- 2156 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
AVUCUMDAKİ TAŞ İZİ*
"Söyledim ve ruhumu kurtardım"**
Beni de alın polis abiler, polis ablalar. Ne olursunuz beni de alın. Bakmayın kimliğimde yirmi iki yaşımda olduğu yazıldığına. Benim avuçlarımda da taş izi var. Belki size taş attığımdan değil, ama yine olsun ne de olsa taş izi var. Sizin için önemli olan taş izi değil mi zaten.. Hem benim avucumdaki taş izi küçükken annemi kızdırdığımdandır. Annemi kızdırdım, beni kovalayınca da annem, yere düştüm. Taş battı avucuma, o gün bugündür taş izi çıkmadı avucumdan. Kimbilir belki annemi üzdüğümden dolayıdır. Yoksa sadece avuçlardaki taş izi şartını sadece size taş atanlarda mı arıyorsunuz?
Hem avuçlarımda kader çizgilerim var, onlar da iz değil mi polis ablalar, polis abiler. Zaten en çok avucumdaki o kader çizgilerim için beni almanız gerekir, çünkü o kader çizgilerinde yazılı benim size taş atacağım.
Benim avucumda taş izi var, polis abiler, polis ablalar. Beni alıp karakola götüreceksiniz, ya sonrası? İçkence yapacaksınız değil mi. Kolumu bükmeyin tamam mı. Hani geçen newrozda Hakkarili bir yaşıtımın kolunu büktünüz ya, televizyonda izledim. Çok acı çekiyordu. Kolumu bükmeyin, ne yaparsanız yapın, ne de olsa acı çekmeye, çektirilmeye yatkınız biz.
Avucumda taş izi ararken Franco dönemi İspanya aklıma geldi. O zaman da Franco’nun askerleri tutuklananların sağ omzuna bakarlarmış. Eğer ceketin sağ omzunda bir parlaklık oluşmuş ise kurşuna dizilirlermiş. Çünkü tüfek dipçikleri sağ omuzda öyle bir iz bırakırmış.
Ben şanslıyım değil mi polis abiler, polis ablalar. Ya Yahya Menekşe gibi panzerin altında ezilip can verseydim. O da var değil mi? Ya Uğur Kaymaz gibi öldürülseydim. Ki Uğur taş da atmadı kimseye. Avuçlarında taş izi de yoktu. Sadece babasına yardım ediyordu, kamyonetin üzerine ve on beş yaşındaki vucudünda on üç tane kurşun sayıldı. Sizin için önemli olan size taş atmamız mı yoksa sadece çocuk olmamız mı polis abiler, polis ablalar?
Oysa ben bu avuçlarla size çiçekler vermeyi ne kadar çok isterdim, ya da bu avuçlarla kızların saçını diri göğüslerini okşamayı. İnanın ki size taş atan bu avuçlar söz konusu bir genç kızın saçını okşamak olunca o kadar beceriksizleşiyorlar ki.. Şimdi soruyorum size polis ablalar, polis abileri, bu beceriksizliğin sorumlusu ben miyim?
Beni alıp götüreceksiniz şimdi.. Yasaya göre yirmi üç yıldan başlayacağım yargılanmaya. Yirmi üç yıldan ta kırk yıla kadar. Sizin hiç çocuğunuz yok mu? Ya da çocuklarınızı boş verelim, sizin hiç vicdanınız yok mu?
Dreyfus davasına ne kadar da çok benziyor bizim davalarımız. Hani Dreyfus sırf Yahudi olduğu için Fransa’da rütbesi elinden alındı, yargılandı ya hainlikten. Ama onu ölümüne savunan Emile Zola vardı. Bu ülkede Emile Zola’lar yok ki.. Hem olsa kaç para eder.. İsterse beni bin tane Emile Zola, bin tane avukat savunsun, hiç bir önemi yok. Çünkü Yargıtay’ın kararı kesin:" Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenler örgüt üyesi gibi cezalandırılır" Bilir misiniz zafer işareti yapmak bile suç.. Bu gibi suçlar yüzünden 737 çocuk yargılandı geçen sene..
Hem siz neden hakikati benim avuçlarımda arıyorsunuz ki. Hani bir ara da hakikat sünnetsiz örgüt üyelerinin belden aşağısında aranıyordu. İnanın ki polis ablalar, polis abiler hakikat ne benim avucumda ne de örgüt üyelerinin belden aşağısında. Hakikat, bizim ikinci sınıf olmamızda, Dersim’de, kan akan Zilan’da, Ağrı Dağı’nda, yasaklanan anadilimizde, ve en önemlisi Diyarbakır cezaevinde jop sokulan makatlarda. Hakikati benim avuçlarımda değil, oralarda arayın..
Acaba başbakan Gazzeli çocukları savunduğu gibi beni de savunur mu? Sanmam, beyhude bir umut. Ben ona oy kazandırmam ki. Beni savunsa Batı’daki oylarını kaybeder. Olsun, bizim doğmamız zaten başlı başına bir hata ne de olsa. Hem aile planlanmasına uyulmadığı için doğmuşuz ya, fazlalıkız zaten. Hem devlet hem de örgüt bize ceset deposu olarak bakıyor ne de olsa..
Ne olursunuz beni almayın polis abiler, polis ablalar... Bak annem çok ağlar. Ne olursunuz almayın beni. Bu defa affedin . Avucumda taş izi olsa bile...
*Diyarbakırdaki polis avucunda taş izi olanları göz altına alıyor. Normalde bugün Aykırı Hikayelerimin üçüncüsünü yazacaktım. Bu haberi görünce bu yazı yazma gereksinimi duydum.
** Karl Marx
YORUMLAR
Yazi cok güzel, yaziya yorumlar daha güzel...ilk üc yorumu okuyabildim ancak, digerlerini de okuyacagim ama bir Türk milliyetci cikar da Kürd kardeslerime küfür etmis olur diye cekiniyorum...
O kadar cok küfür, hakaret, cok cirkin seyler okuyorum ki onlara karsi, icim sizliyor ve Almanya da yasayan bir Türk olarak onlari cok iyi anlayabiliyorum. Ben; sevgide kararliyim ama, kimseden nefret etmedim, etmeyecegim. Kürd kardeslerime de bunu öneriyorum, cok, cok zor olsada, cok canlari yansa da, cok haksizliga-yasaklara-yalanlara-siddete maruz kalsalarda tek duam ve dilegim: Nefret etmeyin! Intikam düsünmeyin. Asil benliginiz ruhunuzda, sevginizde, onun alinmasina asla izin vermeyin ve siz insan olmakta, gül vermekte diretin, tas tutmayin, kin tutmayin. Tarih ve Allah' in adaleti sizinle, bunu unutmayin. Ne olur, hakaretleri, küfürleri, rezillikleri okumayin...o utanclarimiz, sizlerin icine sinsice girmesin, ne olur.
Sizi cok seviyorum, dilinizi, (anlamasam da) türkülerinizi, renklerinizi, inancinizi ve halaylarinizi ve newrozunuzu cok seviyorum. Sizlerle aglamak ve sizlerle gülmek, bütün insanlarla istedigim gibi, tek arzum.
o zaman bende bir hikaye anlatayım size..
yıl 1997 kayserideyim dr lukta ilk yılım ve acilde görevliyim
saat gece 3 de bir hasta geldi 3 yaşında bir erkek çocuk ve yanında 5 kişi..
yüksek ateş ve baygınlıktı şikayeti..
çok kullanılmasada hastanelerde önceden buz havuzları olurdu.. bende çocuğu aldım buz havuzuna yatırdım.
çocuk kendine gelmeye ve titremeye başladı.
arkamda orta yaşta bir bey anlamadığım bir lisanla bağırıyordu. yanında ki genç adam geleceğimi öldürüyorsun bırak oğlumu çek ellerini diye bağırmaya başladı..
ne yapacağımı şaşırdım ve izah etmeye çalıştım ama dinleyen kim..
tam gözümle yanağımın ortasında şimşek gibi bir ışık belirdi başım döndü ve yere yığıldım..
tokat yemiştim yanağım yangında gibi yanıyordu..
hayatımda hiç bu kadar yutkunamadığım boğazıma takılan nefesim olmamıştı..
odama çekildim 15 dk düşündüm..
güvenlik geldi bu arada hasta yatağa alındı..
başında ağlayan bir anne vardı sadece..
yanına gittim beni görünce ayaklarıma kapandı çok utanmıştım..
konuştuklarından tek kelime anlamasamda pişmanlık gözlerinden okunuyordu..
ellerimden tuttu öptü bende onu öptüm..
çocuk iyileşti ve taburcu oldu..
kapıda babasını gördüm elleri kelepçeli gözlerinde öfkeyle..
polisler sardı dört yanımı , kenara çekip şikayetci olmadığımı söyledim..
ve gittiler..
aradan 3 gün geçti gündüz yine acildeyim..
ismim anons edildi ve danışmaya gittim..
karşımda baba irkildim korktum yürüyemedim..
yediğim tokatın yeri sızladı birden..
değişik bir lehçeyle özür diledi gözlerime bakarak..
sustum sorun değil dedim..
o akşam dede gelip beni ve arkadaşımı evlerine götürdü..
hayatımda gördüğüm en büyük ve kalabalık aileydi..
ve tek erkek torun benim 3 yaşındaki hastamdı..
şimdi anlamıştım neden tokat yediğimi..
benim çocuğu öldüreceğimi sanıp paniklemişlerdi..
siirtli bir aşiret reisiydi dede bayrama gelmişlerdi kayseriye..
kaderdi bu hastalık..
o yaz siirte gittim ve sonraki yıllardada..
şimdi 14 yaşında bir delikanlı o tek erkek..
o zaman ben tokatımın peşine düşmedim bunu eğitimsizlik sevgi ve yoksulluk sebebine bağladım..
acıyan yanağıma kırılan onuruma hiç aldırmadan...
ve ben o yıldan sonra gönüllü plarak diyarbakır da çalıştım bir süre..
hala sevgiyle anarım o günlerimi ve giderim her fırsatta...
tek türkiyede yaşıyoruz dillerimiz renklerimiz dinlerimiz farklı olsa bile...
hazmedemediğimiz olaylar olacak tabi ki
ama bunları zamanla sevgiyle ve hoşgörüyle aşacağız..
türk -kürt,islam-hristiyan-yahudi,alevi sünni demeden...
yeter ki insan olalım ve çocuklarımızıda koruyalım...
onlar bizim geleceğimiz..
can aff buyur ama yazmadan geçemedim yorumları okuyunca.. yazın çok güzeldi eksik yönleri olsada..
top oynayan polis abla ve abiler
şeker dağıtan polis abla ve abiler
tatlı ve yemek yiyen polis abla ve abilerde olmalıydı hikayende...
kutlarım can :))
yazıyı ve yorumları okuyunca, bir anımı paylaşmak istedim., lütfen okuyun.
öğretmenliğimin 2. yılıydı. o yıllarda ilköğretimde öğretmendim. izmirde bir gecekondu mahallesinde, kürtlerin yoğun olarak bulunduğu bir bölgede görevliydim. öğrencilerimin de çoğu kürttü zaten.
bu çocukların, kiminin sırtında paltosu yok, kiminin ayağında terlikler... evlerinde sular akmaz... babaları işsiz, karınları aç... yani kürt-türk bütün varoşlardaki genel durum. ama bunlar bir de kürttü. yani devleti, sadece evlerine ya da konu komşularının evlerine gece yarısı baskın düzenleyen polislerle tanırlardı. "devlet" adına tüm gördükleri buydu.
her sabah sıraya dizildikten sonra, "andımız"ı yeterince yüksek sesle okumayanlar, milliyetçi(!) müdür yardımcımız tarafından bütün okulun ve arkadaşlarının önünde, ayrılır, ve tekrar sıraya dizilerek, kendilerine zorla bağıra bağıra "ne mutlu türküm diyene!" dedirtilirdi.
çocuklar, yüzleri kıpkırmızı, dişleri sıkılı, diğer çocukların yüzlerine bakmamaya çalışarak bağırırlardı :"ne mutlu türküm diyene!" olmadı yeniden! daha yüksek sesle! bir daha bağırırlardı... sonra bir daha... bazıları memleketlerinden yeni gelmişlerdi ve çok az türkçe biliyorlardı. koridorda arkadaşıyla şakalaşırken ağzından kaçırdığı kürtçe bir söz yüzünden dayak yiyenler olurdu.
bir gün, 23 nisandan 1-2 gün önce okula gittiğimde ortalığın birbirine girdiğini gördüm. hafta sonu, öğrencilerden biri -8.sınıfta okuyan, 14 yaşında, benim de öğrencim olan bir çocuktu- okulun bahçesindeki türk bayrağını indirmiş. polise haber verilmiş hemen. polis hemen koşmuş bizim "ilkokula" ve önüne kim çıkarsa, hafta sonu okul bahçesinde oynayan 1.sınıf öğrencilerinden, oradan geçmekte olan kucağı bebekli bir karı-kocaya kadar herkesi coplamıştı. 7 yaşında bir çocuk, ağlayarak kolundaki
cop izlerini gösteriyordu öğretmenine.
bayrağı indiren -ya da öyle olduğu düşünülüyor- öğrencim de gözaltına alınmış elbette. 20 gün sonra karşılaştığımda, çocuk ayakta bile zor duruyordu. 14 yaşındaki çocuğa çok ağır işkence yapılmıştı. bir daha hiç okula gitmedi...
sonradan öğrendik ki, oğluna yapılanlar için polislerden şikayetçi olacağını söyleyen babası da gözaltına alınıp, tehditle susturulmuştu. bu olay o zamanlar gazetelere "türk bayrağına çirkin saldırı" şeklinde yansımıştı.
şimdi soruyorum: bunları yaşayan bir çocuğun geleceğinden ne bekleyebilirsiniz ki? öyle şeyler yaşıyorlar ki, bir süre sonra tüm türklerden nefret eder hale geliyor bazıları. işte o, çocuklarımızın bile bulunduğu yerlere bomba atmaktan çekinmeyen, acıma duygusu körelmiş, insani özelliklerini yitirmiş militanlar böyle yetişiyor.
nefretle yetiştirilen çocuklardan, sağlıklı bireyler çıkmasını bekleyemeyiz.
Ahhh çocuk ah ne yaptın ya sen beni ağlattın
tüm gerçekleri yazmışsın, geçen gün bakıyordum pencereden taşlıyorlardı camları küçük küçük çocuklar hatta içlerinde biri dediki oğlum o dükkanın camlarını kırma yanlış bi dükkana attılar sanıyorum
ben onlara bakarken sadece gülümsedim bakmadım hiç birinin elinde taş izi varmıydı olsa bile ne olacaktıki
ertesi gün bütün camlar takıldı ama o çocuklar kimbilir kaç yıl yatacak içerde
bende bu gibi işlerde çocukların kullanılmasına karşıyım
onlar bizim küçük askerlerimiz değil geleceğimiz olmalı
kalem tutmalı elleri ama öyle bir hırs varki içlerinde
sanki bişeylerin hırsını çıkarıyolar tabiki birazda o çocuklar o hale neden geldi diye sorgulamamız gerek diye düşünüyorum suç çocuklarda değil onlar ne yaparsa yapsın asla kötü muamele görmemelri gerek
bugün askerden polisten dayak yiyen bir çocuk yarın dağdadır bunu kimse unutmasın
tebrikler
Onsekiz yaş yasası sosyal güvenlik ile ilgili.
İşte zaten bahsedildiği gibi , sosyal güvenliği zaten devlet sağlıyor.Ama görüldüğü gibi yetmiyor demek ki.
Türkiyenin heryerindeki sorunlar benzer, ama heryerde apo yakalanma yıldönümü diye çocuklar polise taşlarla saldırsın diye kışkırtılmıyor.Buradaki art niyeti kolayca gözardı etmemeliyiz.Çocukları kullanan terör örgütü yandaşlarının üzerine gidildiğinde zaten bu türden provakasyonlar ortaya çıkartılıyor.
Devlet olmak o kadar basit değildir. O bölgede vatan toprağımız ise eğer, o çocuklar da bizimdir, yani devletin sorumluluğundadır. Devlet onları kullandırtmayacak, koruyacaktır. Onlara okul yapmak, babalarına iş vermek, sosyal güvenceye kavuşturmak devletin görevidir. Birilerin maşası olmuşlarsa bile, sorumlu yine de devlettir.
On sekiz yaşına kadar bütün çocukların devletin koruması altında olduğu yasayı bir hatırlayın . Yasaya göre de onlardan devlet sorumlu olmuyor mu ?
aponun bilmem nesi benim de umurumda değil. bana göre zaten kendi halkına bile ihanet etmiş birisidir o. ama çocuklar acı çekiyor burada! bunu inkar edebilir miyiz? en ağır cezayı almalılar da bir daha yapmasınlar diyebilir miyiz? hem onlara sorarsanız, onlar da "vatanlarını" savunduklarını söylüyorlar. doğru ya da yanlış, ama aynı inançla dökülüyorlar sokaklara.
ne yani... orada taş atan çocuklar haklıydı değil mi? o bacak kadar çocuklara taş attırıp kendileri korkak kadın gibi etek altına saklanan çakal sürüsü haklı mıydı? ayıp size ayıp... bide acıtasyon yapıyorsunuz... abiler ablalar... bırakın bu işleri.. çocuk üstünden konuşmayın o çocuklara taş attırıp kendileri saklanan küçük beyinle zevatların burda propagandasını yapmayın
filistinliler elbette vatan mücadelesi yapıyorlardı.Ama aponun yakalanış yıldönümü eylemleriyle kıyaslanabilir mi?
Ya da bilmem Aponun saçlarını kestiler diye cam çerçeve indirip polise taş yağdıran, üstelik izinli değil izinsiz gösterilerde bunu yapan çocukların, ancak kullanıldıklarından bahsedilebilir.
Eleştirilerin hedefi de bu anlamda daha çok provakatörlere yönlendirilmeli ki, çocuklar artık kullanılmasın.
elbette haklı olduğunuz yerler var erol bey. o çocukların, bir yere kadar kullanıldığına da inanıyorum. ama yine de nasıl bir ülkeyiz ki çocuklardan bile korkuyoruz! çocukları bile tutuklayacak, hapse atacak duruma geldik!
bu manzara bana neyi hatırlattı biliyor musunuz. arafat'ın küçük askerlerim dediği, o koca tanklara taş atan filistinli küçükleri. belki onların da orada değil, annelerinin yanında olmaları gerekiyordu o sırada. ama ülke o hale gelmiş ki, çocuklar bile sokaklara dökülmüş. bir de bu tarafından bakmak gerekir olaya bence.
ionia tarafından 2/18/2009 3:40:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
Adam vuranların elinde de barut izi vardır, arada fark yok ki.
Duvarcı ustası yanında emekçilik yaparken oluşan taş izlerinden bahsetmiyoruz.
O taşları çocukların ellerine tutuşturan provakatörlerin, ellerinde taş izi aratacak kadar çocukları suistimal eden zihniyetin, "insani" duyarlılığından bahsetmek belki de daha önemli.
Taş atmak vaka-i adiyeden olunca, bir şeyler atmak, saldırmak normal insani davranışlardan kabul edilmeye başlandığında, dejenerasyonun nerede duracağı da belli olmuyor.
Diğer bahsedilen eziyetlere hele de ergenekon sürecini yakın takip eden birisi olarak çığırından çıkmış eylemler olarak baksam da, bu taş atma hadisesinin iler tutar tarafı yok bana göre.Suçlusu provakasyon mertaklıları, terör örgütü ve yandaşları, daha da çok aileleri suçluyorum.
Bir devlet devletliğini bilmezse, emniyet güçlerine,kolluk kuvvetlerine sahip çıkamazsa, onların yaptıkları saçma sapan davranışlar, şahsi hareketler yüzünden böyle suçlamalara maruz kalınabilir..Bizim de bu suçlamalara söyleyecek söz bulmamız böyle zorlaşır ve susup kalırız işte.....
Fikret TEZAL tarafından 2/18/2009 2:33:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
Hem siz neden hakikati benim avuçlarımda arıyorsunuz ki. Hani bir ara da hakikat sünnetsiz örgüt üyelerinin belden aşağısında aranıyordu. İnanın ki polis ablalar, polis abiler hakikat ne benim avucumda ne de örgüt üyelerinin belden aşağısında. Hakikat, bizim ikinci sınıf olmamızda, Dersim’de, kan akan Zilan’da, Ağrı Dağı’nda, yasaklanan anadilimizde, ve en önemlisi Diyarbakır cezaevinde jop sokulan makatlarda. Hakikati benim avuçlarımda değil, oralarda arayın..
Acaba başbakan Gazzeli çocukları savunduğu gibi beni de savunur mu? Sanmam, beyhude bir umut. Ben ona oy kazandırmam ki. Beni savunsa Batı’daki oylarını kaybeder. Olsun, bizim doğmamız zaten başlı başına bir hata ne de olsa. Hem aile planlanmasına uyulmadığı için doğmuşuz ya, fazlalıkız zaten. Hem devlet hem de örgüt bize ceset deposu olarak bakıyor ne de olsa..
Ne olursunuz beni almayın polis abiler, polis ablalar... Bak annnem çok ağlar. Ne olursunuz almayın beni. Bu defa affeden . Avucumda taş izi olsa bile...
*Diyarbakırdaki polis avucunda taş izi olanları göz altına alıyor. Normalde bugün Aykırı Hikayelerimin üçüncüsünü yazacaktım. Bu haberi görünce bu yazı yazma gereksinimi duydum.
duyarlı yüreğinden öptüm
çok
haval
...