- 524 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MEÇHUL YABANCIYA...
Dün gece Sultanahmet’te tatlı bir telaş vardı. Nerde mi? Benceğizin yüreciğinde:)
Kuzenlerim ve ben Sultanahmet’in o bildik, artık son yıllarda alışıla geldiğimiz yurdum insanı-lı ve bol karmaşalı atmosferinde, iftarımızı birlik(ah ümmetim ahh..) heyecanı içinde açmaya hazırlanırken... İbrahim Paşa Müzesi önlerinde gözüm birine takılıyor.. Yengeciğimin hazırladığı (elleri dert görmesin, Allah ebeden ve daimen razı olsun güler yüzü hürmetine..) enfes sandviçimi Elhamdülillah edaları arasında mideme indirmeye koyulurken, elinde ceketi, sakin, mağrur, aşina olduğum bir sima gözüme takılıyor...Bir süre takip ediyorum, Sultanahmet’in renkli ışıkları arasında kalabalığa karışıp gözden kayboluyor.. İftar telaşesini atlatan bendeniz ve kuzularım, bu kez de akşam namazı telaşesinde, sonsuz nimet sahibinin nasip ettikleriyle midesi bayram etmiş; namazımızı Sultan Ahmet Camii Şerifisi’nde eda etmeye karar kılıyoruz. Karakızımı ve deli kızımı koluma takıp yine yurdum teyzelerinin (Rabbim ben de dahil cümlesini tez vakitte ıslah etsin:)) bol lakırdılı sohbetleri arasında kendimize saf tutacak boş bir zemin ararken, en son bulduğumuz bir kuytulukta (bulabildiğimiz son sütun; yani, bacaklarını uzatıp, yanlamış, iftar sonrası mahmurluğunu atmaya çalışan, koca göbüşlü tonton bol ve de boş lakırdılı teyzelerimizin sohbetlerinden fırsat bulabilmek na-mümkünken....) hamda en layık biricik Rabbimize kavuşmuşuz sonunda.... İşimizi bitirip, avluya çıkıp, ahalinin geri kalan kısmını beklemeye koyuluyoruz, ben ve karakızım... Kalabalığı izlerken arkamı dönme ihtiyacı hisseden ben yine o bildik simaya tevafuk ediyorum:)... Bu kez elinde fuardan aldığı bir kaç kitap, avucunda gizlemeye çalışsa da dumanından pek de mümkün olamayan tellendirdiği sigarasıyla o sima... Ayaktaki ben ile kısa belki de anlamsız bir göz temasından sonra sağ omzumun kuytusundan usulca geçip giden O ve kitap tezgahlarının arasında O’nu yine gözden kaçıran ben.... O sırada deli kızımın ve minik kuzumun heyecanlı ve öfkeli sesiyle irkilen ben, ne olduğunu anlamaya çalışırken, bizimkiler yaşadıkları kötü olayı anlatıyorlar.. Ortam fırsatçılarından biri minik kuzumu küçük görmüş olacak, küçük bir gasp eyleminden sonra istediğini alamamanın hıncıyla kuzumun elini ısırarak (hayretler ve de dumur içinde kalan ben, durumu toparlamaya çalışıyorum..) oradan uzaklaşmış... Teravih namazı için bu kez seçimimiz küçük ama imamının nefesinden feyiz almamanın mümkün olmadığı Fevzi Paşa Camiine doğru yöneliyoruz, uygun adım, ileri ve sekmeden... Küçük olması nedeniyle az sayıda insana kucağını açan bayanlar bölümünde hamdolsun ki teyze sayısı az diyorum içimden; yaşasın, feyzi bol bir namaz olacak sanırım... Namaza az bir vakit kalmış, ezanlar okunuyor... Böyle düşünürken, yurdum teyzelerini bir vantilatör heyecanı sarıyor. Nazik bedenlerinin(!) hastalanmasından ürken bir kaç teyzemizin arasında kalıyoruz, fişi çeksek mi taksak mi? Teyzeler her fasılada zavallı vantilatörün kafasını iteleyip kakalıyorlar. Tabi yine olan bize oluyor.. Ne yapalım kendimizi feda edip, hanım teyze mağduru vantilatöre sırtımızı siper edip, seriin bir tervih kılıyoruz inşaallah...
Bu telaşeyi de atlatıp, macuncuların, tatlıcıların, Türk kahvecilerinin arasına dalıyoruz.. Olayı hafiften atlatmışız, gülmeye başlamışız artık, tumturaklı kalabalığın arasında ilerlerken, başımı kaldırdığımda "E..artık bu kadar tevafuk da pess!.. "diyen ben yine o bildik simayla buluşuyorum.. Kulağında iletişimin son mucizesi mi yoksa iletişememenin son mucizesi mi belli olmayan "cep telefonuyla" hummalı bir konuşmaya tutulmuş, bu kez sol omzumu sıyırıp, yine usulca kalabalığa karışan O.... Ve yine kalakalan ben, mehter ile Ceddime geri donuyorum.... Ortama geri dönmem bu kez zor olmuyor. Mehterin ahengiyle kanı kaynayan bendeniz ve bengiller, mehtarinin peşinde kendimizi seferin ortasında buluyoruz... Estergon Kal’asında ceng iderken, Genç Osman’ım küçük uşağımın ardı sıra Allah Allah nidaları atarken, harp meydanında hücum marşıyla dört nala hücuma geçmişken, gözlerim yine o bildik simayı arıyor ama bu kez kalabalık galip geliyor.. Efendim, canımın içi, gözümün nuru, Efendim’ e Salat-u Selamlar, Rabbine zikirlerle, tekbirlerle cenge giden bir ecdadın torunu olmağa şükrediyor, belki de azıcık gururlanıyorum.... Az sonra Rabbim rahmetini yolluyor üzerimize.. Yazın bu son demlerinde yağmur ile iliklerime kadar ıslanmak hiç bu kadar zevkli olmamıştı... Hamdlarımı, şükürlerimi, dualarımı yolluyorum sessizce Rahmet-i sonsuza....
Kısa bir gece, hoş tevafuklar arasında evin yolunu tutan biz.. Güzel yerlere kazınan “siz” ve Sultanahmet meydanı....
Eylül’2008
Meçhul yabancıya…