- 993 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SONBAHAR FİLMİNİN BENDEKİ ETKİLERİ
FARKLI BİR FİLM GÖRSEL BİR ŞÖLEN İZLEMEK İSTİYORSANIZ
MUTLAKA İZLEYİN DERİM
SONBAHAR
SONBAHAR filmini,İzmir de yönetmenin de katılmış olduğu gala gecesinde 24 aralıkta seyrettim. Demokratik Kitle Örgütlerinin toplu organizasyonuyla seyretmek ayrıca büyük bir zevk verdi bana. Çünkü filmin yönetmeni ve senaristi ÖZCAN ALPER’ le film sonrası 1 saati aşkın bir süre tartışma, konuşma imkanı bulduk. Üstelik ısrar edip beraberimde getirdiğim SİYASAL BAKIŞI olmayan iki arkadaşla birlikte seyretmek, üçüncü,dördüncü …yani değişik bakış açılarınıda sonradan duymak önemliydi. Nitekim Film sonrasında da öylede oldu. Ayrıca yol boyunca üçlü tartışma devam etti.
’’Veremden bu devirde ölmek mi var?’’ basitliğine …..’’Aaaa Abi sizin memleket ne güzelmiş’’in dışında arkası gelmeyene indirilmiş bir bakışa kadar götürüyor SONBAHAR filmi izleyeni....
Sevgili ÖZCAN ALPER in de, Demokratik Kitle Örgütlerinin de, özveriyle çırpınan bizlerinde işi zor be kardeşim…..!!!!
Film mistik bir mesajla başlıyor. Yöre kültürünü bilmeyenler için Avluda ki KARGA nın verdiği mesaj neredeyse filmin sonuna kadar anlaşılmıyor. Bu kült tam da yerine oturuyor finalde.
Bügün, yaptıkları Açlık grevleri nedeniyle savunmasız-orantısız güç kullanılacağını bildikleri cezaevi ortamında hayatlarını- geri dönülmemecesine sağlıklarını kaybeden gerçek emek mücadelesinin neferi gençlerimizi kaçımız biliyorduk, kaçımız duyarlı geçindiğimiz halde hatırlıyoruz, kaçımız savrulmayıp onların bu mücadelesinin üstüne bir şeyler katabiliyoruz.????????????
Yusuf, inandığı EMEK idealleri hedefine ulaşmak için SEVDA sından bile ayrılmayı göze almış, ona da diğer insanlara da kırgınlığı olmayacak kadar fedakar,ancak davasından fedakarlık yapmayacak kadar da o hasta haliyle kararlı bir tutum sergiliyor, hücresinden Dr. muayenesine getirilirken gardiyanların kollarından kollarını tepkiyle çekmesiyle........
Hırçın ama olağanüstü yeşilin tüm tonlarını renk cümbüşüyle göz seviyemize kadar inen dağların sisini avucumuza alacakmışız hissiyle bize sunan kareler, yusufun dinginliğinide bize sorgulatıyor.
Yürüyerek giderken minibüs bekleyen köylülerin ’’turizm gelirse kalkınma olur’’ sohpeti üzerine... ’’sen ne diyorsun YUSUF bu turizm hakkında’’ diye sorulduğunda kalkıp gitmesi, doğanın geçek sahiplerinin az önce yan tarafta dolaşan böceğin özelinde tıpkı FIRTINA VADİSİ gibi, teknolojinin vahşice kullanılmasıyla birlikte paranın yeşiline tutsak edilerek katledileceklerini bildiğinden ne söylese anlaşılamayacağına tepkiydi.
Yüzlerce baba bilirim oğlunun davasını anlamayıp, ilgilenmeyip, yanlış yerleşmiş bir söylemle ANARŞİK oldu diyerek utanç duyarak ziyaretine dahi gitmediğini. Belki bu kırgınlıkla olacak ki babasının mezarına uzaktan bakan bir oğulla anlattığımdan daha fazlasını veriyor bize. kuşak çatışmasının mesajı en güzel daha nasıl anlatılabilinir ki. Yinede babasını çok sevdiğini ,özlediğni kendisini hiç anlamayan babasını anlamaya çalıştığını, mezara uzaktan bakışıyla görüyoruz Yusuf’un.
Yusuf bize kendi içdünyasında, hiçbir zaman "Babacığım" diye sarılıp öpmediğini, şakalaşamadığını,yine babanın da şımarmasın diye oğlu Yusuf’ un başını dahi okşamadığını, sevgisini oğluna göstermediğini bağıra bağıra anlatıyor iç burkan kareler de.
Sahilde buluştuğu arkadaşıyla " yaşamamız gerkiyordu yaşadık"a indirgeyecek kadar kendileriyle ve insanlarla barışık ve "bügünde olsa yaşardık" diyebilecek kadar içselleştirilmiş bir ideoloji.. SAVRULMAMIŞLIK abidesi örneği oluyor YUSUF.
Film de Matematikçi birinin seçilmiş olması, sorgulamak isteyen her duyarlı insana "Gerçek beyinlerin nasıl sistem tarafından heder edildiği mesajını da veriyor bence. Yine, akademik yönüde olan YUSUF’ un eğitim sistemimize çomak sokarsan başına bu gelirin tehditkar örneğini de sergiliyor bize…
Sanata,yaşama bakışını tablolarla, tv de izlediği buz pateni gösterisiyle bize anlatırken, çizgi filminden mahrum ettiği ders çalıştırdığı çocuğu kırdığını farketmemesi çelişkilerinin yanısıra hatalarıyla sevaplarıyla her şeyi ile insan olduğunu görüyorsunuz.
Eve dönüşünde annesiyle ilk karşılaştığı anı yetersiz bulsamda daha sonraki anne-oğul diyaloglarındaki abartısız doğallık yerinde veriliyor. Her ikisinde de etkili olan annenin oyuncu değil yöre insanı olmasının payı büyük sanırım.
Annesini üzmemek için hastalığını söyleyemediği, bir başka sonbaharı görmeyeceğini bile bile dışarda uzanmş dinlenirken karganın verdiği mesaji kanıksaması, bilenlerin o an, bilmeyenlerinde sonunda içini acıtıyor.
Daha filmin başında kitap alışverişi esnasında gürcü kızın Rus yazarlarının kitaplarını sorup almasının ardından ’’Bunların OROSPUSU bile kültürlü ’’ cümlesi, satıcı tarafından kullanıldığında bana 12 Eylülden sonra ki kültürel yozlaşmamızın yanısıra, Gürcü kızın ’’SOSYALİZM İÇİN SEN 10 YIL İÇERDE YATTIN HA !!! DELİSİN SEN!!!’’ sözünden 1989 dan sonra çözdürülen SOSYALİST Blokun bireylerinin nasıl boşlukta kalıp KAPİTALİST sistemin çarkı içerisinde bedenini satarak yurt dışına dahi çıkmak zorunda kalan küçük bir kızın annesinin hazin öyküsünün arka planının, nedenlerini de sorgulamam gerektiğini bir kere daha hatırlattı bana....
Yıllarca dizginlediği duygularını açığa çıkarırken bile içselleştirmiş ideolojisinin nasıl hala etkisinde olduğunu, bir nefis köreltme olarak görmediği karşı cinsle, karşılıklı bir şeyler hissetmeden birlikte olamayacağını mesajini verirken adeta 68- 78 kuşaklarının çinselliğe bakış açısını da doğrulayan göndermelerde bulunuyor, kadına olan saygısıyla….
İlk defa bir şeyler hissettiği gürcü kızdan,geleceği olmayan ilişki istemeyecek kadar karşı çinse saygısından dolayı önceleri uzak durması, sonraları bağlanması, gürcü kızın sevdasına verdiği karşılıklı tepkisinde, BİRLİKTE alıp başını Batum’a gitmekte geç kalması, karadenizin o saf ama taviz vermeyen insanının DEVRİMCİ İDEOLOJİSİYLE BÜTÜNLEŞMESİNİN yanısıra tek tesellisi, iskeleye vuran azgın dalgalarda bulduğu sevdalara söylediği bir türküydü adeta GÜNEŞ: YUSUF için artık batmaya başladığını haber verdiğinde….
Yöre insanının yayla tutkusunu, mevsim ne olursa olsun bir kaç saat, bir kaç dakika da olsa yaşamamış ve hiç bilmeyen insanlara, kendini yorgunluktan ama bir o kadar da çocukluğunun dağlarına kavuşma mutluluğundan karlara bırakışıyla etkili bir şekilde anlatıyor yayla kültürünü bilenlere bilmeyenlere….
Oğlunun içerde olduğu on yıl boyunca ektiği-yetiştirdiği çayı NE ACIDIR Kİ içmeyen annenin, oğluyla içtiği çayın tadını ben bir başka aldım filmi izlerken.
Sloganlara boğulmamış bir politik film olarak, politik olan yada olmayan herkesin farklı tad alableceği, farklı yorumlar yapabileceği bir film olmuş SONBAHAR…
Yaylaya çıkışta ki müzik ve film boyunca yerinde kullanılan diğer müzikler bir harikaydı…
Annenin doğallığının en güzel örneği de
Oğlunu adıyla çağırırken ki kelimelerde ki vurgudan çok etkilendim yöre insanı olarak..
"Eskiden ne güzel çalardın bir daha çalda dinleyeyim YUIIIIIUSSUF!" diyen annenin isteğini kırmayan YUSUF’un tulumuna hemen eşlik eden AĞIT anaların feryadına dönüşürken aynı zamanda filmi seyretmeden çözemeyeceğiniz "DİL üçlemesiyle" TÜRKİYE kültürünü tanıtması YUSUF’ un giderken ki bize kardeşlik mesajlarını içeriyordu….
Annenin İlk "YU" hecesindeki telafuzda U harfini uzatarak I harfine yakın söylemesi ve son "SUF" hecesini kısa ama vurgulu bitirmesi çocukluğum daki arkadaşlarımı, komşularımı yaşattı bana.
YUIIIIUSSUF!!!!
YUIIIIIUSSUF! bana mücadelemi hatırlattı.
YUIIIIIUSSUF! bana unuttuklarımızı hatırlattı.
YUIIIIIUSSUF! bana bedel ödeyenlere en güzel saygının, bıraktıkları yerden devam etmemiz olduğunu hatırlattı.
YUIIIIIUSSUF! bana herkesin yeteneği, zamanı, bilgisi, becerisi, gücü, imkanı, sağlığı elverdiğince, yapabileceği çok şeyin olduğunu hatırlattı…
YUIIIIIUSSUF! bana İNSAN olduğumu, heşeye rağmen insanı, doğayı AMA herşeyi kin tutmadan sevmem gerektiğini hatırlattı.
Eline Sağlık ÖZCAN ALPER elinize sağlık emeği geçenler….
Arslan Tuğrul ÖZER
Yaşanmamış SEVDALAR
KaralanmışSAYFALAR da
Bu yazı 10 ocak 2009 da
film sitesinde yayınlanmıştır...
YORUMLAR
Yinede fırsatını buldunmu izlemelisin....
Yazdıklarımın çoğu filmde birebir yok.
Ama çağrışımlar ve arka planı görmek önemli olduğundan
izlediğim karelerde verilmek istenen mesaji yakalamaya çalıştım.
İçdünyamın derinliklerinde bıraktığı etkileri yazdım.
Yazımı okuyan bir arkadaş filmde bunlar yoktu nereden çıkartın demişti bana...
Bakış açısı farklılığıda burada başlıyor.
Örnek Hapiste yatan oğlunu bir baba anarşik olduğu için ziyaret etmiyor.
Oğul içerdeyken baba ölmüş, hasta haliyle zorunlu tahliye edilen yusuf köyde bahçede gömülü babasının mezarına uzaktan özlemle hasretle ama beni anlamadın dercesine bakıyor. Ve o bakışta gözlerde bir gün bile saçını okşamayan babaya sitem bile vardı bence....
Yine bizim oralarda karga ölümü çağrıştırır ve bunu artık kabuletmiştir Yusuf.. Anneye dahi söylememektedir. Kışı çıkartamayacağını. Ve kışın ortasında gidilmeyecek yere YAYLA ya gidiyor....
Vd. kareler devam ediyor.
Yazımı okuyup değerlendirdiğin için teşekkürederim.
Umarım SONBAHAR filmini izlediğinde yazımı bir kere daha okur, ve sen özellikle kendi yorumunu benimle yada bizlerle paylaşırsın....
Bunu çok isterim.
saygılarımla
SON BAHAR FİLMİNİ İZLEMEDİM HOCAM AMA YAZINIZI OKUYUNCA İNANIN PİŞMAN OLDUM İDEOLOJİLERİ UĞRUNA PEK ÇOK İNSAN YARGILANDI VE ASILDI BU MEMLEKETTE...ŞİMDİ KENAN EVRENİN ADINI OKULLARDAN KALDIRILIYOR ÇOK GEÇ KALINDI BU İSİM KALDIRILACAK HAK YERİNİ BULACAKMI? GİDENLER GERİ GELECEKMİ? YAZINIZI OKURKEN ÇOCUK YAŞTA HAYATINI OKUDUĞUM O GÜNDEN SONRA AKLIMDAN HİÇ ÇIKMAYAN DENİZ GEZMİŞ GELDİ AKLIMA...