ABİDESEL ABİDİN
Çok kitap okurdu.Hakkatten okurdu.Onun için ‘Boş Zaman’diye bir tanımlama yoktu.Taktik gereği olamazdı da.Sıkıysa mahallede birinin,’Yavv hayat boşa geçiyor.’diye söylendiğini duysun,o günün akşamı illaki o söylenen şahsın evinin bütün kapı ve pencerelerini kırar ertesi gün ev sahibine,’Şimdi zaman dolu geçer,kırıkları tamir et, yapacağın masrafın adına sıkı fıkı bir proleter ol.’derdi.Proleterin ‘sıkı fıkısı’ nasıl birşeydir pek bilinmezdi.Karl Marks’da böyle bir tespitte bulunmamıştı bilindiği kadarıyla.Haliyle proleterin ‘sıkı fıkısı’Abidesel Abidin’in sözlüğünde hayat buluyordu.Onun için Murat nehrinin kıyılarında bile gezinmek sonsuzlukla sohbet anlamına gelirdi.kıyı taşlarına vuran dalgalarına,”Vurun anasını sattayım.Vurmayan sizdiniz,sizde vurun.”derdi.Bu söylem ise onun iç dünyasındaki diktatörlüğünün arada bir gerçek yaşama taşınması ile eş değerdi.Yine de cam kırmaktan vazgeçemezdi.
Bu cam kırma uğraşı onun için tahammüllen adam öldürme stratejisiydi. Siyasi kesime takıldığı zaman tam bir tavuktu.Yontulmuş tavuklardan yani.Yalnız başına olduğu vakitler,çöplüğünde başka horozları öttürmezdi.Fazla okumuşluk onu şaş feş etmiş,rotbalanslarının ayarlarını bozmuş,adeta frenini patlatmıştı.Marsı inşaa etmişcesine ileri giderdi.Gel zaman git zaman amanın aman Kel Cemo’nun soyadı Yaman,tutturdu birgün,”Yok illede benim heykelimi dikeceksiniz.”diye.”Neden”diye soranlara,”Daha fazla üstüme gelmeyin,mahalle üstün madalyası da isterim sonra...”Bu hilkat garibesi yanıtları şantaj kokardı,kokuyu bir tek aşçı Medo alırdı ama korkudan zırtt bile diyemezdi.Kazandığı para Abidin’in kıracakları camların onda birini bile karşılamazdı.Ne me lazımdı ki? En son çok kitap okuduğu için halkın onu ödüllendirmesini istiyordu.Neyseki memleketin bazı kıymeti bilinenler devreye girdi de vazgeçti bu sevdasından Abidin.Bu tarihi atılımla abuk subuk bir sürecin başlamasına izin verilmemiş oldu.Yoksa memleket memleket olalı böyle bir savaş göremeyecekti.
Siyasilere takıla takıla bunlardan bezmiş ama siyasiüstü bir de uslup sahibi olmuştu.Sözkonusu uslubunun cirit attığı yegane arena Mayın Kado’nun cafesiydi.Bu gayfeye gittiği zaman,hedefler gereği siyaset konuşulmak zorundaydı.Biri satranç oynayacakmış,dama oynayacakmış bir diğeri,garson bardağı sesli yıkayacakmış,qari qızdan söz edecekmiş bir diğeri...yok öyle.Alim Allah bunlardan birinin lafı edilse kimse kendini Abidesel Abidin’in apsürtsel hışmından kolay kolay kurtaramazdı.Gayfeye girişi ile o,kimsenin anlamadığı,ne olduğunu bilmediği siyaseti başlardı.Fısfısenin temel ilkeleri ile kuskusenın başlangıç ilkeleri diye birşey özetliyordu anlattıkları.O anlatmaya başladığında bir tek sineklerin kanat sesi duyuluyor az sonra onlarda uyuz olup kendilerini zar zor dışarı atarlardı.”Taktiksel ve gahwesel vede vede yangetsel olarak gayri resmi tarihin alternatifsel boyutlarının tübeksel vede yine zırtosel ile kazmasel izdüşümlerinin önermesel bakış parçalanmalarının etki eden tahtalıköysel ilkelerinin kozmopolitiksel apolitik bileşkenlerine das kapitalsel şabansel,Hakkari’de naneyi yiyesel ile çilebülbülümçilesel,helal olsın sene.Bene yarım tanesel,sigarasızlıksel ile parasızlıksel eksende üretim ilişkilerinin traktörsel atağında kibar feyzosellikle küresel yanının konseptsel uzantılarından yumurtanın melemesel varyantlarının kurufasulyesel çekincelerine doğru temelde yaklaşımsel gelinen noktasel ve bütünlüksel zaferin parravasel ve palavrasel değerle bileşimi Nuresele uzanan murresel ve bozovasel savunmaları bizim değersel biçtiğimiz proletersel diktatörlüğüdür.Yakınsel zamanda eylemsel emeğin türevsel otoritesi,başarısel,siyasel diyalektiğin temelsel devrimlerinin perspektivsel ile prezervatifsel ilişkilerinin yandım anamsal değeri bir önermenin babasal çocuğundan partisel örgütün yoğurtsal ve katısel edebiyatından dünya işçilerinin birlikteliksel yakınlıkları dünyasal devrimlerinin ben dedim evetsel sen dedin nesel çevirilerinden zamansel yakalamak eğilimsel pavorotti tenörsel ile koma qıjıka reşsel dilinin ey şirin yarsel ile küçük burjuvanın feodalizmsel karşı geliştirmek istemediği şapşalsel ile tespitlersel kulakversenesel evrensel,bizi hapseden tel,bakın işte bu bir el,sel ayrılık rötüşlerinin vırtbolsel uefasında durumsal vahim yönü tarihsel akışsel etkisel hakkattensel olsa yaşamsel tek düzelik,bir kız görsel,güzelsel derim ki olmaz böle güzellik.Sel olsa yağmur yağmış demektir.Kim itirazsel etsel?...” Onun”sel”li konuşmasından,bu abuk subuk dahası çubuk,siyasetle alakası olmayan anlatımlarından kimsenin zerre kadar anladığı yoktu.Zaten kendis de kendi anlatımlarından birşey anlamıyordu.Abidesel Abidin bu nutkunu defalarca tekrarladı.Kahveden ayrılırken insanların istemeye istemeye verdiği bir sürü parayla ayrılırdı ordan.İyi dadanmıştı velakin.hele birde konuşmasını bitirirken,”Kim itirazsel etsel”demesi çoğu yaşlı dinleyenleri çileden çıkarırdı. “Kim itirazsel etsel dediği şey,itirazı olan varmı anlamına geliyordu normal dünya milletlerinin kullandığı sözlüğe göre.Kendi siyasetine hayat alanı bulmaya çalıştığı zaman diğer bir soluğu da manavların yanında alır ve onlara,”Sizde çocuk bezi var mı,sizde prezervatif var mı?”Halbuki ne çocuğu vardı,ne de prezervatifin ne olduğunu biliyordu.Çok şey öğrenmiş velakin bu iki şeyi gözden kaçırmıştı.Çocuk bezini bulduğunda burnu akınca kullanır,prezervatifide kendisine karşı koyan yaşlıların evlerine gece yarısı gelir,ağzıyla bi güzel şişirir ve bommmmmmm diye patlatarak sindirmeye çalışırdı.Aslında bu prezervatif veledinin ne olduğunu bilse memlekete bir daha bu şey girmezdi ve üretim yapan,üstüne üstelik Abidesel Abidin’in memleketini pazar olarak kulanan kapitalistler naneyi yiyeceklerdi de iflas kavramıylada tanışmış olacaklardır. Birkaç gün sonra yine geldiğinde hemen garsondan hiddetle bir çay istedi.Daha çay gelmeden o siyasetüstü sel’li siyasetine,ihtiyarlara yutturduğu,yaşlılar hitabesine başladı.Onun ki taktikti.Yaşlıların gözünü korkutuyor,sinema ve sigara parasını aldıktan sonra tüyerdi.Bu olağanüstü duruma el eman demiş olan yaşlılar bu sefer numarayı yutmamaya,aslanlar gibi direnmeye kararlıydılar.Onlar direnmenin kural ve kuramlarını belirleme çabasında iken Abidin başlamıştı bile.”Değerlisel yoldaşlar ve devrimcisel kardaşlar enternasyonelsel ile cazibesel olarak düşünsel çelmelerinsel toplamı matematiksel etik zırtostalinsel,köysel ağalarından esinlenensel bağımlılık ilişkilerinsel,dinsel,töresel,kentsel,hamama gel ki göremsel,domdom kurşuni değdisel yaptırımlarının bakışsel,monarşisel çıkarları uğrunasel olan bize oluyor.Ben bugünsel bir paketsel sigarasel polise kaptırsel ve içim cızzzzz diye yanıyorsel.Sizden ben bunu söke söke telafisel eğilimsel alabildiğince proleter sınıfına çekecemsel...Bilmem anlıyor musunuz mi sel?Bilimsel,fiziksel oluşumlar kimyasal kebapsal değişimin niteliksel ayrışmasından uzaksal olarak nicelsel avantasal oranda sivrisineksel,ondan sonra kaşınmasel olarak yarını yakalayacağız Güneşe köprüsel olaraktansel uzansaksel,ey dilbersel basamaklarından türküsel manalarını yakalasal diyebileceğimiz varsayımsal törenin anasını avradınısel söylemle devrimsel yapacağız.Şimdi ben bunları anlatımsel ya,siz de bana para versel ve fitleşsel olarak bende gitsel.Acıktımsel,Allahtan kokunsel yani.”Pezevengin allah kokusuda varmış meğer..Pardon yani.Abidin Abidin olalı ilk defa Allah ismini ağzına alırken yie taktik gereği yapmıştı bunu.memlekette onun böyle bir sürü öğretmeni vardı ama o pas tutmuş tek rus tüfeğiydi. Abidesel Abidin konuşmasını sürdürürken,en hareketli ve hararetli bir noktada sözü kesildi.Seksenlik Kazım Hoca,”Yaa oğlum abuk subuk konuşuyor kafamızı bozuk televizyona çeviriyorsunuz.Hadi oğlum kalk git ya.Hergün aynı şey yaa.Paraysa veririr üç beş kuruş sana” diyordu.Bu söyledikleri hoşuna gitmiyordu Abidin’in.Dahası Abidin,Kazım Hoca’nın son söylediklerini,kendi ekmek tekmesini batırmaya yönelik revizyonist bir eylem biçimi olarak algılıyordu.”Sen ne Gonuşuyor sun moruksel,otur yerine gafami bozmasel.Memleket kurtaran şaban sensel?Hee?Otur vallah o sakallarını makasla keserımsel haaa!”dedi hiddetle. Abidesel Abidin,bir başkasına yani Kazım Hoca’ya ait sınırları biraz fazla işgal ettisel,pardon etti,ediyordu.Bu resmen tecavüzdü.tecavüz değilde neydi hee?Kazım Hoca eski kulağı kesiklerdendi ve devrimcilikten en geç emekli olandı.Onun bir tek şey olmayan şeyi kulağının arkasıydı ona da Abidin talipti sanki.Bugün Abidin’in geçtiği yolları o 55 yıl önce canavarca geçmiş,bu tarihin tamamı tebriklerle doluydu.ne cevizler kırmıştıda o yüzden ceviz ağacı yetişmiyordu artık. Abidin’in söylediklerini hakaret olarak algılarken beyninde eskiye dair çözümlemeler bilardo oynuyordu.Kendini beynindeki katmanlardan birine koyamıyorsa da sakallarının bir kazaya kurban gitmesi zor gelecekti kendisine.İtibarın % 79’u sakalın içindeydi.Bu saatten sonra hortumlanmış Kazo diye bilinmesi iyi olmazdı.Hem sonra bir seksen yıl daha yaşamaya,dünyanın kahrını tekrar çekmeye hiç niyeti yoktu.Hem sonra yeniden dön başa insanların içinde onca yıl varol,emek sarfet ve sonra tek hatada silinmeye yüreği el vermezdi.Bu saatten sonra bankalara para yatırıp başkalarının emeğini yemesini bilmem hangi organı kaldırmazdı. Abidin bir ara Kazım Hoca’ya saldırır gibi olduysa da yaşlıların halksal tepkisinden korktuğu için buna cesaret edemedi.O gün oradan sigara parasını bile alamadan çıkıp gitti.Bir kaç gün sonra eceli gelmiş keçi gibi yine geri geldi.bir tek melemesi eksikti. Bu türden rutin gelişlerini daha defalarca tekrarladı.Yaşlılar tamamen bezmişlerdi,yaşlı olmanın keyfi diye bir şey kalmamıştı artık memlekette.Panabidinizm politikası üzerine Kazım Hoca bir kaç gün düşünme zikrine başladı.Düşünme eyleminin nasıl geçtiğini kendiside tadıyla anlamadı ama eski devrimcilik günleri vızzzzzzzzz diye geçiyordu gözleri önünde.O vızzzzzzzzz sesini oyun bozan bir arı çıkarmıştı ama Kazım Hoca sesi kendi düşüncesinin ürünü varsayıyordu.Gerçekten gözleri doldu adamın.Karadeniz,Akdeniz,manşdenizi,hazar denizi ve birde Van gölü birikti gözlerine.Gözlerinin kapaklarını açsa memleket Nuh tufanındaki gibi sulara gömülecek,Amerika gelip barajını kuracak ve elektiriğini İngilizce üretecekti.Kazım Hoca bunları düşünmüş olmalı ki,yine devrimcilik yapıp düş ve hayal de bile olsa emperyalizmi püskürtüp darbe vurmuştu.Hey gidi günler hey.Hey anasını avradını şey yaptığım,felsefede okuduğum günleri... Kendisine verilecek ödülün küfür ve hakaret olmaması gerektiğini düşünmeden edemedi bir an yinede.İçerlenmişti. Nasıl olsa Abidin hafta sonları kahveye gelmiyordu.Kazım Hoca fırsat bu fırsat,bu fırsattanda önemli bir fırsat deyip kendi yaşıtlarını mahallenin pinoşe agustosu Abidin’e karşı örgütlemeye başladı.Tarihi atılımları kısa sürede sonuç verdi.Hatta başka ülkelerde devrim teklifleri aldılar ama gitmediler,manifestolara,”Hadi ulan işinize”selamları göndermenin dışında.Kazım Hoca’nın yürüttüğü ajitasjonun şiddetini ölçecek bir araç icad edilemediği için onların yarattığı tarihin bu kısmı hep sır olarak kaldı.İkinci aşama olarak yaşlılar odunlandırıldı.Yani hepsine birer metrelik şöyle kalın odunlardan verildi.Tek hedefleri vardı artık;Abidin’e bir utanç ve ibret abidesi yaptırmak.
Nihayet hafta sonu bitti,hafta başı geldi. Abibin sallana sallana Gahveyi Gaynatırlar ve Ölem Ben Ölem Ben,Elindeki Oduna Gurban Olam Ben şarkılarını mırıldana mırıldana geliyordu.Kaynar bir kazana doğru geldiğinden haberi yok.Olsa bile ‘Bu ayaklara karnım tok’ der kendi kendini kandırırdı.İç güdülerini öyle gereksiz yere kandırırdı ki,bu iç güdüler bile ona önceden haber vermiyor uyanmasına katkı sunmuyorlardı.Abidin’e bu yüzden marjinal hislerin sıfır noktası da denilebilinirdi bu mahallenin literatüründe.Literatürün her mıntıkası Abidin adı verilen ama patenti alınmayan ne üdüğü belirsiz mayınlarla doluydu.Kahveden içeri girdi.Her zaman ki gibi abuk subuk nutuklarını dinlemek zorunda olan herkes ordaydı ve Abidin bunların arasında paslı bir kurşun gibi tekleye tekleye geçti,gidip oturduğu yerden Panabidinizme hizmet eden taktiğine başladı.Yaşlılarsa çoktan tetikte beklemeye başlamışlardı.Abidin sözünü aldı,”Tarihin tekerürsel frenlemesi rotbalansal paralelinde boyutsal,ki buna lokomativsel arabasal uzantılarının büyük burjuvasal ilişkilerinsel,ortak paydasal sigara parasal versenizsel,ben kendime bir araba almak istiyorsel,siz proletersel ve köylüsel bir güç olaraktansal,bu benim tarihsel ve devrimsel eylemime ekonomiksel yardım ediyorsel yoksa ben devrimci şiddetle alıyorsel....Bakın tarih bu örneklerle dolusel...Ona göre.” Yaşlılar onu tanıdıklarından bu yana anlattıklarından zorla toplanacak paralardan kendisine bir araba almak istediğini anladılar.Örgütlenmenin bu ani anlamada etkisi vardı elbet.Aslında yaşlılar sahipsiz değillerdi.Herkesin bir yakını,sahibi vardı ama her nedense tarih Abidin’in lehine işliyor yine her seferinde bunların tuzaklarında kurtulmayı başarıyordu.Abidin mabidin ama at gibi de koşar tutanı olmazdı alim Allah pezevengi.Pardon yani Yaşlılar onu biraz daha dinlediler.Bu sırada Kazım Hoca herkesin hazır olmasını işaretledi Abidin’e çaktırmadan.Bu işaretler eski devrimci işaretleriydi.Bıyık altında dudak diliyle konuşma gibi.Ama Abidin zaten çoktan işgal ettiği hudutlarından ve sınırlardan daha fazla içeri giriyordu.Nedense mayınlara basmıyordu.Burda da nedense arkasında sanki bir güç varmışta,”Ya oğlum Abidin dikkat et orda mayın var.Basım deme sakın mayınlara.Gizliliğimiz anlaşılırsa biz sana öyle basarızki ağzın bile açılmaz.Atarız seni bir adaya,istediğin üç şey nedir diye sorulmasına fırsat bile vermeyiz,ona göre.” Abidin içindeki bu sesle bocalarken bir noktaya geldi ki sabrı taştı Kazım Hoca’nın,”Ulan pezevenksel oğlu pezevenksel,şimdi ben sana bir topuz vursamsel,bokun ağzından vırçççsel diye fırlasal yada atsal sen ne halt yiyeceksinsel?.Heee söylesensel!!!.”diye kükredi.Konuşmasından sürabidinizmin etkileri taşıdığı mutlak görülüyordu.Abidin şaşırdı.Olmadı,yine şaşırdı.Abidine göre yonulacak kazların aslan olmak için evrim geçirme dönemi kapanmıştı.Üçüncü defa şaşırma gereği duymadı çünkü gördükleri hayal değildi.”Ulan moruksel”dedi Abidin,Kazım Hoca’ya,”gine mi sensel haa!?”diye tam kükreyecekken,masa altlarındaki odunlar gözüne çarptı.”Ben bu sefer boku yiyesel,hakkattensel...”diye geçirmeden edemedi kafasından.Korku basınca gitmek istedi ama geçecek yer bulamadı,yaşlılar da etten duvar örmüşlerdi.Kasap gibi bir yere dönüştü burası sanki. Abidin tehlikenin vahamiyetini tam anlamamışki abuk subuk ve de gıbuk konuşmasına yine başlama eğilimi gösterince,yaşlılarda odunların ucunu gösteriverdiler.Hoca Kazım,bu herife devrimci bir ders lazım diye düşündü ve kükredi,”Vurun kardaşlar ve de kız kardaşlar...Yav burda kızkardaş yok ki.Vurun kardaşlar ve de yoldaşlar,vurun bugün panabidinizmi bertaraf etme günüdür,yataklarımız koyun yünüdür,perişan halımız böyle pezevenklerin ürünüdür.Vurun kardaşlar.Bu kahpeye vurunsal,götüne sert bir tekmesel geçirsel akli başına gelsinsel...” Yaşlılar topuzlarla,odunlarla bazende kendi bastonlarıyla Abidin’e bütün günlerin ve paraların intikamını alırcasına vurdukça,Abidesel Abidin’den tarih olacak ve hiçbir politik darbenin o tarih sayfalarında çıkarmaya güçlerinin yetmeyeceği sesler,nağmeler çıkıyordu.”Veeeyyyysel,aha gözüm patladisel,yandımsel,ben bu sefer boku yedimsel....Veeeyyyysel,benim sadık yarim burası değilsel...”Abidin’in coğrafyasında,yani bedeninde organımsal ülkelerin şekilleri yeniden belirlenirken o glastnos ve prestrokya politikalarının kendi açısından hayata geçmesini düşünmeye başlamıştı adeta.Nelere kadirdi şu odunların yarattığı enerjinin açığa çıkardığı şey. O ara kahvenin önündeki caddeden bir polis minübüsü geçiyordu.Polisler gürültüden şüphelenip kahvenin az ilerisinde etrafı kollayan iki abidinzedeye ne olduğunu sordular.Yaşlıların cevabı hazırdı,”Abidin biz yaşlılara hiçbir zaman unutamayacağımız tarihsel bir konser veriyor.” Yaşlılar Abidin’i çirçiri ve de pırti pırti ettiklerinde Abidin o kahveye girmeye çoktan tövbe etmişti.Huzur vermediği sinekler yeniden vınlamaya başlamıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.