- 405 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kardelen ve Toplumun Patolojisi
Bu yazıyı Almanya’nın Paderborn Kentinde Tecavüz Edildikten Sonra Boğularak Öldürülen Türk Kızı Kardelen Kıraç’ın (8) anısına yazıyorum. Böyle bir acıyı yaşayan ailenin yerine kendimi koyarak acılarını paylaşmak istiyorum Kıraç Ailesi’nin.
Toplumsal bir varlık olan insanlık sürekli hareket halindedir. Ama bu hareketlilik her zaman tarihinde buna tanık olduǧu gibi positif gelişmelere imza atamamıştır. Teknolojik olarak sesten de hızlı uçan gerekli araç ve gereçlerle kendini donatarak bırakalım yeryüzünü uzaya bile hakim olacak kudreti kendisinde bulmasına raǧmen diǧer alanlarda oldukça acı bir geçmişe sahiptir. Öyle ki insani yaratıcılıǧı sanatsal boyutlarda harikalar yaratırken bir çok hastalıklara da çare bularak veba, kolera, … ve saire gibi hastalıkları kontrol altına alarak denetlemektedir. Ya da bazı hastalıkları bilimsel buluşlarıyla tamamen hastalık arenasından silmiştir.
Sanayi devrimiyle beraber ortaya çıkan psikoloji bilimiyle beraber insnlıǧı başka psikolojik ve sosyolojik hastalıklar kollarına almıştır. Özellikle bu dönemlerde kentsel yerleşim birimlerine daha iyi yaşama hayaliyle akın eden insanlar, kentlerde uǧradıkları hayal kırıklıklarını başka boyutlarda gidermenin yolunu arayan bireysel çıkışları da deneyerek bazen akılalmaz sapıklıklara eǧilim göstermişlerdir ve göstermektedir. Şehirleşmenin getirmiş olduǧu ve zorladıǧı deǧişimde aradıǧını bulamayan bireyler toplumsallıktan uzaklaşarak kendilerine çekirdeksel bir dünya yaratarak, o havza da yaşamlarını sürdürmenin yollarını aramışlardır. Barınma, beslenme ve ilişki eksenindeki arayışlarını doyuramaan bireyler ise sosyallikten uzaklaşarak; sosyal olmayan davranışlara yönelmişlerdir. Böylece sayısı artan bireyler süreç içerisinde yaşadıkları toplumla dengeleri koruyamadıkları gibi, toplumsal hastalıkları da yaygınlaştırmışlardır. Günümüzde bu hastalık sayısı o kadar artmıştırki bunlar saymakla bitmezler. Hatta kendini çaǧdaş olarak gören Batı’nın gelişmiş ülkelerinin hastalık kasaları; deprasyon, bunalım, psikolojik kriz gibi 19. Yüzyıl da tarih sahnesine çıkan bu yeni hastalık türlerini 20. Yüzyıl da hastalık olarak kabul etmiş ve tedavilerini dahi üstlenmiştir. Şu anda bir çok alanda ortaya çıkan toplumsal hastalıklar için bütün meslek grupları hemfikirdirler bu gidişatın insanlıǧa ileride daha büyük sorunlar miras bırakacaǧı için. Kurumlar bu tedirginliklerini yaptıkları akademik – bilimsel çalışmalarla teyid ederek zaman zaman hükümetleri ve işverenleri eleştirmekten de çekinmemişlerdir.
Toplum böyle bireyselleşirken son 200 yıllık gelişimi de yarattıǧı yeni kuşaklarla patalojik bir yapıya dönüşmüştür. Uluslararası Saǧlık Organizasyonu’nun yapmış olduǧu araştırmalara gore dünyada ki 6,6 milyarlık bir çoǧunluǧa sahip olan insandan 4,4 milyarının dalgalar halinde psikolojik bunalımlara maruz kaldıǧını göstermektedir. Böyle bir çoǧunlǧa sahip olan insan oǧlunun ruhsal olarak saǧlıklı olduǧunu söylemek ise sanırım bir ruh hekimi için çok zor bir söylem olacaktır. Ve bu kadar psikolojik bunalımlara maaruz kalan ve bunalımı tekrar normal psikolojik saǧlıǧına ulaşamadan toplumsal yaşamı yerine getirmek mecburiyetinde kalanlar, artan kişisel bunalımlarını çesitli agresif davranışlarla ortaya koyarak böyle Kardelen örneklerini acımasızca göstermektedirler. Toplumsal psiko – patalojik hastalıklar günden güne toplumun bütün sınıflarını sarmaktadır. Böyle vahim olayların son on yıllık istatisiklerine baktıǧımız zaman sürekli bir artışın olduǧunu bize veriler açıkça göstermektedirler. Artan kriminel olaylar, aile dramaları, deprasyonlar, bunalımler, kişisel krizler, issizlik bunalımı, aile bunalımı, ilişki kurma ve sürdürmekte ortaya çıkan sürekli sorunlar gibi bir çok sorun günümüzde Ortaçaǧ’da ki veba salgınlarını andırmaktadır.
Artan bireysel sorunlarla başedemeyen kişiler çareyi çeşitli şekillerde ortaya koymak için patolojik haller sergileyerek gösteriyorlar. Oysa bu cinai vakaları işleyenler her gün birlikte işe gidip geldiǧimiz, komşumuz, kardeşimiz, babamız ya da en samimi olduǧumuz insanlardan birileridir. Ama neden böyle bir eyleme başvurdukları ise gizemden de öte kendilerine saklı kalan, bazen kendilerinin dahi bilemdikleri sırdır. Hangi acıyı, nasıl yaşadıkları, neden böyle bir eyleme kalkıştıkları ise uzmanların en çok sordukları sorulardan sadece bir kaç tanesidir. Kriminal psikologlar böyle canileri deǧişik bilimsel çalışmalarla analizlemeye çalışırken, nörologlar genetiksel yapıdan doǧan aksaklıklarla ilgilenerek kişisel krizlerin merkezlerinde ve hücrelerinde yatan biyolojik yönüyle uǧraşmaktadırlar. Sosyologlar ise günümüz toplumunun gerek iktisadi gerekse toplumsal bunalımlarını inceleyip, sürecin böyle devam edemeyeceǧini gün ışıǧına çıkarmak için çaba sarfediyorlar. Kardelen vakalarının olmaması için henüz gelişmiş bir toplum modelinin de altını çizerek asıl işin insanlıǧın eǧtiminden veya binlerce yıldan beri süregelen toplumsal hastalıklardan kaynaklandıǧının teşhisini tesbit ediyorlar.
Böyle vakalarda asıl işin eǧitimden, yanlış, eksik veya hiç eǧitilmemekten geldiǧinin kesin tanısını ise eǧitimciler koyarak işin özünün bu olduǧu isbatına gelip dayanıyorlar. Evet, eǧitim, asıl iş eǧtim olduǧuna göre toplumsal sorunların ve bunalımların temelinde yatan eǧitimsizlik olduǧunu bugün saǧır sultan bile bildiǧi halde devlet kurumları yeni cezaevleri yaratarak sorunu çözmeǧe çalıştıkca, sorun daha da çetrefilleşiyor. Bunalımlar artarak sürüyor, belediyelerin sosyal danışma merkezleri akıl arama arenalarına dönüşüyor. Oysa bu akıl arayan, kendini yardıma muhtaç durumda görenler hiçte çoǧunlukla kötü insanlar olmadıǧına göre, sorunun çözümü akademik – bilimsel boyutundan çok kurmlaşmış olmasından doǧmaktadır kanımızca… Beklentileri ya hiç gerçekleşmeyen, ya da parseller halinde yerine gelen bireyler katilliǧe yatkın olmasalr bile bazen bir kriz anında sapıklaşabiliyorlar. Sanayi devriminden sonar en büyük ikinci ekonomik – global buhranını yaşayan insanlık, insanlar bazende seri cinayetler işleyerek kendilerini, ruhsal bunalımlarını buy olla tatmin etme ve “işte ben buradayım, dikkatinizi çekmek istiyorum, siz benimle ilgilenip sorunlarıma care bulmazsanız daha böyle cinayet vakalrı cok olacaktır, belkide bir gün sıra size gelecektir uyarısını” yaparak kendilerini gösterebiliyorlar.
Bugün ölen dünyayı yeni tanımaya başlayan, büyümekte olan melek güzeli Kardelen kızımız olduǧu gibi yarın da benim, sizlerin çocukları olabilir. Kapitalizm tekniksel gelişmelerde gösterdiǧi başarıyı ne yazık ki insane deǧerlerde gelişmede gösteremediǧi için acı gerçekler her gün biraz daha artmaktadır. Klasik aile yapısının daǧılmasıyla yerini dolduran çekirdek aile kurumu ise günümüzde kaybolmaǧa başlamıştır. Hızlı teknolojik gelişmeler dünyanın bir tarafını kullanılmaz eşya eskileriyle (çöpleriyle) doldururken, diǧer tarafı aşırı doǧurganlık ve bunua paralel olarak yoksullukta en acımasız bir şekilde sosyal dengeleri altüstederek yoluna devam ediyor. Böyle toplumsal sorunlarda öznel tanılardan çok nesnel tanılar konularak konuya yaklaşırsak, sorunu temelinden çözemesekte büyük oranda aza indirgeyebiliriz. Kurumların sirf polisiye önlemler yerine, kurumsal basda bir mutabakata vardıklarında hem karşılıklı ve gereksiz acı tenkitlerden kutulacaǧız, hem de yeni konseptler yaratarak kişisel ve toplumsal acılarımızı da daha kolay çözmenin yolunu bulmada hemfikir olacaǧız. İnsanın olduǧu yerde her türlü acı ve tatlı olaylar olduǧuna göre bozuk olan çarkı tamir ederek tekerleǧin daha saǧlam dönmesini de saǧlamış olacaǧız böylelikle…
Cinayetsiz, acısız günlerin hepimizin dileǧi olması temennisiyle gelin Kardelenleri hep birlikte koruyalım. Yüreǧinizin insanlık sevgisiyle dolup taşması özlemlerimiz olsun, saygılar, sevgiler…
Hasan Hüseyin Arslan, 19.02.2009, Şehir Kütüphanesi, Frankfurt am Main/ Almanya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.