermiyorlardı. Tek seçenek kalmıştı artık; yeniden başlamak…
Önce emeklemeyi öğrendi. Günlerce, aylarca emekledi, bıkıp usanmadan ve nihayet yeniden yürümeyi öğrendi Benan. Tek başına bir hayat mücadelesiydi şimdilerde verdiği.
İşte tam da o günlerden birinde apar topar çıktığı bir otobüs yolculuğunda yanına bir kitap almamış olmanın sıkıntısıyla verilen ilk mola da tesisin kitap standında aldı soluğu. Kısıtlı zamana, doğru seçimi sığdırmak amacıyla hızla karıştırmaya başladı kitapları. Eline aldığı üçüncü kitaptı muhtemelen. Okuduğu cümleyle bir an ürperdiğini hissetti. ‘’ASLA YARALI BİR ERKEĞİN YARASINA MERHEM OLMAYIN. YARALI HALİNDE; ANASI, BACISI, DOSTU, ARKADAŞI, SEVGİLİSİ… YANİ HERŞEYİ OLAN SİZ; İYİLEŞTİĞİ AN DA ÖMÜR BOYU MİNNETTAR KALACAĞİ VE ADINI HİÇ UNUTMAYACAĞI BİR MERHEM OLARAK KALIRSINIZ HAFIZASINDA. VE DE İYİLEŞTİRDİĞİNİZ KANATLARIYLA ÇOĞU KEZ, ONU PARAM PARÇA EDENİN BİR TEBESSÜMÜNE, VAR GÜCÜYLE KANAT ÇIRPTIĞINI İZLEMEK DÜŞER SİZE.’’
Düşünmeden alıyordu kitabı Benan. Neden mi? Sırf bu yazının altına TECRÜBEYLE SABİTTİR… Diye imzasını atabilmek için.....
ARAZ
YORUMLAR
Öyle güzeldiki .Sağolun Rukiye Hanımefendi.
Kayboldum eserinizin için.
Arı, duru ,samimi, anlatımıyla dehşettti.
Hissettirdiklerinden ise hiç bahsetmiyorum.hala kendime gelemedim.
Roman zemini sizde fazlasıyla hasıl olmuş usta bir kalemi okumaktan büyük keyif aldım.Paylaşım için teşekkür ederim.
Sağolun.Varolun.Sevgilerimle.
Eskiler vardır; herşeyin en güzeli gelir ellerinden, sözleri vardır hal e hükmeden,herşeyin özünü anlatan ve eskileri hatırlatan.. Evet yazıya güzel bir başlangıç,, içerik akışının çekiciliği ile birlikte üslubun doğallığından muazzam bir mürekkeb terekküb etmiş eserinizde. Öyle ki; 'her satırda kendimden birşeyler buldum' ilkesi hasıl olmuş. TEBRİKLER