- 1535 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bende ne buluyorsun?
Sevme duygusu gelmeyi versin insanın başına bir kere. O bir defa sizi sarmaşık gibi sarmaladığı andan itibaren siz kendinizi bu duygunun kollarında buluverirsiniz. Siz bir yerlerinden çıkan filizleri kontrol etmek isterken, o öbür taraftan taş duvarı sararak büyür ve gelişir. Siz ondan kurtulmak isterken, o sizi daha da kendi kolları arasına alarak, kendi ninnilerini söylemeğe devam eder. Ne yaparsanız yapın, o kendi koyduğu kuralları ve yasaları ile sizi yönetmeyi, hemde en iyi şekilde idare etmeyi fazlasıyla yerine getirir. Bir bakışta bunları görmek o kadarda kolay değildir.
Artık şu andan itibaren hiç bir şey eskisi gibi değildir. Geriye kalan sadece fotograflardır ve onlar resimleştikleri andan itibaren, çekildiği anların değerini muafaza eden duruşlarıdır. Yüzler hariç, bakışlardaki anlam, gözlerdeki fer, ellerin durduğu yer, bakılan nokta ve görebildikleriniz o andan itibaren sizin için değişmiştir. Sanki yanlızca ışık, o farklı ise, her şeyi farklı anlamlara, farklı sıfatlara, farklı yokoluşlara doğru yol alması gerekmiyor muydu, böyle olmalı mıydı...! Bu size değişimi getiren bir devinim noktasıdır.
Sabah olmalıydı ya da akşamın ilk saatleri, elimde kalan bir kaç eski fotografa bakınca bunu anlayabilmeliydim, en azında zamana renk veren ışığın tadından, ama ben şimdi zamanın neresinde olduğunu bilmiyordum. Yaşamak istediğim hayat ve yapıp başarmak istediklerimi hayattan elde edememiştim. Bu çok garip ve hüzün verici bir duygudur normal düşünen bir insan için. İstediklerim ve beklentilerim öyle büyük şeyler değildi hayattan, bir avuç mutluluk, bir sahan yemek ve gülen yüzler... Ellerime baktı, bana baktı ve yüzümdeki ifadelerin onun hoşuna gitmediğini anlamıştım. Ama bu benim normal duruşum olduğu için, o zannediyorki, ben yüzümdeki üzgün ifadelerle onu etkileyerek tekrar birlikte olma şansını artırayım ve o bana acısın „yazık şu zavallıya“ der gibi bir hava gelişsin. Ama işin iç yüzü hiçte onun sandığı gibi degil. Benim bu halim doğallığımın bir parçası, doğuştan getirdiğim genlerimden türemiş genetik bir kottur (code). Ben çoğunlukla kendimi analatamıyordum ona, o ne istediğini çok iyi bilen „Saygdeğer“ bir insan olduğu için, anlamını yüklediği yaşamdan açık beklentileriyle yoluna devam ediyordu. Yanılan ben idim. Tırmanmam gereken bir yokuş duruyordu önümde, türlü sebeplerden dolayı yıllarca çıkmak zorunda kaldığım bir yokuş, öyle diktiki, sanki ben adım attıkça o daha da ulaşılmaz erişilmez bir hale bürünüyordu... Bu erişilmez bir geniş bedenli, çocukların tırmanıpta çıkamadıklar bir dut ağacı gibiydi bu değerli insan...
Çocukluğumu geçirdiğim yoksul Anadolu’nun bu köyünde ki çoçukken tırmanıpta ağacın tepesine çıkmayı başaramadığım; küçük avlulu, ahşap ve çamur birketlerden yapılmış, paslı menteşeleri ve tahtaları kırılmış, tavandaki ağaçları kurtlanmış, önündeki, kocaman dut, incir, ceviz ve kavak ağaçlarına göğsünü vermiş küçük rampanın hemen başında, yazlı kışlı sürekli şırıl şırıl akan tavukların ayaklarıyla sürekli yemek için bir şeyler arayıp, karıştırıp bulandırdıklar su geliyordu aklıma. O zaman hayattan o kadar çok şey istiyordum ki, bunu sayfalar dolusu yazsam ancak anlatırım. Şimdi ise o zamanki hayallerimin ve beklentilerimin yüzde sekseni yok olup gitmiştir. Bu yaşadığım kısa süreli iki ilişki dışında hiç bir zaman büyük mutluluklara sahne olmamıştır. Çünkü ben insanları ilişki bazında demneme tahtası olarak görmediğim için çok fazla ilişki yaşamalarını istemiyorum. Yaşanılan bu ilişkiler ileriki hayatta hiçte olumlu miraslar bırakmıyorlar arkasında...
Onunla her karşılaştığım zamanı bir düş olarak yaşardım. Özlemi yüreğimi ateş gibi yakan bir sevdayla içimi kavurmaktaydı... İşte şimdi şu oda içinde yanlız ağlamaklı bir halde dünyayı ve hayatı izlerken onun yanıbaşımda olmasını hissediyordum. Belkilere meydan bırakmadan, acılardan irkilmeden düzensiz bir düzende yaşamaǧa çalışıyorum. Sistemleri kuran da insan, yıkanda insan olduǧu için ondan her türlü olabilecekleri hesaba katarak bir kadeh kırmızı şarap gibi içerek yaşıyorum onu, seni gizlice onun içinde bulduǧum için. „Bozuk düzende saǧlam çark olmaz“ felsefesini düşünerek seni saǧlam gönül çarkıma sarmalayarak yüvarlıyorum, yüreǧimde seni bulduǧum için. İçime özgü yaşanmışlıklar ve yaşanmamışlıklar yuvadan uçan kuşlarla beraber uçmayı öǧrenerek…
Hasan Hüseyin Arslan, Mayıs 2007, Darmstadt, Almanya