- 2552 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
SEVGİDE SADAKAT
SEVGİDE SADAKAT
Sevgi nerede doğmuş ise, orada yetişip büyümek istiyor.Umarsız ca savrulan tebessümlerinin arasından gamzelerime düşen bir tohumdun sen,çoğu zaman gözyaşlarımla suladığım,her şey rağmen büyütmeye çalıştığım minicik ve masum bir tohum.
Şimdi büyüdün,kök saldın içime derken tam tomurcuğa dönen çiçeklerim,yokluğunun sayesinde ayazda vurgun yemiş menekşeler gibi boynunu bükmekte.Aslında,benden kaçtığın zamanlarda kendinden de kaçtığının farkındayım.Tam sabırlarım tükenip beklemekten bıktığım anlarda birden bire çıkıp geliveriyorsun yine dünyamı alt üst etmek üzere !...Nerdesin,kiminlesin diye sana hiçbir zaman sormadığım, usturadan daha keskin ve daha yaralayıcı susuşlarının öznelerini hiç bilemedim.Kim bilir belki de bunları hiç bilmek bile istemedim,çünki seni hiç kimseden kıskanmadım.Beni sevdiğini biliyordum,seni kıskanmak demek,sevgine sadakatsizlik etmekti, kendimi başkalarıyla kıyaslamak demekti, bunu kendime ve sana asla yapamazdım,yapmadım !...
Sen benim için en süslü yılbaşı kartları gibiydin ışıl ışıl her bakanın öncelikle fark edebileceği kadar çekiciydin ve bu benim çok hoşuma gidiyordu. Çünki bu yansıtmakta olduğun ışıltının kaynağı bendim ve bunu senin gözlerinden yansıdığını göz alacak kadar ışık ve çevrene vermiş olduğun bu sıcaklık, benim sana vermiş olduğum gönül rahatlığının ve sevgimin eseriydi. İnsan sevdiği ve sevildiği zamanlarda güneş gibidir, aydınlık ve sıcaktır.İşte bu yüzden ilk bakışta bile fark edilmen normaldi ve ben senin bu görüntünden gurur duyuyordum.
Sevmiştim seni, hem de ölesiye bir sevgi ile. Hiç bitmeyecek sandığım kadar da çok. Eğer başlangıç günlerine geri dönecek ihtimalim olsaydı, senin için ruhumu şeytana bile satabilirdim,oysa şimdi ihanetlerinin ardından gözümü kırpmadan zehir içebilecek kadar cesur bile değilim…
Başlangıçtaki tek gerçek aşkın sarhoşluğunda uçarken, insanı yüreği kaçağı olmayan bir helyum balonunu andırıyor. Sonra sahiplenme ve bilinç altımızdaki hizap düşüncelerin tortusu mudur bilinmez ama nedense bir noktaya saplanıp kalıveriyor insan.Tıpkı bir vida gibi…Aynı noktada ve hep aynı yönde dönüp durduk.
Ama ;
Her şeye rağmen çok mutluyduk, bu mutluluğun yansımasını aynalarda görüp birbirimize sımsıkı sarılır, gözlerimizi kapatıp beraber ölmek için tanrıya dua ederken yakalardık birbirimizi.
Sen, benim ışık saçabilmem için güneşe ihtiyacı olan ay gibiydin. Aramızdaki tek fark zaman aralığındaki başlangıç ve sonuçlardaki zamansızlıktı. Senden uzakta kaldığım zamanlarda karanlıklarda kalırdım hep, korkardım. Bu yüzden uzaklara gitmene tahammül edemez içten içe erirdim. Benim uysallığım ve senin dik başlılığının gerisinde, iyi adam kötü adam rolünü iyi oynayan cesaret avcısı gibi ama tereddütlü adımlar atardın.Oysa aşkta ve savaşta tereddüt eden kaybedendir bundan haberin var mıydı bilmiyorum.Ben,seninle birlikte olduğum anlarda hayallerime ve ilkelerime sinkaf çekmiştim.Dişi bir kaplan gibi pençelerim daima hazırdı.
Zamanla,aramızdaki ruhsal iletişim öyle bir hal almıştı ki,senden uzak kalmaya tahammül edemez hale geldim.Yanımdan bir saat uzaklaşsan panik içinde kalıyor,çocuksu bakan gözlerin inatla ‘’büyümek istemiyorum’’ diye bağıran ifadesiyle kaybolmandan korkuyordum.Kuşkuların çoğaldığı anlarda en iyi şey susmaktır hem de hiç fonksiyonsuz susmak.Bu yüzden ne kadar susulması gerekiyor sa, o kadar susuyordum.Şimdilerde gidişinle başlayan avare geçen günlerimin ardından,yeniden duygularımı kullanmaya çalışarak beynimdeki durgunluğu yok ettim.
Gidişini protesto etmiyorum. Çünki geleceğinden eminim.Seni ellerimle hazırlamak istiyorum,bu ne kadar zor şey olsa da.Gizlemeyi başarabildiğim kamçı yemiş duygularımı acaba bu defa da yine görünmez yapabilmeyi becerebilecek miyim bilmiyorum.
Galiba en iyisi, sen gittikten hemen sonra kapının anahtarlarını değiştirmeli ve deniz dalgalarının kumsalı dümdüz ettiği gibi silip süpürmek olmalı her şeyi diye düşünüyorum…
Oraya nasıl gittiğimi bilmediğim bir yürek içerisinde bu zamana kadar yaşamış olduklarım beni nereden nereye getirmişti. Hoşnutsuz bir gönül ağrısı ve sonu nereye gittiği belli olmayan bir ait olamazsızlık duygusuydu yakamı bırakmayan.
Evet evet,ben buraya ait değildim ve hemen buradan gitmeliydim.Dönüşünü beklemeden,hem de hemen gitmeli, tekrar hayatımı alt üst etmeni engellemeliydim !...
Aceleyle valizlerimi toplayıp, arabanın bagajına yerleştirdim ve kontağı çevirip, gözyaşlarımı ellerimle sildim.
Gidemedim !...
19.0.2009,perşembe
çengelköy/İSTANBUL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.