- 1870 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Yazmak ve yaşamak...
Bir insan neden yazmaya ihtiyaç duyar ki şu hayatta.. Neden bir şeyler karalamak ister ki... Neden sürekli bir boşalma hali vardır insanda hiç düşündünüz mü? Çocukken ağlayarak, gençken hayatı tersinden yaşayarak ve olgunlukta ise bir şeyler yazarak… Bir şiir, bir şarkı ya da rastgele bir yazı… Peki, neden insan sıcacık bir dosta ihtiyaç duyar ki hep... Her şeyini paylaşabilecek, bütün derdini anlatabilecek, bütün sırlarını açıklayabilecek, içinde birikenleri rahatlıkla boşaltabilecek bir dosta…
Galiba bir insan kendi kendine yetemiyor hiçbir zaman.. Tüm sırlarını, acılarını, sevinçlerini, gözyaşlarını paylaşmak istiyor yaratılışı gereği olarak.. Belki sırf bunun için yazılmış bütün şarkılar.. Ve belki de sırf bunun için var bütün dostlar.. Ve yine belki sırf bunun için yaşıyor bütün insanlar… Sırf bir şeyler paylaşmak, bir şeyler anlatmak için etrafına… Kendi kendine değil, başka birileri için yaşamak.. Yaşadıklarını başka birilerine sunarak.. ‘Bakın benim fikirlerim de bunlar, beni hissettiklerim de bunlar ve benim yaşadıklarım da bunlar’ diye uzattıkça uzatarak.. ‘Eğer karşı tarafta bir muhatabımız yoksa işte o zaman bırakıyoruz yaşamayı.. Artık o an yaşamak için bir gayemiz ya da bir amacımız kalmamış oluyor. Artık bitiyor bizim için hayat, sona ermiş oluyor...
Yalnız yaşayan bir insanı düşünün.. Sürekli yalnızlıktan dem vurmaktadır.. Sürekli yalnızlığın büyük bir acı, büyük bir sıkıntı ve dert olduğundan bahsetmektedir.. Çok zordur yalnızlık..
Kendi kabuğuna çekilmiş bir ihtiyar düşünün… Hayattan elini eteğini çekmiş, ölümünü bekleyen bir ihtiyar.. Yaşadıklarını yaşamış, ununu elemiş ve eleğini asmış bir ihtiyar.. İşte bu ihtiyardır artık paylaşacak hiç bir şey bulamayan ve işte yine bu ihtiyardır artık içini dökecek hiçbir tas bulamayan.. Ve öylece mutlu sonunu beklemektedir işte.. Ve hiçbirimizde kulak asmayız nedense bu ihtiyarın yaşadıklarına.. Daha bizim yaşacaklarımız vardır oysa ve hala hayatımızı paylaşanlarımız…
Ve böyle komik bir şekilde yuvarlanıp gider işte hayat.. Hani ‘naber’ diye sorduklarında ‘yuvarlanıp gidiyoruz işte’ deriz ya bazen… İşte öyle bir yuvarlanmadır bu.. Nereye gittiğimizi bilmeden, nerden geldiğimizi bilmeden ve niçin yaşadığımızı bilmeden…
Bazen dönüp aynada bu döngünün farkına varırız da, ama yinede unutur gideriz bir anda.. Hoş zaten insan sürekli nisyandadır ve buradan gelmektedir bu ‘insan’ lafı da…
Şuan benim yaptığım bile sadece içimdeki fırtınaları dindirmek… Ve yaşadıklarımdan aldığım dersi paylaşmaya, karşı tarafa yansıtmaya çalışmak benimkisi… Evet, ben de bir insanım ve nisyandayım…
Sürekli paylaşmak ve sürekli paylaşıp unutmamak istiyorum bu yaşanmışlığımı sadece…
Ve unutulmamak dileğiyle…
YORUMLAR
Kendi kendine değil, başka birileri için yaşamak..
evet o zaman hayat anlamını kazanıyor, koşuşturmacaların boşa gitmiyor, yaptıkların heba olmuyor... tek kendi için yapıyor olsaydı insan; zaten belli bir zaman sonra, bu egosunu tatminden öteye geçemeyecekti ve bir deliğe sıkışıp kalacaktı... eğer anlayabilseydi başka birileri için yaşamanın sırrını insan, kendini bir an düşünmezdi... çünkü aynaya baktığında "bugün" dediği, yarın için sadece "dün " olacaktı...
Sürekli paylaşmak ve sürekli paylaşıp unutmamak istiyorum bu yaşanmışlığımı sadece…
Ve unutulmamak dileğiyle…
evet insan gelgitlerini yaşarken, olgunlaşırken çektiği çileleri başkasının çekmesini istemiyor da önceden uyarmak için yaşadıklarını hep yazmak yazmak, anlatmak istiyor... doğası gereği de alan alıyor, almayan...
yüreğinize sağlık efendim, hoşgeldiniz diyorum.
Allah´a emanet olun.
selam ve dua ile...
Hayatın gerçeklerini erken farketmen sevindirdi beni.Güzel bir konu güzel bir anlatımla dile getirilmiş..Zaman zaman bu yazılarını insanlarla paylaşman şu an yazdıklarınla paralellik de içerir..Senin de dediğin gibi paylaşmak güzeldir..Tebrik ediyor bu güzel yazılarının devam etmesini diliyorum...