BU ZAMANLAR İÇİNDİR BENİM YÜREĞİM
BU ZAMANLAR İÇİNDİR BENİM YÜREĞİM…
Kendimi kötü hissediyorum.
Telefon çaldı acı acı, anladım bu çalış hiç hayra alamet değil. Açtım telefonu aldım kötü haberi Metinin annesi öldü dediler bugün…
Ne zaman dedim
Gece öldü dediler…
Metin can arkadaşım 19 yıl 8 ay yatmışlığı vardır… Dile kolay 19 yıl 8 ay…
Onun anası benim anam sayılırdı.
Yaşam böyle bir şey işte…
Bazen çıkışı olmayan zehirli bir örümceğin ağının içinde hissediyorum kendimi
Gidiyor analarımız birer birer…
Gömdük Metinin Annesini daha dün.
Kendi elleriyle indirdi mezara; bir vazoya çiçek koyar gibi.
Son kez açtı kefeni, yüzüne baktı son kez…
Çok önce ölen babasının yanına defnetti…
Babamla artık konuşursun Ana dedi…
Habire gidiyorlar… O tertemiz insanlar…
Cenazeye gelenlerin arasından bir ses geldi
Yaşlılar sıra sıra
Gençler ara sıra gidecekler işte…
Habire gidiyorlar…
Arkası önü görünmez bir kafileye dönüşüyorlar
Ağlamalar sağır edici bir gözyaşı haline dönüşüyor
İnsan yaşlandıkça mı gidiyor ya da gittikçe mi yaşlanıyor
Yaşama neresinden bakacağımızı bilmeyen gözlerimizi bırakıyoruz anılara,
Ya yaşadığımız hikâyeydi, ya da hikâyemiz yaşam…
Gidemediğimiz günlerde ne çok bekledik onlar gelebilsin bize diye
O yüzden anaları çok sevdim…
Aramızda güzel bir anlaşma var bizim onlarla…
Bizim duygu dünyamız da da var acı dünyamızda da varlar…
-Merak etme be ana Birileri bizi de alıp sana getirecek-
Sonra orda dostlarımıza dönüp bakıyorum,
Dostlarımıza. Başımı gökyüzüne dönüyorum, ayaklarımı yere…
Gidiyorum anılarımızı toplamaya. Hangimiz eski resimlerdeki gibiyiz ki, diyebildim sadece
Orda görüp bakabildiğim dostlara…
Yıllar bizim için zor geçti, içeride, dışarıda ve kapı önünde.
Bizim için hayat durdu yıllarca.
Yıllar mahkeme salonlarında, voltalarda, tecritlerde, hücrelerde, cezaevi kapılarında zor geçti.
Anneler, saçlarını ağarttı bir açık görüşte çocuğunu kucaklayabilme heyecanına
Hep aynı günlerde baktık gökyüzüne, onlarla yüzümüze değsin onların gözleri diye.
Yıllar ne kötü geçti,
Sonra kimimiz asılı çıktı cezaevinden, Sonra birileri ölü çıktı infaz evlerinden, birileri sakat,
Çoğumuz ölüme adaydık, o anaların çocukları olarak…
Bir yanımız eksikse eğer az olduğumuzdan değil.
Ve Erken gitmemizdendir öte tarafa…
Burda sorun ne kadar doğru yerlerde durup durmadığımız.
O kadar yorgunum ki bu gökyüzünün altında.
Sonra topraklarında.
Hani çocuktuk ya! bir zamanlar, başkaları inanmamıştı…
’’Küçük olduğumuza…’’
‘’Asmayalım da besleyelim mi’’ diyen
Beş yamuk tanrı ‘’hades’’
İşte o yüzden vaz geçemiyorum hiç kimseden.
Bazen ağlamak istediğimde atıyorum kendimi bir dağ başına.
Kimsenin olmadığı… Çayırları, çimenleri seviyorum rüzgârın seslerinde
Sen bu kadar uzun uyumaya gidecekken yakınlarına
‘’denizlerin’’ mahirlerin’’…
Onların başında şimdi hep çiçekler var, toprağının içinde tohum, üstünde onlarca çiçek.
Uzandıkları toprağın altı tohum, üstü yaşam kokuyor
Ve öylece duruyorlar orada, üstlerinden bilmem kaç yağmur, bilmem kaç bahar geçse de…
Belki de bakıyorlar bize öylece…
Ben mi yanılıyorum
Hayır, yanılmış olamam
Daha dün biz değil miydik; yağmur, kıyamet, rüzgâr, soğuk, sıcak demeden, açlığımıza, tokluğumuza aldırmadan yürüyenler…
Adımızı söylerken ak bir güvercin
Siz ‘’biat’’etmediniz derken…
Gökyüzüne bakıyorum mavi, berrak, lekesiz…
Ve altında acılar…
Ve belki de oradan küçük bir delik açılıyor cennete…
Yorgunum diyorum…
Çok yorgun…
Kendimi seyrediyorum karşı yaka’larda…
Kelebek sessizliği bir yanımız… Sığınacak neremiz kaldıysa…
Mühürleniyor tabutlar, sesime renk vermiyor erguvanlı düşler…
Yüzümüzde övünç duyulası bir yalnızlık, kimsesizlik…
Gülümsüyorum…
Bütün vücudum duygularımdan ibaret sanki…
Daracık bir alanda çırpınıp duruyorum… Belli, belirsiz…
Neden
Niye
Niçin diye yorumlar yapıyorum.
Bana görüntüleri kalıyor şaşkınlığımda gittikçe…
Ürpererek hayallerime dokunuyorum, gidiyorum geçmişe…
Ve her dokunuşta, her gidişte hayallerimin bir kısmı yok oluyor
Bir bir…
Yüreğim acıyor
Hayır acımıyor
Yerinden sökülüyor…
Ve gittikçe azalıyor, çoğalırken gitmeler…
Oysa bakıyorum şimdi insanlara…
İnsan yaşamına, emeğine, değerlerine önem verme yok…
Utanma yok hiç yok sanki… Ve bunun verdiği suskunluk hiç yok…
Güveni yitirmişiz, saygıyı, sevgiyi,
Belki de yaşamıyoruz farkında değiliz…
Kendimize,
Kendimiz en büyük ihanetleri yapıyoruz…
Belki de kendi kendimizin üstüne basarak geçiyoruz farkına varmadan…
Belki de bir tek kendime boyun eğmiyorum
Hep kendim olurken
Acılar bizi tez büyütmüş, geç anladık.
Gelecek her gün yeniydi ve tecrübesi bir önceki gün için oluyordu hep.
Kiminde inatçı, kiminde arsız, kiminde alabildiğine
"Ölüm hoş gelsin"
Demelerde
Ve o zaman; Her an kırılacak nane dalı gibi değil miydik çoğumuz
Sanki: Hepsi, yaşanmamış zamanlardan bir hatıra gibi
İnsan azaldıkça daha çok seviyor gökyüzünü. Ve onunla dost olmayı öğreniyor.
Gecinden versin…
Ama yarın bir gün kendi anamda beni üzecek gibi…
Hazırmıyım
Belki!
Geçen seneydi,
Kuşadası’na çok eski cürümüm Murat’ın yanına gittiğimde.
Murat uzun yıllar yatıp, en son Adıyaman ceza evinden çıktıktan sonra; taşındılar Adana’dan, Kuş adasına yerleştiler tüm ailesiyle.
İlk üç sene Murat garsonluk yaptı orada kahvehanelerde. Sonra küçük bir arsa alıp, birinci katını çıktılar üstüne arsalarının…
İşte geçen sene Murat’ın yanına gittiğimde evlerinde kaldım…
Uzun uzun sohbet ettik…
Anası
‘’Yaşar’’ Anayla
Yaşlanmıştı saçına aklar düşmüş, alın çizgileri belli ediyordu geçen acıları…
Hoş beşten sonra Anamı sordu
‘’Selver Hanım nasıl’’
Adana’yı aradım,
Annemi…
Annem açtı telefonu…
Anam 87 yaşındaydı, yaşlıydı, gözleri iyi görmüyor, kulakları iyi duymuyordu, hafızası da artık eskisi gibi değildi…
Önce telefonda, duyabilmesi için bağırırcasına konuşarak açıklama yapma gereği duyuyordum…
Anlatmaya çalışıyordum.
Ana
Hani benim cürümüm Murat var ya! Kuş adasına taşınmışlardı…
Ben şimdi onlardayım…
Hala açıklamaya çalışıyordum.
Anam dedi ki
Oğlum çok konuşma bana ‘’Yaşar hanımı ver…’’
Verdim telefonu Yaşar Anaya.
Başladılar konuşmaya, nasılda hasretle konuşuyorlardı.
Belki de hiç susmamacasına…
Muratla göz göze geldik, baktık birbirimize.
Şaşırmıştık
Belki de bizim bile unuttuğumuz anıları konuşuyorlardı. Sanki dün müymüş gibi…
Çünkü unutmamışlardı.
Unutmuyorlardı…
Çünkü Anaydı onlar…
Ve hiçbir gözyaşı onlara asla hesap sormuyordu
Beni niye döktünüz diye…
Kenan can yoldaşlar…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.