- 1249 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR YABANCI MI OLDUN ? ( Öykülerim)
Günah işledim, affet deyipte
Kurtuluşu kaçmakta buldun sen
Arayıp sormadın, acılarla bıraktın
Şimdi bir yabancı mı oldun ?
Seviyorum diyemedin, dönmedi dilin
Yalnızca günah işlediğini söyledin
Sevmenin adı, günah işlemek mi oldu
Ve şimdi, bir yabamcı mı oldun ?
Sence sevmek günahsa, ben o günaha razıyım
Seviyorum diyemeyen, o diline aşığım
Savruk saçlarına, bükülmüş o boynuna aşığım
Sevmek bu denli zor mu, yabancı mı oldun ?
Sevmiyorum ben, o “ Yabancı “ sözünü
Unutalım dedim sana, sen hala ısrarlısın
Söyle, neden bu kadar içinden pazarlıklısın
Bu sevginin yücesiyle, hala yabancı mı oldun ?
Kader bizi birleştirdi, bu giden tek yoldu
Solmayacak dediğin çiçekler, hep sararıp soldu
Gönül dostluğunun aşkı, böyle mi son bulacaktı
Sevenler acı vermez dedin,şimdi yabancı mı oldun ?
Kader bizi bağlamış, yollarımız birleşti
İki gönül tanışıp birbiriyle eşleşti
Vücudumuz değil ama, ruhlarımız birleşti
Bu kutsal sevgimize sen hala, yabancı mı oldun ?
Görmüyor musun, mısralar hep seni anlatıyor
Sevgiyi bilenleri, durmadan ağlatıyor
Sevgi ağlatmamalı, mutluluk vermelidir
Bu mutluluktan sonra hala, yabancı mı oldun ?
Biliyorum şuan sen, hayatını yaşıyorsun
Bu içten sözlerime, belki gülüp geçeceksin
Şu yaralı gönlüme, bir hançer daha vuracaksın
Ölüm nedir seven için, söyle yabancı mı oldun ?
Kapattı elindeki defteri, o, parktaki yalnızlıkların adamı.. Yan tarafına, oturağın üzerine koydu. Elini cebine atıp sigara paketinden, bir sigara çıkarıp yaktı.. Ağızındaki dolu dolu dumanları, ciğerlerine çekti. Bir nefes, bir nefes daha çekti, sigarasındam.. Tekrar defteri açıp okumak, okumak geçiyordu içinden. Duyguları zorluyordu onu, “ Hadi oku, okusana” diye. Kendini zor tutuyordu ama, inat etmişti artık, sigarasını içecek, okumayacaktı. Okumayacaktı işte.. Bir nefes daha çekti sigarasından.Uzaktan gelen müzik sesi, yine onu alt üst etti birden.. Nedir bu akşam üstü, bu kasedin inadı diye, düşündü. Sanki, içinden geçenleri seslendiriyor, söyleyemediklerini, o söylüyordu.. İnat ediyordu, şarkıdaki kadın. Onun duygularını, içinden geçenleri söylemeye, herkese duyurmaya..” Haydi şimdi gel, sensiz olamam ki, haydi şimdi gel..” diyordu.
Sigarasından birkaç nefes daha çekti, içine.. İçinde olduğu anı, yeri, her şeyi unuttu birden bire. Aklı; çoook, ama çok uzaklara gitti. O, şimdi çok uzaklarda, diye geçirdi içinden.. Acaba, benim onu düşündüğüm gibi o da, beni düşünüyor mu ? Neler yapıyor şu anda, dedi kendi kendine. Onbeş günü geçmişti gideli,bu şehirden. Gittiği yer belliydi ama, ne telefon ediyor, ne de adres bildiriyordu. Sanki kaçmıştı... Haber bile vermemişti, giderken..
Cumartesi`,leri sevmiyordu artık.. Bugün, bir Cumartesi günüydü. O yalnızlıklarına gözyaşı döken adam, yine aynı parka gelmiş, yine aynı köşedeki oturağa oturmuştu.. Elinde, yine o ajanda defteri vardı. Büyük parktaki mavi renkli demirden yapılmış, tel örgü kafesli oturağın üzerine hafif yan gelmiş, o meşhur, canından çol sevdiği defterini de, dizlerinin üzerine koymuş, elinde yarıya kada içilmiş sigarasıyla, parkın yeşilliklerini, gezinen, oturan, girip çıkan insanları sessizce, izlemeye başlamıştı.. O sırada parka, iki genç sevgili, belki de evliler, ana cadde tarafındaki parka giriş basamaklarından, inerek girdiler. Onun önünden, gülüşüp fısıltı halinde konuşarak geçtiler.. Parkın alt köşesindeki, kuytu bir masaya, başbaşa oturdular. Önünden iki genç geçerken,göz ucuyla, şöyle bir onları izleyip, bakmıştı. Yüzlerinde, yeni bir hayatın umutları parlıyor, karşılaşacakları acılardan, özlemlerden, kaderin onlara oynayacağı oyunlardan, habersizdiler.. Ne yakın, ne kadar da biribirlerini seviyormuş görünüyorlardı..
Aklına o zalim, o hayırsız, o aramayan sevgili geliverdi, birden. Bir anda, yine gözleri uzaklara dalıp gitti. Şimdi, ne yapıyor acaba diye, düşündü..Onbeş gün önce, bu bankta, bu oturağın üzerindeki acıları tekrar canlandı.. Elindeki sigarayı söndürdü. Yanıbaşında, yakın olan çöp sepetine attı. Yine duygulanmıştı.. Titreyen elleriyle, az önce, yan tarafa bıraktığı ajanda defterini aldı. Rastgele, şöyle bir el hareketiyle açtı. O, zalimdediği güzelin şiiri vardı, gözlerinin önünde.. Şiirin adını defalarca, tekrar tekrar okudu. İçinde bir buruklukla, şiirin tamamını okumaya başladı :
SUÇTU....
Senelerce önce dünyaya bir garip geldi
Hayali yarımdı, sevinci yarım
Kötülükler hep onu arar bulurdu
Sanki, dünyaya gelişi suçtu..!
Bir garip gibi suskun, içini çekerdi
Evinin dışında arardı sevgiyi, bulamazdı
Birgünkapayıncagözlerini, akıverdi su damlacıkları
Sanki, dünyaya gelişi suçtu ..!
İçmekte arardı teselliyi
Yoktu sigsrsdsn başka birşeyi
NEDEN, diye sordum birgün
Sözlerine başladı ve saatlerce ağladı ?
Sanki bana, sus sus, diyordu
Anlatamam derdimi
Şu zalim dünya, kabul etmedi beni
Sanki,dünyaya gelişim suçtu..!
Gözlerini tekrar ağaçlara, ağaçlarda uçuşan, ötüşen kuşlara çevirdi. Aklında aramayan o zalim sevgili, boş gözlerle çevresine bakındı. Neden, neden aramıyor, neden, neden bir telefon edip nasılsın, özlemlerini yenebiliyor musun, acılarına dayanabiliyor musun, ölü müsün, diri misin diye sormuyor, soruları aklından geçiriyordu. Bir ayı, dört haftayı geçmişti gideli. Niçin aramıyordu? Neden sormuyordu? İnsan bu denli acımasız olur muydu? Sevenleri böylesine üzer miydi sevdiklerini.
Birkaç sayfa geri gitti şiir defterinden. Oradan ona yazdığı bir şiiri geldi önüne. Yirmiyedi Haziranda, saat 17:45`de yazılmıştı bu şiir. Onun için çok göz yaşı döktüğü günlerde, o bu kadar ağlama, yazık gözyaşlarına demişti. Onun bu sözleri üzerine söz vermiş, artık ağlamayacağını söylemişti. Bu şiir o günlerden sonra yazılmış bir şiiriydi.
AKAN YAŞLARI DURDURMAK
Bir yaprak düştü bugün
Gönül ağacından...
Üstünde sevginin yaşları vardı
İdealler, umutlar, hayaller...
Hepsi o yaprakla soldular
Anıları, tek tek alıp gittiler
Bir anahtarın ucunda tarih oldular
Ne dost kaldı...
Ne seven, ne de sevilen
O yaprağa takılıp gittiler...
Yalnızca, yüreklerde bir sızı
Hatırladıkça yaşanacak burukluk
Yeşermiş duygular...
Doyulmamış sevgiler gönüllerde
Üzülmek yok, demiştik değil mi?
Evet, üzülmek yok artık...
Sevgiyi unutabilirsek
Acıları yenebilirsek
Yalnızlığa alışabilirsek
Üzülmek yok, söz...
Ama, kalan yaşları ne yapmalı?
Onları, durdurabilmek kolay mı?
Sanki, şiirdeki son mısraları tasdik eder gibi, başını sallayarak kendi kendine, “Evet, onları, o yaşları durdurabilmek kolay mı” diye içinden tekrar etti. Baktı o alt köşedeki masada oturan gençlere. Ellerinde kola şişesi, birisi kola şişesinin ağız kısmında parmaklarını dolaştırıp başını eğmiş dinliyor, diğeri ise ona doğru eğilmiş birşeyler söylüyordu..Belki geleceğin hayallerini kuruyor, belki de sevdiği insana içinde kaynayan duygularını yansıtıyordu. Bir ara, ne olur, o masada biz olsaydık, diye geçirdi içinden. Karşımda o olsaydı. Önce biraz sitem onu üzsem, ağlatsam, sonra da ona şiirlerimden okuyup gönlünü alsam diye, düşündü.
Sanki, bu hayali gerçekleşmişcesine dudaklarında tatlı bir tebessüm belirdi. Ne iyi olurdu. Buna, onunla başbaşa oturup konuşmaya, omzunu başına koyup ağlamaya, yada dizine başımı koyup saçlarımı okşarken ona dalaşıp bulaşmaya ne kadar ihtiyacım var diye, hayalinde canlandırdı. Efkarlanmıştı yine. Bir sigara daha yaktı. Tekrar şiir defterini düşünmeden, rastgele açtı. hayalinde canlandırdı. Efkarlanmıştı yine. Bir sigara daha yaktı. Tekrar şiir defterini düşünmeden, rastgele açtı. Yine onun bir şiiri geldi önüne. Derin derin göğüs geçirdi. Tekrar okumaya başladı.
SENİN İSMİNİ VERDİM
Gözlerimden taşan bu damlalara
İçimdeki coşa Delipınar`a
Derdimd dert katan, sensiz yıllara
Oturup düşünüp ismini verdim
İlk ve son denen şeydin sen
Dört mevsimden ayrı, sıcak bir iklim
Ne çabuk ayrıldık, bitti ümidimiz
Şimdi isyanıma ismini verdim
Aşk için yazılan tüm şarkılara
Sevgiyle adanmış şu satırlara
Benimle ağlayan, yaz yağmuruna
Oturup düşünüp senin ismini verdim...
Bu mısralardan sonra yine sigarasından derin derin nefesler aldıktan sonra defterin karalı satırlarına üfledi... Sanki, o acılı satırları dumanla silmek istiyordu. Mademki benim adımı verecek kadar seven bir kişiydin, sevgilimdin, canımdın, niye beni aramıyorsun, dedi sessizce. Bir nefes daha çekti sigarasından.
Bu satırlara karşılık kendiside bir şiir yazmıştı sonraları. O şiiri aradı, buldu. Birde onu okumak istiyordu. Çünkü, o yazdığı şiiri ayrıldıkları ilk haftalarda yazmıştı. Ona gönderememiş, onun eline geçmemişti bu okuyacağı şiir. Orada duygularını, sevgisini olduğu gibi anlatmıştı ona. Bu şiiri eline alıp cebindeki fotoğrafını çıkararak defalarca ona okur gibi, fotoğrafına okumuştu. Ondan sonra da uzayan gözyaşlarını elinin tersi ile acılarını sinesine çekmiş, hep beklemiş, bu günlere kadar gelmişti. Onun için, o şiirin çok özel bir yeri vardı defterinde. Buldu o şiiri, okumaya başladı. Zaman artık önemli değildi...
ÖZLEM
Önce ağlatan, şimdi gözlerimi kurutan
Kalbime kıvılcım atan, gönlümü tutuşturan
Özlemlerimi, sevgilerimi, acılarımı
Kanımla defterime yazıp senin adını verdim
Sol bileğimdeki kesik çizgisi, senin içindi
Bekletip gelmediğin gün, kahredip kastim
Aşkından şikayetçi değilim, acım özlemdi
Aşkımı, özlemlerime koyup senin adını verdim
Sevdiğini söyleyip özlemiyle çıldırtan
Gece gündüz aramadan, yollarını bekleten
Aşkından cesaret alıp bir telefon etmeyen
Beni hayata bağlayan sensiz aşkıma,
Senin adını verdim...
Allah`ın verdiği bu yüce sevgiyi yaşatmayan
Şiirlerinde yudum yudum aşk kokan, o vefasıza
Sevgisiyle ecel teri döktüren o sevgiliye
Avuçlarımda kalbimi uzatıp senin adını verdim
Ne telefon, ne adres bırakmadan giderken
Benim kendisini beklediğini bilen,o sevgiliye
Kendisini canımdan, gözümden çok sevdiğimibilen
Belki bir öpücüklük sevgisi kalmıştır diye
Senin adını verdim...
İstemiyorum gözyaşlarını, ağlama artık
Sevgimi istemiyorsan, beni arama artık
Unutmaksa amacın, adıma da anma artık
Ben, sensiz geçen günlerime
Yine senin adını verdim...
Darılma ban, aşkımdandır sana olan isyanım
Senin üzüleceğin her sözü, söylemekten pişmanım
Özlemin yükü ağır geliyor, dayanamıyorum artık
Sensiz olan her anımın isyanına
Senin adını verdim...
Birkaç sahife daha çevirdi, şiir defterinden. Orada yazdığı bir başka şiiri gördü.O şiir de özlem ve sevgi kokuyordu. Hasret, sevgiliye hasret, gönül dostuna hasret, savruluk saçlara, bükülen boyunlara hasretti bu duyduğu, okuduğu, yazdığı... Gözlerinde bir aşk kıvılcımı daha parladı. Ve, o şiiri de okumaya başladı :
SEVİYORUM
Dokuz harf var ezberledim, senin için
Dinle onları sana söylüyorum, “SEVİYORUM”
Sence değeri var mı bilmem, bu harflerin
Seviyorum işte, seviyorum, SEVİYORUM
Gönlümde aşk, ellerimde çiçek oldu bu harfler
Besmele gibi hergün, her an söylüyorum
Seviyorumdelilercesine,seviyorum,SEVİYORUM
Sevsende, sevmesende, istesende, istemesende,
Seviyorum
Yıllarca bekletip geri dönmesende
Her zaman gidip ardına, hiç bakmasanda
Seviyor görünüp beni, hiç sevmesende
Seviyorum işte,seviyorum, S-E-V-İ-Y-O-R-U-M
Çatlamasın artık gönlümüzde, susuz topraklar
Solmasın artık kalbimizdeki o umutlar
Sevgimizi kurban etmeyelim,gülmesinyabancılar
Sende sevdiğini söyle, seviyorum,SEVİYORUM
Hani nerde sevgiyle adanan şiirler, sözler
Hani solmayacaktı, saksımızdaki o çiçekler
Hani benim olacaktı, o savruluk saçlar
Söyle artık sevdiğini, seviyorum, SEVİYORUM
Birkaç yaprak daha çevirdi şiir defterinden... Orada da bir Delipınar şiiri vardı... Orada o sevgiliye sorular soruyor, yine serzenişlerde bulunuyordu. İsmini verdiği şiirden coşan Delipınar`dan söz eden o sevgili, onu aramaz olunca, bu soruları sitem olarak sormuş, o şiiri yazmıştı. Birde o şiire takıldı gözleri..
Onu da okumaya başladı...
DELİPINAR KURUDU MU..?
İçinde coşan Delipınar`a ne oldu
Kurudu mu..
Söyler misin, eller mi çevirdi
O Pınar`ın suyunu...
Söyle, ne olur söyle, yoksa
Bana bir damla su kaldı mı...
Niçin suskunsun, konuşmuyorsun
Yoksa o Delipınar, kurudu mu?
Sanmıştım ki ben,
O Delipınar, benim için çağlıyor...
Başında oturan sevdalılara
Aşkımı hep anlatıyor...
Gördüm ki, ne sesi, ne suyu kalmış
Yoksa eller mi aldı...
Anlat, hadi söyle bana,
O Delipınar, şimdi kurudu mu...
Bense, o Delipınar`a bir aşk adamıştım
Sunmuştum...
Akan yaşlarımı, o istediği için kurutmuştum
Ölsem de, aşkı için...
Yoluna baş koymuştum
Söyle, anlat hadi, artık o Delipınar`ım
Kurudu mu...
İçine atma söyleyeceklerimi
Hadi yaz, yaz bana...
Bu kadar içine kapanma
Tutuver kalemin ucundan
Yaz içinden geçenleri
İster bağır, azarla
İstersen ağlat...
Ama yaz ki bileyim...
O Pınar`a ne oldu
Artık kurudu mu..?
O Pınar senin kadar
Benim de hayatım...
Bir damla suyuna ihtiyacım var
Söyle, kurudu mu?
Dibindeki gönül ağacı, soldu mu
Dalları kırıldı mı..?
Söyle güzelim ..Delipınar`ı anlat
Şimdi, kurudu mu?
Delipınar...
Bir gençlik heyecanı değildi...
Kurumamalıydı
Delipınar... Bir yaz yağmuru değildi
Gelip geçmemeliydi...
Delipınar...
Gönül ağacımızın meyvasıydı
Kopmamalıydı...
Söyle güzelim.. Benim, Delipınar`ım
Artık, ellerin mi oldu..?
Ne edem daha ne söyleyem
Bu sevgi böyle mi bitmeliydi
Ellerle yaşayan Delipınar
Beni böyle mi ağlatmalıydı..?
Söyle ne olur,
O Pınar`dan bir damla su...
Bana kaldı mı?
Söyle, bana ayırdığın o su
Ölürken vereceğin su mu..?
Zaman hayli geç olmuştu artık..Hava kararmış, mısralar daha kara olmuş, masalar, oturaklar birer birer boşalmaya başlamıştı. Oysa o larcivet kaplı, acılarla, özlemlerle, sevgiyle dolu, nakış nakış satırlar, mısralar uzayıp gidiyor, sanki, Delipınar`ın berrak suları gibi, kah çağlıyor, kah ağlıyordu. İki aylık ayrılık boyu satır satır nakış işler gibi, o defterin sahifelerine, mısralar işlemiş, her kelimesi buram buram aşk, sıcak sıcak sevgi, ölümsüz duyguları taşıyordu..Ama, zaman zalim, sevgili zalim, yalnızlıklar zalimdi.. Yalnızca yaşayanlar biliyor, hayat acı bile olsa, devam ediyordu. Belki, bu yalnız adamın yaşamı, yıllar yılı, belki de, ömür boyu böylesine sürüp gidecekti.. Sevgili; kendi hayatını yaşayacak, o da acılı, özlemli, belki birgün, hatırlayıp sorar diye, yitik umutlarla bekleyecek, ama, hep bekleyecekti.. Sayfalar, nakış nakış şiirlerle dolacak, gönüller kabuk kabuk yaralar bağlayacak, birgün gelip belki, o delipınar da, gerçekten kuruyacaktı..
Bu düşünceler sürüyor, çoğalıyor, uzadıkça uzuyordu aklında.. Son kez, bir şiir daha okuyayım, ondan sonra da, yalnız dünyama girip kapımı dünyaya, insanlara kapatayım diye, düşündü. Son sahifelere doğru açtı defterini.. Ve, ondan sonra, sondan üçüncü şiirini okumaya başladı. Hava da, iyice kararmaya yüz tutmuştu artık..Zorlukla okuyordu, mısraları :
BİR YEMİN SÖYLE BANA....
Bir yemin söyle
İçinde sevgi olsun
Bir yemin söyle bana
İçinde kalbin olsun
Bana bir yemin söyle
İçinde aşkın olsun
Bir yemin söyle bana
İçinde gözyaşı olsun
Bana bir yemin söyle
İçinde özlem olsun
Bir yemin söyle bana
İçinde mutluluk olsun
Bana bir yemin söyle
İçinde hasret olsun
Bir yemin söyle bana
İçinde ölüm olsun
Bana bir yemin söyle
İçinde Delipınar olsun
Bir yemin söyle bana
İçinde adsız şiirler olsun
Bana bir yemin söyle
İçinde savruluk saçlar olsun
Bir yemin söyle bana
İçinde sensiz geceler olsun
Bana bir yemin söyle
İçinde umutlar, hayaller olsun
Bir yemin söyle bana
İçinde telli duvaklar olsun
Bana bir yemin söyle
İçinde ayrılmayan eller olsun
Bir yemin söyle bana
İçinde tek sevgilim olsun
Bana bir yemin söyle
İçinde bükük boyunlar olsun
Bir yemin söyle bana
İçinde şiir isteyen diller olsun
Bana bir yemin söyle
İçinde arayan sevgili olsun
Bir yemin söyle bana
İçinde ağlayan telefonlar olsun
Ve bana, bir yemin söyle
İçinde unutmayan sevgilim olsun
Yine bir yemin söyle ki..
Aynı yastıkta ölen sevgilim olsun..
İşte, nihayet karanlık çökmüş, evlisi evine, kuşlar yuvalarına dönmüştü.. Parkın içi, artık iyice kararmıştı.. Yavaşça doğruldu yerden. Usulca kapattı defterin sahifelerini. İçinde, binbir fırtınanın uğultusu, yüreğinde yalnız başlayan bir akşamın burukluğu vardı.. Boynunu büktü. Göz pınarlarında birikip, sıcak sıcak içini ürperten damlaları, elinin tersiyle silip, kapıya doğru, ağır ağır ilerlemeye başladı.. Ağaçların sallanan dalları, uçuşan yapraklar, ayaklarının altında, hafiften ezilip inleyen çakıl taşları, parkın içindeki, yer yer alaca karanlıklar, artık onun ardında, sonsuz yeminlerden habersizdi... Oysa, buruk kalbinin fırtınalarına kapılmış, sevdasının aşılmaz dağlarında, boğulmamak için savaşlar veriyordu... Sokaklarda insanlar, her biri bir tarafa gidip geliyordu.. Evlerde yanan ışıklarsa, hep kendi dünyalarını aydınlatıyordu... Başkasının acısından, özleminden, burukluğundan, yalnızlık yarasından kimsenin haberi yoktu.. Çünkü öyle, yada böyle, hayat devam ediyordu. Ve, devam edecekti....
23.07.l993 – SÖKE
Suat TUTAK
BİR YABANCI MI OLDUN ? ( Öykülerim) Yazısına Yorum Yap
"BİR YABANCI MI OLDUN ? ( Öykülerim)" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.