- 467 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SELAM SANA, ÖZELLERİN ÖZELİ...
DENEME
SELAM SANA, ÖZELLERİN ÖZELİ...
Neden bana bu acıyı veriyorsun? Uzunca, çok uzunca bir zamandır haber alamıyorum senden. Her türlü engeli, ihtimali düşünüyor, kabul
ediyorum da, senin aramayışını kabul edemiyorum bir türlü... neden yapıyorsun bunu bana? Anlam veremiyorum fakat çaresiz boynumu büküp
kabul ediyor, sessiz kalıyorum. Asla seni üzemem, biliyorsun bunu...
Sen kelebek kadar narin, bir insan yüreği kadar da hassassın. Küçük bir çocuk kadar alıngansın. Senin bu yapını iyi biliyorum... Çünkü
benim yapım da ayni, sana benziyor. Oradan biliyor, seni iyi anlıyor, içinde olduğun ruh yapını anında okuyor, seziyorum. Sanırım; ikimizin toprak
mayası da aynı mayadan alınmış... Bu denli seni anlayabilmem, seni gözlerinden okuyabilmem, anında duygularını yaşayabilmem başka türlü
açıklanamaz. Biz ruh ikiziyiz güzelim. Hem de tek yumurta ikizi... Bu özelliklerin başka bir açıklaması olacağını sanmıyorum.
Aramızda bunca uzak mesafeler, denizler aşırı ülkeler varken, seni sensiz yaşamak, duygularını, ruh yapını aynen hissetmek, duymak başka
nasıl açıklanabilir? Şimdi bir Şubat ayının üçüncü haftasına giriyoruz. Önümüzde bir bahar mevsimi var... Az bir zaman sonra kış boyunca çaresiz
gibi uyuyan doğa ve toprak, yeniden uyanıp canlanacak. Çeşitli otlar, bitkilerin uyuyan tohumları çatlayıp canlanarak harekete geçecek, toprağın
üstüne, yer yüzüne çıkacak. Yeryüzündeki tüm varlıklara "Merhaba...!" diyecekler. El sallayıp, baş kaldırıp öpücük gönderecekler. "Günaydın..."
diyecekler. Ardından meyve ağaçları, meyveye gebe çiçekler açıp yeşil yapraklarını giysilerce giyerek, her biri bir gelin güzelliğince, yeniden
meyveye duracaklar. Doğaya; sevgiyi, bereketi, güzelliği, huzuru getirecekler...
Bense yine yalnız olacağım. Sensiz, yapayalnız... Yalnız geçen bir ömrün, bitmeyen bir yalnızlığına yine, devam ediyor olacağım. özlem ve
acıyla geçen aylar boyu, hergün artan bir hasretle süren bekleyişim, biter mi umudu ile yanıp kavrulacağım. Umutlarım bitmese de; sen, yine
gelmeyeceksin. Bekleyişler devam edecek... "Acaba bir gün gelir mi?" Umudu ile hasret yine yakacak içimi... Biliyorum ki artık sen gelmeyeceksin.
Gelsen de, sevmekten geçeceksin... Ağır geldi sevdam sana. Fakat, benim umudum hiç bitmeyecek.. Sevgimse katlanarak büyüyecek. Ne
zamana kadar mı, taa ki kalem elimden düşüp, kalbimin atışları duruncaya kadar...
Göz pınarlarından süzülen iki damla yaşın yakıcı sıcaklığını dudaklarında hisseden gümüş saçlı adam, elinin tersi ile onları sildi... Amma;
ardı arkası kesilmeyen sıcak göz yaşları, yanaklarını yakarak, akmaya devam ediyordu. Elinde değildi onları durdurmak... İçi yanıyordu. Yüreği
tutuşmuştu. Gönülden kopup geliyordu bu yaşları... Nasıl durdursundu!? Gümüş saçlı adam; ağaçtan çakma (eski tip) divan üstündeki bekar
yatağı, yalnızlıklarının dostu her zaman yazılı olan döşeğine, battaniye üstüne sırt üstü uzandı. İki elini de başının altında kenetledi. Başını
avuçlarının içine koydu. Gözlerini bir noktaya sabitleyip, odasının tavanını seyretmeye koyuldu. Gözlerinden sızan yaşlar, iki kulağının yanından
akıp, yastığını ıslatıyordu. Bazen de kulaklarının içine akıp yaşlarla dolduruyor, küçük küçük iki yapay gölcük oluşturuyordu...
İçin için derince, birkaç kez göğüs geçirip doğruldu. kağıt kalemi tekrar eline alıp, yeniden yazmaya başladı... " Hatırlarsan kızardın hep
bana. (UMUDUMU YİTİRİTYORUM..!" dedikçe... Ölümü, ölüm sözünü duymak istemezdin hiç. (NE OLUR, ÖLÜMDEN SÖZ ETME...) derdin. Fakat
bense, sık sık söz ederdim ölümden. Çünkü ölüm; yaşamın, bir kaçınılmaz gerçeği idi... uzun süren ayrılıklar, beni hep umutsuz yapar.
Sana kavuşmadan ölüm gelecek, gözüm açık gidecek diye, söz ederdim. Sense; (VUSLATA ERMEDEN) ölümü kabul etmezdin...
Görüyor musun? Ben, yine haklı çıktım. Yakınlarda iken hasrettim sana... Şimdi de denizler aşırı uzaklara gittin. Nasıl kavuşup hasret
gidereceğiz? Söyler misin!? Önceleri gün aşırı veya hergün görüşüp, dertleşerek duygularımızı paylaşıyorduk. Şimdi; haftalar, aylar geçiyor da
yine görüşemiyoruz. Söyler misin? Haksız mıyım? Sitemim yerinde değil mi? Çok şeyleri unuttum artık sen olmayınca... Herşeye boşverdim.
Yaşamışım, yaşamamışım farketmez oldu.
" CANIMSIN..." diyenim yok. "SEVİYORUM" diyenim sustu... Kalbimin sızısı arttı. An geliyor, iğneler saplanıyor yüreğime... İnan, acısına
dayanamıyorum. Ve o anlar, acımı durduran tek şey, tek umudum "SENİN SEVGİN" oluyor. Sonra da Azrail’e dönüp "BEN HENÜZ GELMİYORUM"
Sevdiğimi bekleyeceğim. O gelmeden, ona kavuşmadan gelmeyeceğim, diyorum. O da, bu yüce sevdaya boynunu büküp bekliyor. "Böylesi
sevdaya, yalnızca saygı duyulur.." diyerek, dönüp gidiyor. Eğer merak ediyorsan; işte böyle geçiyor, sensiz günlerim...
Korkma, sen gelmeden bir yere gitmeyeceğim. Hele bir; birazcık başımı dizlerine koyayım. Gözlerine dalıp, sevgi okyanusunda
boğulayım. Ondan sonra... Sonra düşünürüz güzelim.
Gümüş saçlı adam yazdığı kağıdı katlayıp, dudaklarına götürürken, Yine gözlerinden iki damla yaş o kağıda damladı... Dudaklarını o
yaşlara değdirip öptü. Öptü... Kalbinin üstündeki gömlek cebine, itina ile yavaşça koydu. Tekrar yastığına bıraktı kendini. Az sonra gözleri
yavaş yavaş kapandı...
Bekar odasının bekar yatağında bir sessizlik, sevda türküsü söylüyordu şimdi. Nenni niyetine...
15. 02. 2009
Suat TUTAK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.