MISTIR CARSIM ya da DÖRT AYAK Teorisi
MR.ÇARSIM YA DA DÖRT AYAK TEORiSi “Siz Mıstır Çarsım’i dağda sinek avlarken görürseniz sakın onu mezbaha yöneticisi ya da başı boş bir ayı sanmayın.Çünkü o kendisini melulen Amerikan emeklisi varsayacak...hipotez...yanaklarından öptüm mılççç...mılççç” Mr.Temo...
Mr.Çarsım,Şemo’nun geçirdiği sayısız evrimler sonucu almış olduğu bir isim.Örnegizmin örneği bir örnek.Ya da geçerli olmayan bilimsel adıyla Dört Ayak Teorisi.Memleket bu tür mıstırlarla doludur.Her adım başı bir mıstırla karşılaşırsanız.Aman Allahım ya da aman peygamerim diye şaşırmanıza gerek yok.Ama”Burası Muş’tur,lan ulan oğlım arkamdaki yokuşun adı nedir,bu nasıl bir iştir.”diye inlerseniz,hesapta olmayan bir çarpma sonrası ortaya çıkacak olası bir zıırtoizm vari dalgalanmanın içgüdüsel dayatmaları sizi inletebilir.Bu çizginin insanları,savunucuları,müridleri tutti tutti,tutmadi tutti frutti gibi bir anlayışın misyonerleriydi.İz bırakmış,bu izler de her türlü zebaniliğin ata sporları kapsamına alınmış efsanevi mıstırları Mr.Dörtnal,Mr.Revirevi,Mr.DeÇoş,Mr.Hişt Çu,Mr.Vala,Mr.Sarıhek ve daha yüzlercesi. Allah zeval vermemiş mıstırlarlardan mahrum etmemiş memleketi.Bir de mıstırsız bir memleket olsaydı,sormazlar mıydı nerde liberalizm,nerde çok seslilik,nerde kilodum nerde bu devlet diye.Sorarlardı.Hatta kim kophenak kriterlerini nerde ne yaparken yazdı demezler miydi? Ne alakası varsa tabi...Değil mi?Hemi Vallahi hemi de billahi önce memleketin efsanevi,tarihte hatrı sayılır bir yeri olan deliler hesap sorardı.Emmer,Tenzere,Limondız,Erco,bir rivayete göre KGB ajanı olduğu aha böyle yırtına yırtına söylenen Hortum Baba(bu şahısın Yuri Gagarin ile ilk defa uzaya çıkıp orada sifonlu bir tuvalette eden adam olduğunu söyleyen de vardı haliyle) hesap sorardı. Mr.Şemo yukarıda adı geçen mıstırlar ve delileri çok yakın tanıdıklarıymış gibi bilir tanırdı.Bu isimler kırsal alanın amerinakcıları da denirdi.Öyle diyorlardı...yani. Mr.şemo’nun sigarayı ters tuttuğu her gün başına birşey gelmiş demekti.Hem de okulda.Liseye giderdi bide.Patika yollardangeçerken en kadim rüzgarlardan sıyrılır ve rüzgarlar arkasından,lan ulan oğlım bugünde haltedemedik seni dercesine uğuldayıp apsürtsel bir hüzünle o duvar benim bu duvar senin çarpar dururlardı.Fen dersinde öğretmenin,”Söyle bakim oğlum Şemsettin.Hipotez,varsayım ve de deney nedir,bağlantılarını da hiç ara vermeden açıkla yoksa marangoz olmadığım halde seni oyarım...Babamdan öğrenmiştim oymacılığı.Ne de olsa eski mebus.”diye sorması Mr.şemo’nun kıyametini o an koparır ve o kıyamet aralıksız bir hafta en kızgın ve kızışık ile büzüşük haliyle bir hafta sürerdi.Bu soru karşısında önce yutkunur sonra yakından tanıdığı kimliği belirsiz inekler gibi geviş getirirdi.Ve...ve sonra,”Ne?...Af buyur etmenim.”der yırtık dondan çıkma çabası gösterirdi.Etmenim’le Öğretmenim demek istiyordu.Sonra da,”Etmenım Atatürk’ün doğduğu yeri söylim mi?”diye çok bildiği bir alana zıplıyordu çekirge gibi ama etmen yani öğretmen bu,daha Mr.şemo zıplamadan onu havada yakalar,eski kalecilerdenim diye kısa ve altı kuşun kalemle çizili kısa bir hatırlatmada bulunurdu.Öğretmen birnci soruda diretirdi bugünde hep aynı soruda direterek Mr.Şemo’ya insan bedeninde olmayan terler döktürüdü.Bu soruya cevap vermek başlı başına bir beyin gerektiriyordu.Malesfe ve gene malesef o beyin Mr.Şemo’da yoktu ve o beyin gelişmesi için şemo’nun fiili bir evrim ve ne alakası varsa artık bir de devrim süreci yaşaması gerekiyordu.Öyle kopye mopyelerle buraya kadar gelmek kolaydı.Zaten birileri de herhangi bir izmin adına Mr.Şemo’nun beynine bir kurşun sıksa,kurşun kafatası içinde bir saat,öldürmek için devireceği beyni arardı.Bulamayınca ya kulak deliklerinden ya da göz deliklerinden Şemo’ya seslenir,”Lan gavat daha önce beynim yok deseydin kafatasına gelmezdim.Beynin nerde oğlımın oğlısi?Ayıptır ayıp teknolojiye zaman kaybetirmeyin.Bir sürü arkadaşım gidip failli meçhullerle iş yaptı,otopsi raporlarında ödüllere boğuldular bizde burda maymunluk yapıyoruz.Şu şansızlığıma bak.Şansım olsa beni yapan teknik adam bomba diye imal ederdi de sana mıstırlığın tarihçesini bomlamakla anlatırdım ya neyse...gavat.”derdi.Sözkonusu kurşun devireceği beyni bulamayınca büyük olasılıkla ve de büyük ihtimalle başka bir organa siyasi itica talebinde de bulunabilirdi.Ve sonra kurşun Mr.Şemo’nun beynindeki karanlığın bir karabasan hatta bir kara saban gibi kendisinin üstüne geleceğini anlayınca itirafçı olurdu da zafer gene mıstırızmin mutlak siyasi zaferinde dönüşürdü. Mr.Çarsım ve kendi kategorisnde olanlar toplumsal mozayikin türevlerinden biriydiler.İti de denilebilirnir ama burda it laf edilmekle hayvan hakları ihlal edileceğinden gene mıstırizmin ekseninde solumak lazım ozon tabakası delinmiş atmosferi.Renk katarlardı topluma.Siyah renk.Yaşam var oldukça böyleleri gariban yaşamın devleri andıran kamburları olacaklardı.Tabiki böyle olacaktı ki devenin keşfide kolaylaşacaktı.Velakin öyle oldu. Birgün okulda kavga çıktı.Zaten kavgasız okulların bilim yuvası olduğu asla düşünülmezdi memlektte.Ağız taduyla darbeler ve entrikalar olacak ki okul okula benzesin.Yoks aiki tuğladan okul mu olur,okul duvarı mı olur?Her zamanki gibi okuldaki kavga sağ ve sol görüşlüler arasında cereyan ederdi ama bu elektrik üretimi için yeterli olmazdı.Hatta kavga öncesi karşılıklı görüşülmüş ve gelin bugünkü kavgayı Romantızm ile Sürrealizm adına yapalım denilmiş kavga komitesi bunu memleketteki mevcut terbiye ve kavgadaki hukuk anlayışına ters bularak reddetmişti.Allah zeval vermese aslında o kavgaların şiddetinden elektrik üretilebilinirdi ama olmuyordu.Çomak sokuluyordu kavgalara.Kimin kaybettiği kimin kazandığı bilinmezdi ama oluyordu işte.Mr.Çarsım şemo’nun başrolünü oynadığı kavgada uzun menzilli bıçaklarda kısa menzilli taşlara kadar her türlü yasadışı jilet ve milletler vardı.Birşey daha varki o da okula adını veren eski bir subayın yıllardır okulda muzevari bir eda ile sergilenen savaşlar tanığı müzelik kılıcıdı.Mr.Çarsım kılıcı kaptığı gibi,her zaman ki gibi dalıvermilşti karşı görüşlülere.Kılıç eski günlerine dönmüştü Çarsım zaman tünelinden geçerek ama subayın mezarda kemiği sızlardı harp sonuna kadar.Allah var peygamber var,kimsenin kimseden hakkı yok kavga çoğu defa kimin kazandığı belli olmadan sona ererdi.Sağ ben kazandım derdi sol ben kazandım derdi de olan çevrede evleri bulunan garibanizmin temsilcilerine olurdu.Yiğidi öldür hakkını yeme demişler ya,ahaaaaa diyelim yiğidi öldürdünüz ve sonra hak verdiniz,ölü hakkı neylesin?Heeee?Sıkıysa Amerika ahaa şimdi Fidel Kastro’ya,Yaw kastro al sana hak desin.Demezki.Yoksa çarsımizmin yani dört ayak teorisinin yeryüzünde hükmü de kalmaz şeyi de...kalmaz. Mr.Çarsım’ın belden yukarısı solcu,belden aşağısının sağcı olduğunu ileri sürenlerin sayısı memlekette iktidar olanlardan fazlaydı.Çoğunluk para etmez ya,burda da para etmezdi.Para etseydi de bu para kendini harcayacak piyasa bulamazdı da parayı çıkaran darphaneye yazık olurdu. Kavgalarda bileği bükülmez biriydi velakin. O gün okulda zil çalmış tenefüse çıkmışlardı. Bundan sonraki ders Fevzi Avratgündüz’ün öğretmeni olduğu ingilizceydi. Türkçesi iyi bir öğretmen değildi.İngilizcesi de zaten şey gibiydi.Hatta İngiltereye gitmek için başvuruda bulunmuş,başını tam konsolosluk kapısından sokarken ordaki kapıcı dur demiş o da neden durdurdun demiş,”Eeeeeee hooooooo tübeynnnnnn”cümlesinin ingilizcesini söylemeden seni burdan içeri alamam İngiliz hükümetinin emri bu demiş.Davarları sürmek için kullanılan bu cümle Fevzi öğretmenin işine taş komuştu da geri gelmek zorunda kalmıştı ensesini kaşıyarak.Hatta öyle bir taş koyulmuştu da kendini bazen kaya sanır gider memleket tepelerinde soydaşlarının olduğu taşlık ve kayalıklarda zamanı seyrederdi ama en kötüsü koruculara yakalanıp bol bol
sorgulanırdı da yediği darbeler sonucu taş olmadığı anlaşırlırdı.Kendisi aslen sanat tarihi öğretmeniydi.Mıkelancelocuydu.Ne varkiöğretmen yetersizliğinden dolayı ingilizceci de olmayı kabul etmişti,hem kese gereği hemde sıkıysa yapmasın gereği. Öğretmen Feyzo derse girmeden önce öğrenilecek kelimeler yazılmıştı kara tahtaya.İngilizce kelimeler arasına bir de Kuski kelimesi yerleştirilmişti.Kürtçe de argovari bir biçimi olan şişman’ın diğer adı yani.Feyzo Öğretmen içeri girdi,asker gibi iştimayı bir selamlaşmadan sonra keilemeleri hep bir ağızdan okumaya başaldılar.Bir ingiliz gibi hareket ediyordu.Kendini öyle bir kaptırmıştı ki bir ara I am ıngiltere dedi de bu sözleri geleceğe yatırım oldu,sonradan Feyzo Öğretmen,ingiliz konsolosluğuna vize için bir kaç defa gidip geldi diye ingiliz ajanı olarak defalarca gözaltına bile alındı,meşhur karakol çorbalarından hemde en tuzlularından içirildi kendisine.Dışarı da birileri ona,hoca gel çorba iç dese elinden olmadan,tellerinin koparılmış olmasından olsa gerek küfür ederdi.Feyzo kuski kelimesini farkından olmadan okuyor şaha kalkan dişi bir kısrak gibi kişniyordu.Pardon erkek bir at gibi yani.Sonunda iç ve dış güdüsel olarak kuskı’yi farkettiğinde jupiter gezegeninin başına yıkıldığını sandı ve “Kim koydi kuskı’yi buraya?”diye bildi.İngiliz literatürnde kuski diye bir kelime yoktu.Bir ara ya varsa diye düşündü hatta o gün kızmanın aksine ileri ki günlerde tekrar İngiliz konsolosluğuna gidişinde ben İngiliz diline bir katkıda bulundum bir kelime türettim demiş ama bu kuski ona vize umutlarının kapılarını hemde çelik kapılarını tamamen kapatmıştı.Feyzo her ne kadar yırtınsa da bunun kim tarafından yazıldığını bilmiyordu.Bir mıstırn yazdığını biliyordu ama sınıfta en az 12 mıstır vardı.Günahlarına girmek istemezdi.Bu sıpaların günahını alsa ömür billah cennet yüzü göremezdi,zebailerle gece gündüz ingilizce konuşacaktı,bunu iyi biliyordu.Velakin bağrına gene bir taş basıp gene memeleket kayalıklarına gitti.Ama korucular kendisini görmeden ancak atabilmişti kendisini kentin kıllı ve haşin kollarına. Kaç gün sonra mıstırlardan biri matematik dersinde Şevki Hoca tarafından okkalı bir şekilde tokatlanıncadeprem oldu.Memleket fay hatlarından uzak olmasına rağmen rıhter ölçeğine göre bilmem kaç şiddetinde bir deprem oldu.Siyaset oldu,miting oldu...yani olan oldu velakin.Bunun üzerine adam olma adayı talebeler ne olup bittiğini öğrenmek için sorup soralıp,tokat yiyen Mr.Dik Niho’ya yardım edelim derken birbirlerini iyice galeyana getirdiler.Galeyan bu kolay mı?Tokadın acı tesiri ve kabul edilmemezliğinin verdiği hırsla Mr.Dik Niho kendisini okuldan dışarı atınca bütün sınıf da kendisni dışarıda buldu.Niho nerye gitse arkasından gittiler.Fırsat bu fırsat siagara kotiklerinin toplayıp içtiler. Okul şdaresi de bu olayı,”Öğrenci hareketleri”diye polise ihbar edince memleket bir defa yetmemiş gibi ikinci defa hakikatten deprem olmuş gibi sallanmaya başladı.Devlet seferber oldu o gün.Yolda yürülerken geriden bıraktıkları etkiden habersiz Mr.Dik Niho Mr Çarsım’ı alarak valiliğe gitmek istedi.Kararda anlaştılar ama Mr.Çarsım o günkü yusufsalatışlarından asla kimseye söz etmedi karizma biter diye.Her nerde öğrenmişseler siyasi siyasi yürüyorlardı ama bunu bilinçli yapmadıklarını da belli ettirmek istemiyorlardı.Aynı saatlerde polis alarma geçmiş,sagolsunlar herhangi bir tehlikeye karşı panzer bile hazırlamışlardı.Mıstırlar zümresi memleketin caddelerinde sınıfsal bir yürüyüşe geçmişler ama ortada garip ve de hilkat garibesi durumlar vardı.Peki her geçtikleri yerlerde göze çarpan onca polisin ne işi vardı acaba?Yoksa polis bayramı mı vardı da haberleri yoktu.Polislerin çoğalması hayra alamet değildi.her işin arkasında bir dış mihtak varken Mr.Dik Niho’nun arkasında ise sadece Mr.Çarsım ve onun arkasında da sınıf vardı.Dış mihrak denenler bunlar mıydı acaba?Bu talebeler birliğin ne olacağını kimse bilmiyor balistik incelemeler bunların ne olduğunu ortaya çıkaracaktı evel Allah. Yürüyüşte kim yoktu ki.Havanın rengi değişiyor,suratlardaki anlam lan ne bilim neler olacak gibisinden bir anlam dokusuna ulaşmış ve hükümet konağına kadar gelebilmişlerdi.O da ne?..Bütün yollar polislerce tutulmuş,vurucu timler,çevik kuvvet ekipleri,komandolar ellerinde ipleri taruzza hazır bekliyorlardı.Kimse ne olduğunu bilmiyor,devlet başkanı mı gelmiş olmalı ki bu seferberlik hali yaşanıyor diye az bçuk josefsel açıdan düşündü talebeler.Mr.Çarsım içinden kendine bir ağıt yakmış sadece ellerini ve başını garip garip farkında olmadan söyleniyordu.O sırada Mr.Alye yanına geldi,”Oğlım sesli söylesene.”dedi.Mr.Çarsım josefsel bir uslupla,”Lan oğlım ben içimden geldiği gibi içten söylüyorum.Sizin operlör almanız lazım.”dedi de Mr Alye’yi söylediğine pişman ve şişman etti kilo kaybına uğrattı soydaşını.Böyle dış mihraklar mıstırlık lobileriyle bölücülük yapıyor,içinde başkaları yanıyordu.Vatan ve de ve de memeleket hayinleri...Ne olacak?Az sonra dışarıdaki gürültüden vali de haberdar oldu.Mıstırlara şöyle bir baktı kartallar gibi.Ardından odacılardan biri arkasından beslediği kartalı da yanına getirdi.Bu talebelerle konuşarak küçültemezdi kendisini.Değil mi?Adam bugüne bugün vali.Polislerde bu ne yaptıklarını bilmezler ordusuna a-aaacayipsiniz der gibi bakıyor,telsiz anonslarında ,“Öğrenci hareketlerinin başladığı bu saatlerde görev başındayız,etrafları sarılmıştır.Ökkeşlerin kurtulma şansı yoktur.“gibi şeyleri söyleyip duruyorlardı.Aslında ortada ökkeş diye bir şey yoktu.tek bilinen şkkeşse Berlin’de yaşayan Antepli bir garibadı.Dahası mıstırların ökkeş diye tarih sayfalarına geçirilmesi bir haksızlık değil miydi?Meğerse oraya toplanan polisler birbirlerini ökkeş diye çağırırlarmışta bu çok sonradan öğrenildi. Neylersin işte çember daralıyordu.Vur dediler sonra dur dediler.Vursam bir dert vurmasam oniki dert.Kağızmana ısmarladım nar gele/ufak tefek eyleme polis kemeri dar gele gibi duygularla bocalayan zamane öğrenci hareketi dahası mıstırlarıkendi aralarında,“Ula oğlımlar sonumuz geldi,bu bolezlerin hepsi ökkeş.Naneyi yiyeceğiz ya,keşke bakkaldan nane alsaydık yanımıza.“diyorlardı ama en büyük hınçlarını Mr.Dik Niho’dan çıkarırcasına ona yöneldiler.“Ula oğlım Nihosi,bize burda bişe olsa herkesi lokantaya götüreceksin,herhese bir paket hakıki samsun alacaksın ve herkesi Yılonun filmine götüreceksin.“dediklerinde şantaj falan yapmıyorlardı Vallahı de doğru söylüyorlardı.Bir bildikleri şey,buraya tam olarak neden geldikleriydi.Çevredeki polislerde uzun süre toplu gözaltı olayları yaşamadıkları için bu sözde hükümet konağını basmaya gelmiş mıstırlara,böyle alttan alta jop ucu gösterip göz ucuyla karakolların olduğu tarafları gülümseyerek gösterirlerdi.Ne varki bir polis komiseri bölgede ilk defa kendisinin de ne kadar ciddi olduğunu anlayamadığı bir hareket gördüğünden bayağı bir temkinli davranıyordu.Çoğu tandık yüzlerdi bunların ve böyle siyaset olmayacağını anlıyordu.Ciddiyetlerini bozmadan beklemeyi sürdüren talebeler valininde içeri geçmesiyle biraz hayal kırıklığına uğradıysalarda bunu dışarı vurmadılar.Aynı komiser hiç vakit kaybetmeden mıstırların yanlarına geldiğinde mıstırlara özgü joseflsel kıpırdamalara oldu.Komiser bunlara şöyle bir baktı,sağ gözünü kırparak,“Ne oluyoruz gençler,yeni bir örgüt mü?“der gibisinden hareketler yaptı.Gençler de aynı uslup ve tavırlar,askeri bir disiplin edasıyla kırptıkları gözleri,mimik ve ağız hareketleriyle,“Estagfurullah.Öyle şey mi olur.Sadece okuldaki öğretmenlerden dayak yedi arkadaş bizde takılıp geldik.“dercesine komisere karşılık verdiklerinde,çevredeki polisler ve olayı izleyenler gözlerine inanamadılar.Bunlar beden diliyle konuşuyorlardı.Mr.Çarsım ve diğerleri daha bir süre bu tarzda,beden dilinin ve gözlerin diliyle konuştular komiserle.En son Mr. Çarsım dayanamayıp komiserin yanına geldi.“Yaw komiserim bu yöntemle bir kız ayartamadık bu yaşa kadar.Senden ricam beni gözaltına al ve bu beden dilini,göz dilini bana öğret.“Biraz önce gözaltına alınmamak için çaba sarfeden mıstırlar şimdi gözaltına alınıp bu komiserden demin yaptıkları işaterleri öğrenmek istiyorlardı.Aşırı istekler larşısında komiser kızmakla yetinirken çevredeki polisler de ağız tadıyla birilerini gözaltına alamamanın hüznüyle dağılan mıstırları seyrediyorlardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.