AĞRI KESİCİ
Öğretmenler odasına girdiğimde Fizikçi Kerim’i başı ellerinin arasında, dirsekleri masaya dayalı şekilde otururken buldum.
“Kerim hocam, hasta mısın?” seslenişimle irkildi.
“Evet, başım ağrıyor, seni bekliyordum. Sende ağrı kesici vardır, versene bir tane.”
İki buçuk numara miyop olduğum halde gözlük takmıyordum. Gözlük takmak öyle zor geliyordu ki bana… Sonra, dünya ile arama camdan bir perde çekmek de istemiyordum. Gözlük takmadığım için de sık sık başım ağrır, cebimden, dolabımdan, çantamdan ağrı kesiciyi eksik etmezdim.
Önce ceplerime gitti ellerim. Ağrı kesici aradım, yoktu. Dolabıma yöneldim, açtım, ağrı kesici koyduğum köşeye baktım, yok. “Allah Allah!” dedim. Ağrı kesicim hiç eksik olmazdı, ama….
Son bir ümitle çantamı açtım, karıştırdım, yok!.. Olamaz böyle bir şey!.. Ya başım ağrırsa?... Ağrı kesicim nasıl olmaz?... Peki şimdi Kerim’e ne diyeceğim. Şimdi benden ağrı kesici bekliyor. Biliyor ki kimsede olmasa bende mutlaka olur. Nasıl açıklayacağım şimdi?..
“Kerim hocam, ağrı kesicim kalmamış.” dedim biraz çekinerek.
Bendeki mahcubiyeti gördü ki pek inanmadı Kerim sözlerime. Vardı da vermek istemiyorum hissine kapıldı sanki. Yalvarır bir edayla:
“Hocam, bir ağrı kesici … Çok şey istemiyorum ki…”
Biliyorum çok şey istemediğini; ama yok işte. Nasıl anlatsam acaba gerçekten olmadığını? Adam inanmıyor…
“Hocam, gerçekten yok… Olsa bir ağrı kesiciyi mi esirgeyeceğim senden?”
“Nasıl olmaz? Kimsede olmasa sende mutlaka bulunur. Ama yok… sen bana ağrı kesici vermek istemiyorsun. Biliyorum zaten, sen de sevmiyorsun beni… Onun için vermiyorsun.”
“Haydaaa, nerden çıktı şimdi bu? Gerçekten yok. Seni sevmediğimi de nerden uydurdun?”
“Tabii, uydururum ben, buraya yeni geldim ya, sizin huzurunuzu bozdum. Sen de sevmiyorsun beni, diğerleri de… Farkındayım ben her şeyin. Ama boşuna heveslenmeyin, meydanı size bırakacak değilim.”
Bak şimdi, bir ağrı kesiciden nerelere geldik. Adamın içine attığı derdi varmış demek ki. İkna etmem lazım… Hiç de kötü niyet beslemedim şimdiye kadar Kerim’e. Ne yapsam? Son çare bir fikir geldi aklıma:
“Kerim hocam, yanlış anladın, sana karşı bir tavrım yok. Her zaman kullandığım ağrı kesicim gerçekten kalmamış. Bir ilacım var, ama o çok etkili, ağır bir ilaç. Onu da her zaman kullanmıyorum. Biraz da pahalı, zor durumlar için saklıyorum. Bir tane kalmıştı, onu da sana vereceğim, on dakika sonra bir şeyin kalmaz. Hem sana karşı kötü bir niyetim olmadığını da anla.”
Çantamdan çıkardığım küçük kutudan turuncu renkli kapsülü alıp uzattım Kerim’e:
“Buyur hocam, at ağzına, şöyle uzan kanepeye on dakika. Bak sonra hiçbir şeyin kalmayacak. Bir hafta baş ağrısı çekmeyeceksin. Çok etkili bir ilaç bu. Ankara’dan bir doktor arkadaşım tavsiye etmişti. Dedim ya, pahalı olduğu için her zaman alamıyorum.”
Kerim, ilacı aldı, yuttu. Yavaşça oturduğu yerden kalkıp kanepeye doğru gitti. Uzanmasına yardım ettim, yattı. Ben de masaya geçtim, çantamdan sınav kağıtlarını çıkarıp okumaya başladım. On, on beş dakika sonra sınav kağıtlarım bitmişti.
“Nasıl oldun Kerim hocam?” dedim. Hafif dalmış olan Kerim yavaşça doğrulup ayağa kalktı.
“Vallahi hocam, ilaç gerçekten çok etkiliymiş. Hiçbir şeyim kalmadı. Sağ olun, sizi de kırdım istemeden, kusura bakmayın.”
“Önemli değil hocam, senin baş ağrının geçmesi yeter. Hadi şimdi bir çay söyle de içelim.”
“Tabii, ne demek?” deyip telefona sarıldı Kerim. Dahili hattan kantini arayıp çay söyledi. Birazdan çayımızı yudumlarken gözüm çantamdaki küçük kutuya kaydı. Son kapsülünü Kerim’e verdiğim eşsiz ve etkili ağrı kesicinin üzerindeki yazıyı okuyup hafifçe gülümsedim Kerim’e hissettirmeden:
“Ercefuryl – Barsak Antiseptiği.”
YORUMLAR
harikasınız takın hocam gözlüklerinizi..
ilaçta rahatlamıştır ne güzel boşaltım siztemini..
rahmetli babaannem felç olduğu zaman ben tıp-6 sınıftaydım..
bizim ünv hastanesinde yattı uzun aylar..
hiç sevmezdi dr ları sadece bana izin verirdi iğne falan yapmak için..
ilacı çok severdi rahmetli bende ona bonibon şekerlerini ilaç diye verirdim..
amam kızım sen ne iyi dr sun hep iyi geliyor verdiklerin derdi..
babamlarla oturur gülerdik..
sınıfta ki ve kreşte ki arkadaşlarının şurubuna özenen kızlarımada ilaç şişesine vişne veya şeftali marmelatı koyar içirirdim..
hemen iyileşirlerdi :))
başağrısı birçok ciddi rahatsızlığın habercisidir..
ihmal etmemek lazım derim :))
çok güzeldi yazınız hocam..
Zamanın birinde,bir şirin anadolu köyünde,sultandağlarının neredeyse zirvesinde bir garip kadıncazın sürekli başı ağrır.O zamanlar doktor adeti henüz o köye yerleşmemiş..Olsa da gidecek parası yok..Kimin ne derdi olsa hocaya gider birşeyler okutur,yazdırır.Ama köydeki iki hocanın ikisinde bu hanımın ağrısına fayda edecek nefesi olmadığını denemelerinden anlamıştır.
Bir gün yine çatlayacak şekilde ağrı çekerken uzak komşu yanındadır.
-Kız insan çeker durur mu.Maden bu hocalardan geçmedi,iğne koy,kimde varsa şifan ordan al muskanı der.
-iğne koymakta nedir ahretlik,diye sorar.
-Sen git beş iğne getir hele.
Kadıncağız iğne kutusunu getirir..
-al sana iğne der.Şimdi de bir çaputla küçük bir sahan getir.
Onlarıda alır...
-bak bu beğri köyünün hocası,bu hüyüklü kaba sakal,bu kemerli hoca,bu başlamışın hocası hacı memet,bu yorgan iğnesi de kasabalı topal hoca ,tamam mı.
-tamam..eee sonra .
-Bu sahana biraz su koy..Beş gün sonra hangi iğne küflendiyse,o hcadan muska getirt.Bak nasıl geöer.Gör bak nasıl bıçak gibi kesilir ağrın..
-Allah razı olsun kız.İnsan bunu daha önce söylemez mi.
-Nebiliyim kız senin bilmediğini.İnsan bunu da mı bilmez.Sende pek safsın valla..
Beş gün sonra bakar ki kasabalının iğnesi küflenmiş.Oğluna;
-Oğlum benim başımın ağrısı kasabalı hocadan geçecekmiş.N'olur bana kasabadan bir yol şu muskayı yazdırıver.Başın dayanılır gibi değil..
- Tamam ana bi gittiğimde getiririm,der.Aradan hafta geçer.
-Oğul ben ölecende sen ondan soramı getircen muskayı...
sıkışan oğlan birgün özel gidecem gız ana,der..giyinir kuşanır gider....
Köy odasında bir kağıda,''anamın ağrısı nedense ,geçsin .şu benim çilem de bitsin,'' diye yazar...Akşama kadar odada oturur.eğlenir..Akşam;
-al anacım,muskanı getirdim,der.Verir.Kadıncağız;
-allah senden razı olsun oğlum...ne muradın varsa versin...
-yalnız anne yatsıdan sonra takacakmışsın..Takkende duracakmış.Hiç çıkarmayacakmışsın...
_Tamam oğul..yatsıdan sonra takar,başlığımdan hiç çıkarmam,der.
Sabahleyin oğlunu uyanır uyanmaz kucaklayan anne,ağzında binbir dua,alnından öper...Dünya varmış be oğlum..Keşke şu işi yıllar önce yapsaydık.İlk defa ağrısız uyandım,senelerdir der.
Bir daha baş ağrısından şikayet ettiğini hiç kimse duymamıştır..Kim bir hastalığından şikayet etse,bi iğne koy geçer..Benimki geçti...Allah'a şükür...
Taa ki oğlan bu sırrı açığa vurur,ağrılar yeniden başlar.
Bazen küçük beyaz yalanların
faydası vardır.
Sobanın sıcaklığını hiçbirşey vermez.
Çimrilik yapma yak şu sobayı demişti arkadaşım.
Bende içine bir kaç odun attım , kömür yok .
Kibritiçakar gibi yaktım. TAMAM DEDİM..
Yarım saat sonra oturduğu yerde arkadaşım...
Ha şöyle bak ne güzel ısındım demişti.
Şaşırdım ben mi onunla ,o mu benimle kafabuluyor diye..
Giderken sobaya elini değdirdim korkarak dokundu...
sonrası malum.
Bugün bile yanmayan sobanın olumlu psikolojik etkisini
konuşur güleriz...
:)))))
Müthişşş
İnanın finale kadar aklıma neler geldi...Baş ağrısı bahane, dostluk şahane :)
İnsanların her yaşta ilgiye , sevgiye ihtiyacı var...Ve öğretmenler ( hepsi değil ) hassas duygulu insanlardır. Arada naz edecek bir yürek bulmak, insana güven veriyor...
Umarım Kerim Hoca bu yazıyı okumaz..Zira alınganlık yapabilir...
Saygılar...