- 1462 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ATAÜRK’E GÖRE CUMHURİYETİN ÖNEMİ… (DENGE) Makalelerim
Atatürk; Cumhuriyet döneminden önceki yaşamında, okul döneminde, özellikle Harbiye’de öğrenci olduğu yıllarda ve mezun olup, subay olarak görev aldığı dönemlerde, Oligarşi, Monarşi, Mutlakıyet yönetim şekillerini yakından tanıyordu. Öyle ki; Kurtuluş Savaşı’ndan önceki yıllarda, bu yönetim şekillerinin içinde bizzat yaşamıştı.
Okul yıllarında Osmanlı Yönetiminde Mutlakıyet, Meşrutiyet yönetimlerinin bir dönemini kendi de yaşamıştı. Türk Ulusu’nun, Türk insanının benliğinde bu yönetimlere karşı bir uyumsuzluk olduğunu tespit etmiş bulunuyordu. Özellikle Harbiye’de okuduğu yıllarda “İsmini gizli de tutsalar” Cumhuriyet Yönetimi belleğinde şekillenmeye başlamıştı. Türk insanı o günkü yönetimden daha farklı bir yönetim şekline layıktı, onlara göre… Atatürk’ün belleğinde şekillenen bu yönetim; toplum iradesine dayalı bir yönetim şekliydi… Evet; bunun da bir kelimeyle anlatımı, “Cumhuriyet” ti. Atatürk bunu biliyordu.Onun istediği yönetim de, bir kişinin ya da bir zümrenin saltanatı, üstünlüğü, iradesi olmamalıydı… Bunun açıklamasına gittiğinizde; o da, halkın kendi içinde seçtiği, toplumun iradesini temsil eden bir meclisin yönetimiydi.
O; insanların kendi iradesiyle, kendilerini yöneten bir sistemi hayal ediyordu. Bu yönetim şeklinin adı da, yukarıda açıklandığı gibi Cumhuriyet’ti. Bu hedef, bu hayal Ata’da şekillenmeye başladığı zamanlar o, henüz Harp Okulu öğrencisiydi. Ama, bu sırrını, bu düşüncesini, hayalini, kendisinden bile saklıyor, kimselere bahsetmiyordu. Bu konudaki gözlem ve araştırmalarını o yıllardan itibaren yapmaya başlamıştı. Fakat, çok gizli bir sır olarak da içinde saklıyordu.
Burada biraz durup düşünelim… Altı yüz yılı aşan, kökleşmiş bir Osmanlı İmparatorluğu; her organı ile ayakta durup yönetimini, tüm ihtişamı ve gücüyle sürdürürken, siz ortaya çıkıp, “-Hayır, ben Cumhuriyet yönetimi istiyorum..” diyebilir miydiniz? Koca İmparatorluğa karşı tek başınıza, (Don Kişot misali ) ortaya çıkıp, savaş açma cesaretini gösterebilir miydiniz? O ortamda bu, olabilir miydi? Düşünebilseniz bile, toplumun arasında açıkça söyleyebilir miydiniz? Mümkün müdür bu? Sanmıyorum. Bunu, Atatürk de biliyordu. Onun için, Harbiye yıllarından itibaren çok gizli olarak, bu yönetimi düşünmeye başladı… Daha sonraki yıllarda Batı Trakya’daki Ataşelik görevine gönderilince, yakın çevresindeki kader birliği yapacak seçkin arkadaşlarına, uygun bir zamanda bu düşüncesini, (Çok Gizli) olmak kaydı ile açıkladı.
İşte; ilk “Kemalizm” düşüncesi, o yıllarda doğdu… Daha sonra da bu düşünce bir cemiyetin tüzüğü ile Kemalizm’in temelini oluşturdu. Böylece çok gizli bir cemiyetin ilk adımları atılmış oldu… Satırlarımın burasında artı parantez bir şeye değinmek istiyorum. Belediye’den emekli olmazdan birkaç yıl önce, Belediye arşivinden bazı eski kitapları alıp Zabıta odasındaki kitaplığa koymuş, zaman zaman zabıta memurlarının, personelin bu kitapları okuması, nöbet anında boş zamanlarında bu kitapları okuyup, biraz da kitap okuma alışkanlığının kazandırılması amaçlanmıştı.
Nöbetçi olduğum bir gün, bu kitapları şöyle bir karıştırmıştım. Aralarında 30-40 sayfalık saman kağıda basılmış ince bir kitap vardı. İsmini tam olarak hatırlayamayacağım ama KEMALİZM ve Kemalizm’i benimseyen kişilerin uyacağı kuralları anlatan bir kitaptı. İlgimi çekmiş, bir süre o kitap elimden düşmemiş, inceleyip okumuştum… Ardından kısa bir süre geçti. O kitap, ortalardan kayboldu. Ne oldu bilmiyorum.. Bir daha hiç görmedim. O kitabın ilk sahifelerinde, Kemalizm’e alınacak üyelerin bir yemin törenini anlatıyordu… Tam teferruatıyla anlatamasam da, hatırımda kaldığı kadarıyla, üye yemin yapılacak toplantı yerine gözleri bağlı olarak getiriliyor, oradakilerle birlikte, üzerinde Türk Bayrağı serili ve bayrağın üzerinde silah bulunan bir masanın etrafına ayakta, çepeçevre dizilip bir eliyle yanındaki kişinin belinden tutup, bir eliyle de silaha el basarak yemin edilir, ondan sonra maskesi çıkarılıp üyelerle tanıştırılıyormuş.. Kemalizm kitabından şu an aklımda kalan bu kadar… Şöyle bir aklımızı askerlik yıllarına kaydırıp düşündüğünüzde, bugün askerdeki acemilik dönemi olan 45 günlük eğitimden sonra yapılan yemin törenlerinde de alanlara uzun masalar dizilir. Üzerine Türk Bayrağı serilir. Onun da üzerine çeşitli hafif silahlar konulup, askerler etrafına dizilir. Bir elini arkadaşlarının beline dolayıp bir ellerini de silahların üzerine koyup yemin merasimini yaparlar… O yeminden sonra da acemiler tam asker sayılır. Üstlerine selam vermeye, nöbet tutmaya başlarlar…
Suat TUTAK-SÖKE
YORUMLAR
Sevgili dostum Erol başçı bey; önce anlamlı açıklamalı, gerekçeler sunan yorumunuza teşekkür ederim.Saygı duydum. Sağolun. Ancak siz de bazı şeyleri konunun ana yapısından saptırmış gibisiniz. O yazı Atatürk'ün Balkan ülkelerinde Askeri Ateşelik yaptığı dönemde oluşan bir ilk çekirdek olgusunu anlatıyor. Tarih kayıtlarının ışığında yazılmış bir yazı ve tarihi verilerden yola çıkılarak yazılmış bir yazı. Tarihi yazanlar günümüze yanlış aktardılarsa o benim suçum değil. Ondan onlar sorumlu. O olay tasarlandığı zaman Atatürk Osmanlı İmparatorluğunun bir subayı idi. Hizmet ettiği Hükumet'e karşı ileride düzenlenecek bir devrimi, değişikliğe hazırlık başlangıcıydı. Elbette Gizli örgüt olarak başlanması gerekirdi. O şekilde bir gizlilikle Cumhuriyet için yola çıkıldı.Adım adım ilerlenerek, zorluklar aşılarak, savaşlar kaznılıp kurbanlar verilerek 1920'lere gelindi. 23 Nisan 1920 tarihine oynaya zıplaya, horon tepilerek gelinmedi herhalde. Çünkü benim ailem bunun canlı örneği... İki amcam Çanakkalede şehit kalmış. Babam 1313 tevellütlü idi.Kendi atı ve silahıyla gönüllü olarak Kurtuluş savaşına katılmış. Amfyon-Kütahya c ephesinde İLKKURŞUN denilen yerde Yunanlılarla ilk yapılan Meydan Muharebesine katılıp sol ayak diz altından süngü yarası almış bir gazi. 1967 yılında 68 yaşında kaybettik.Allah rahmet eylesin. ve ben o ilkkurşun ile ilgili yazdığım bir öykümü bu sitede yayınlayacağım. Okuyucularımla, sizlerle paylaşacağım. Ben de küçük değilim.1945 doğumluyum ve 64 yaşındayım. Cumhuriyet çocuğuyum.Bununla da övünürüm.fakat siz Atatürk Posteri altına sığınan o posterlerin altında ve onlara gizlenen insanlarımızı da unutuyorsunuz. Bugün onlar da var içimizde. Ergenekoncuları ben de tasvip etmiyorum. Vatanını Cumhuriyetten soyutlayarak başka isimler altında bir idare özlemi çekenler, kim olurlarsa olsunlar sevmem ve tasvip etmem.Kınarım.Düşmanımdır. Ama lütfen yalnızca tek taraflı olmayın.Yalnızca bir noktada saplanıp kalmayın. her cepheden de Yurdumuzu oparçalamak isteyenlerin kol gezip cirit attığı bir dönemden geçtiğimizi unutmayınız.Lütfen tarafsız ve yalnızca Türkiye Cumhuriyeti uygar vatandaşı çerçevesinden değerlendirin olayı. Bu ülkenin artık tekrar bir 80 öncesi dönemi yaşamaya, o riski kaldırmaya tahammülü yok. Olamaz. Olmayacak da. Selamlar. Tekrar hassas düşüncelerinize teşekkür ederim. Suat TUTAK-Gazeteci,Şair,Yazar.
Bahsettiğiniz silahlı yemini en son ergenekonla bağlantılı bir örgüt toplantısında duymuş izlemiştik.Ekranlara da yansımıştı. vatansever güçler birliği mi neydi adı galiba.Tuhaf ilişkileri iddianamelere girmişti, şimdi yöneticileri tutuklu bildiğim kadarıyla.Asker yemin töreniyle karıştırmışsınız, daha çok gizli örgüt toplantıları ve onların yeminlerini andırıyor bu türden ritüeller.
Atatürkün düşündüğü cumhuriyet, toplum iradesinin temsil edildiği bir meclisle yönetim arzusu bahsettiğniz oluşuma "Kemalizm" denilmesini yadırgatan bir anlayış aslında.Hiç toplum iradesini öne çıkartan bir düşünce, bir kişinin adıyla anılır, toplum yerine bu sefer o kişiyi adeta padişah gibi bir konuma yerleştirebilir mi? "Kemalizm" adı bu yüzden Atatürke izafe edilecek bir tanımlama değil. Daha sonraları, yakın tarihte örneklerini gördüğümüz gibi, Atatürk suistimalcilerinin uydurdukları ve saptırma amaçlı kullandıkları, özellikle de "bırakın halkın iradesine saygı göstermeyi, halkın iradesine ipotek koymaya çalışanların" ideolojisi oldu.Atatürk adını da bu çarpık ideolojileirnden maalesef çok kötü kullandılar, bazı çevrelerde hala istismar edilmeye devam ediyor ne yazık ki.