Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. la rochefaucauld
suz-i naz
suz-i naz

Reva Olmasa...

Yorum

Reva Olmasa...

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

600

Okunma

Reva Olmasa...

Yorucu bir Pazar günü… Yarıp, parçalayıp zuhur etmeye çalışan “Ben burada ne arıyorum?” sorusu ve onu iki eliyle çıkmaya çalıştığı o deliğe tıkmaya uğraşan bir kadın… Sesler, sözler, hareketler, garip müzikli bir karmaşa, bütün bunlara karışan kuş sesleri… Batakhaneye yeni düşmüş bir şarkıcı kadın gibi ürkek ve bir o kadar da kurtulma umuduyla dolu bağıran kuşlar… Bu menfaat kokan seslerin arasında nasıl da kimliksiz görünüyorlar. Tıpkı o kadın gibi…



Sılayı rahim endişesi ile başlayan bir gönüllülük halinin yavaş yavaş bir buhrana, bir inkâra, bir kayboluşa dönüşmesi bu. Bütün kötü kelimeler sanki pusuya yatmış da bu gün ortaya çıkıp o ezici çığlıklarıyla kulaklarını kirletiyor. Sessizliğe ve sükûnete bu denli ihtiyacı varken bunca gürültü kirliliği… “Reva mı?” diyor içinden. “Reva olmasa…” diye üç noktayla biten ve sonunu bir türlü doğru kelimelerle tamamlayamadığı bir cümle ile cevaplanıyor.



İnsan zaman zaman içinde olmak istemeyeceği bir yerde bulunabilir. Bir kuyrukta beklediğinizi düşünün. Önünüzde bir sürü insan olsun. Önce beklersiniz. Kuyruk ağır ilerliyorsa sıkılmaya başlarsınız. Sıkıntınıza derman olur ümidiyle sizden önce kaç kişi olduğunu sayar, bir kişinin işlemi için geçen zamanı değerlendirip ne zaman bu bekleyişten kurtulacağınızı tahayyül etmeye çalışırsınız. Artık aklınızda aşağı yukarı bir bitiş zamanı belirmiştir. Etrafa bakınırsınız. Önünüzde ardınızda sizin gibi sıkılan ve konuşarak bu durumu bertaraf etmeye gönüllü birini görürseniz bir iki kelime edip yakınlık kurmaya çabalarsınız. Şansınız yaver gider de kafa dengi birine rast gelirseniz, hem muhabbetin tadıyla, hem de muhatabı merak edip inceleme, öğrenme hazzıyla zaman su gibi akıp gider. Ama konuşkan olmayan ya da aynı dili konuşmadığınız biriyse, o bir iki laf atmadan sonra askıda kalan cümleler yüzünden daha büyük bir sıkıntıya düşersiniz. “Şu kuyruk bitse de gitsem. Neden konuştum ki sanki?” diye bir cümle zihninizin orta yerine düşer ve süreyi daha da uzatır.



İşte Pazar günü, işte kadın, işte üstünde piknik yapılmış ve bütün çöpler terk edilerek bırakılmış bir piknik yerini andıran zihni… İçine sığmayan tarifi imkânsız coşkularının son durağına varmak için saatlerdir beklediği kuyruk… Ne zaman bitecek Allah’ım ve ben burada ne arıyorum sorularının delici azabı, hiç bitmeyecek sanmanın umutsuzluğu, üstelik zamanı hesaplamada yetersiz kalan deliller… Üstadın satırları geçiyor aklından:



Gaiplerden bir ses geldi bu adam

Gezdirsin boşluğu ense kökünde

Ve uçtu tepemden birden bire dam

Gök devrildi künde üstüne künde



İşte bu hal, tam da boşluğun ensenize çöreklenen kezzap gibi delici ve yakıcı sıcaklığı değil midir?



Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor

Mekânı bir satıh zamanı vehim

Bütün kâinat bir muşamba dekor

Bütün insanlık bir yalana teslim



Hangisi gerçek? Ruhunu avuçlayıp sıkmış bu meta âlemi ve onun boğan sözcükleri mi, yoksa kesif ve kesintisiz bir sükût mu? Bütün bu dönüp dolaşan aynı bahislerin beynine açtığı yivler, bütün bu paranın, malın, tamahın rezilliği ne kadar alçaltıcı ve aşağılayıcı! Bunlara katılmak şöyle dursun, dinlemek bile, o bile zulüm değil de ne?



Nesin sen hakikat olsan da çekil

Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam

Otursun yerine bende her şekil

Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam



Vatan neresi? Evi, yatağı, odası, bahçesi neresi? Şu karşısında duran ve “sevgilinim” diyen yalancı kim? Bu yalanı ona söyleten kim? Dostları neden böyle yıldızlar kadar uzaktalar bu gün? Kendini kendinden kusmaya çalışan bu garibe yardım eli uzatacak biri olmayacak mı?



Kapatıyor gözlerini. Bunları görmektense koyu karanlıklarca yutulmak evladır. Kapatıyor kulaklarını. Bunları işitmektense sağır olmak evladır. Susturuyor dilini. Bunları söylemektense dağ başları kadar ıssız, tenha olmak evladır.







“Reva mı?” diyor.

“Reva olmasa…” diye yanıtlıyor.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Reva olmasa... Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Reva olmasa... yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Reva Olmasa... yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL