- 913 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KIRMIZI GÜL ve KARÇİÇEĞİ
Kafasını duvara dayadı içlendi bir an. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Seviyordu, lakin karşılık alamıyordu. Hâlbuki onu etkilemek için yapmadığı şey kalmamıştı. Onun eve giderken geçmek zorunda olduğu dar sokakta eski bir elektrik direği vardı. Ona yaslanır, ceketinin yakasını ensesine kaldırıp yüzünü soğuktan korumaya çalışarak o hırçın kış günlerinde kar fırtınasına ve eksi yirmi derece soğuğa rağmen, sadece görebilmek için belki de sevdiği kızın kendisine bakıp kısa bir anlık tebessümü, belki bir merhabası, belki bir nasılsın-ı için saatlerce beklerdi oracıkta. Ve bunu hemen hemen her gün yapardı.
Hafta sonu Çöplükten topladığı eski ayakkabıları ayakkabı tamircisine onartıp fakir mahallesinde satarak harçlığını çıkarırdı. Ve bütün harçlığını hiç aksatmadan her gün sevdiği kıza kırmızı bir gül almak için kullanırdı.
Kırmızı gül…
Her gün bir kırmızı gül ve yanında, kareli fizik defterinin ortasından kopardığı kâğıda yazdığı “Seni seviyorum karçiçeğim. Ve bu zavallı gönlümün arzusuna evet diyeceğin günü son nefesime kadar bekleyeceğim ”
Kız bir kere cevap vermişti ona… “Sen beni sevmeye utanmıyorsun değil mi… Nasıl yakıştırdın kendini bana? Nasıl? Ben Özgürü seviyorum, o da beni seviyor. Bekleyeceğim diyorsan, daha çok beklersin. Benden söylemesi. Değil senin istediğin şeye karşılık vermek, Senin yüzünü görmemek için okulun bitmesini dört gözle bekliyorum. Çünkü sıkılıyorum artık senin bu tavırlarından. Adımı seninle anıyorlar ve ben bundan rahatsız oluyorum.”
Kızın böyle bir şey söylemesine rağmen yine de her gün ona bir kırmızı gül aldı ve aynı notu yazdı hep. Hatta 2 yıl kadar da kızın ailesiyle oturduğu giriş kat evin mutfak penceresinin önüne koydu, yanına iliştirdiği hiç değişmeyen “Seni seviyorum karçiçeğim. Ve bu zavallı gönlümün arzusuna evet diyeceğin günü son nefesime kadar bekleyeceğim ” yazılı not ile Kırmızı gülleri.
Epey zaman geçti aradan okul biteli. Sonra aniden bir şey oldu ve Kız evlendi seviyorum dediği Özgür adlı gençle. Ve Büyük sevdalara mekân olan, Ayazı sert, delikanlısı mert olan küçük şehir Gerede’den, taşı toprağı altın olan şehre taşındılar. İstanbul’a.
Mustafa yine de her gün hiç aksatmadan aldı kırmızı gülleri. Belki gönderemedi ama o hiçbir kelimesini değiştirmediği notu da iliştirdi aldığı her gülün yanına. Ve O gülleri özenle süslediği odasında tek tek her günün tarihini atarak biriktirmeye devam etti.
Hukuk fakültesini kazanmıştı Mustafa… Okulu bitirdi ve kısa sürede avukatlık mesleğine başladı. Bir süre Gerede’deki avukat ağabeylerinin yanında çalıştı daha sonra o da iş gereği İstanbul’a yerleşti. Ama biriktirdiği ve hala her gün hiç aksatmadan almaya devam ettiği kırmızı gülleri de yanında götürdü. Uygun bir iş merkezinde uygun fiyatla bir ofis açtı. Burada avukatlık işini yapmaya devam etti.
Bir gün Baro’dan düşkün durumda olan bir kadını savunması için görevlendirildi. İlginç ve korkunç durumda olan bir kadını savunması gerekiyordu. Kadının kocası Madde bağımsısıydı ve içine düştüğü uyuşturucu bataklığı unun bütün kimliğini varlığını elinden almıştı. Adam kullandığı maddenin parasını karşılayamaz duruma düşmüş ve insanlık dışı bir yola başvurmuştu. Kendi karısını ve 14 yaşındaki kızını para karşılığı başka erkeklerle ilişkiye zorluyor ve bunu yapıyordu.
Kadın dayanamamış ve en sonunda kendini ve daha 14 yaşında olan kızını kurtarmak için karakola başvurmuş oradan da boşanma işlemleri için Baro tarafından görevlendirilen Avukat Mustafa’nın kapısını çalmıştı.
Sekreter kadına ismini sordu…..
- Vuslat dedi kadın… Vuslat DE… Adliyeden gönderdiler. Avukat Mustafa beyle görüşeceğim.
- Tamam dedi sekreter. Biraz bekleyin ben Avukat beye haber vereyim.
………….
- Vuslat hanım geldi Avukat bey..
- Gelsin içeri
Kadın içeri girdi. Avukat elindeki çay bardağını yere düşürdü. Kadın bir anlam veremiyordu.
- Bir kusur mu ettim bayım? Dedi
- Yoo… Yo… Diyebildi avukat. Buyurun…
Kadın durumunu anlattı Mustafa’ya. Gerçi haberi vardı Mustafa’nın ama kadının kendisinden dinlemesi gerekiyordu gerekli savunmayı yapabilmesi için.
- Peki dedi avukat. Durumunuza üzüldüm gerçekten. Ama sizi bu dertten kurtaracağım inşallah. Bir hafta sonra siz tekrar gelin dedi ve kadını gönderdi.
Mahkeme verilen dilekçeyi hızlı bir şekilde onayladı ve aynı hafta Cuma günü duruşma vardı. Duruşmaya katıldılar. Avukat kadının boşanma isteğindeki haklılığını becerisinin son hallerini kullanarak savundu. Hâkim tek celse de boşanma kararını verdi.
Avukat kadının ve kızının durumunu bildiği için yardım etmek istedi. Onlara bir gecekondu mahallesinden kiralık ev buldu.
— Merak etmeyin dedi. Bir yıllık ki kira giderinizi ben ödedim. Mutfak masraflarınız içinde mahalledeki o markete haber verdim oradan alırsınız neye ihtiyacınız olursa dedi. Ve ekledi.
— Yalnız Vuslat Hanım sizinle bir ara görüşebilir miyiz?
— Bu yaptığınız iyiliği nasıl öderim dedi Vuslat kadın. Elbette dedi.. Elbette ne zaman dilerseniz o zaman görüşürüz.
— O halde Pazar günü görüşelim. Ben sizi almaya gelirim
— Nasıl isterseniz dedi Vuslat ve ayrıldılar. Geçirdikleri o kadar kötü zamanların ardından ilk defa Vuslat kadının ve kızının yüzü gülüyordu.
Vuslat kızına:
— Kızım dedi. Sen okuluna burada devam edeceksin. Ben de iyi kötü bir iş bulurum.
Pazar günü geldi ve Avukat Mustafa Vuslat hanımı aldı. İstersen kızın da gelebilir dedi. Vuslat, Kızın artık pazartesi günü okula gideceğini, onun için hazırlık yapacağını söyledi.
Mustafa vuslatı bir mahalleye götürdü. Bir apartman… Giriş kata girdiler…
— Burası benim evim dedi Mustafa. Size bir şey göstermek için görüşmek istedim sizinle dedi ve odanın kapısını açtı. Oda kapının önüne kadar solmuş hatta birçoğunun yaprakları bile kalmamış kırmızı güllerin dikenli gövdeleriyle doluydu. Her bir dikenli kırmızı gül gövdesinin üzerinde tarih atılmış not… Donakaldı Vulat.
— Sen... Diyebildi sadece
— Evet dedi Mustafa… Ben..
Vuslat, kafasını önüne eğdi, iki damla yaş süzüldü gözünden. Tıpkı Mustafa’nın kafasını soğuk duvara dayayıp çocuk yüreğiyle içlendiği gün süzülen iki damla yaş gibi.
Mustafa Vuslata yaklaştı. Vuslatın iki yanağını avuç içleriyle kavradı ve yavaşça başını kaldırdı. Sağ eliyle Vuslatın gözünden akan yaşları silmeye çalışırken
— Ağlama karçiçeğim. Bu zavallı gönlümün arzusuna evet diyeceğin güne kadar seni bekleyeceğim demiştim sana. Sakın.. Sakın bunu senin için yaptıklarımın bir bedeli olarak görme. Benimle evlenir misin?
Vuslat ağlıyordu… Mustafa gözlerinden akan yaşları siliyordu.
— Ağlama karçiçeğim, ağlama… Dayanamıyorum diyordu.
__________________________________________________________________________
ABDULLAH KABATAŞ / BOLU
Araştırmacı – Gazeteci/Şair
RADYO PROGRAMCISI