- 1175 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MEZALİM
BOZKIRDA BİR MEZALİM VEYA
Veya
(BOZKIRDA SOLAN HAYATLAR)
Ninem zavallı ninem öldüğünde tam 94 yaşındaydı zaman zaman bozkır yeşili gözlerini boşluğa çevirir şöyle derinden bir iç çeker hıçkırıkları boğazında düğümlenirken ağlaya ağlaya kapanan gözlerini kalabalığa doğrultur ve hüzünlü kelimelerle anlatmaya koyulurdu içli sesiyle. Ben ozamanlar çocuktum bu anlatılanları devler diyarından bir hikaye diye düşünürdüm. Oysa bu olanlar bütün bir iç yansımasından tarihi bir gerçeğin kendisinden başkası değildi
Bozkırda bir dönem yaşanmış tarihin dehlizinde kaybolmuş, unutulmuş, külenmiş,veya duymamak için kasten kulak tıkanmış,yaralı sevdalardan geçmiş bir hikaye bozkırın hikayesi.
Saadetti ninemin adı. Gerçekten saadet yaşamamış bir Anadolu annesi ,bir bozkır kadını bu toprakların bir zamanlarki genç kızı, gelini,anası anadolusu .Ne yazıkki bu hep böyle olurdu ya, haklıların sesi silik kalırdı. Yine öyle oldu ninem sesini duyuramadan sessizce çıktı ve gitti aramızdan soğuk bir Erzurum doksan dördünde.Bir zamanların karanlık günlerine tanıklık ettiğinden midir yoksa bunları anlatamamanın acısıyla mıdır bilinmez ama o yeşil güzel gözlerinden geriye; bir istismarın burukluğu , tarihi tekerrürler , yıkıklar ,yanmış yıkılmış sahipsiz bir ülkede kararan tükenen umutlar, bırakmıştı . ben ninemi hep bu haliyle hatırlıyorum.bu mahçup , mahzun .mazbut haliyle .o elbetteki bozkırın bir başka nene hatunuydu , bütün bu serzenişine rağmen ,bütün bu üzgünlüğüne ve bedbahtlığına rağmen vakur halini hiç yitirmemişti çünkü o bir türk kadınıydı tarihin karanlık sayfalarının yanında atatürkün görkemli tarihinede şahitlik etmiş bir türk kadını …
İri yeşil gözlerini kalabalıktan kaçırarak boşluğa çevirdi …Erzurum ağzıyla konuşmasını sürdürdü. derinden iç çekerek.ağlamaklı titrek sesiyle .çok zor günlerdi dedi …
Ozamanlar14-15 yaşlarında bir kızdım anam saçlarımı tarar bana güzel sözler söylerek birkaç dakikalığına dışarıya çıkmama izin verirdi ..yine böyle bir gündü dışarı çıkmaya hazırlandığım sırada sokaktan gelen koşuşturma sesleriyle birlikte anamda bende irkildik
Konuşmalar git gide yaklaşıyor yaklaştıkça da olayın daha bir vahim olduğu az çok belirginleşiyordu. Bir köy yanıyordu bozkırda koca bir köy dolusu insan topluca yanıyordu kadınlar ,çocuklar, yaşlılar, herkes yanıyordu Osmanlının bitik halini fırsat bilen Ermeniler bir zamanlar onun kırıntılarıyla yata yata yaşayan gözü dönmüş boş emel sahibi yardakçılar fırsatı ganimet bilip, koca bir milletin çocuklarını diri diri yakıyorlardı . Ninem gözlerimizi buğulandıran bu solan hayatları hiçbir zaman sonuna kadar anlatmadı. Anlatamadı , hep boğazına düğümlendi hep hıçkırıklara garkoldu. Kışın iyiden iyiye bastırdığı bir zamanda gençlerin askerde olduğunu fırsat bilen ermeni soykırımcılar şimdiki adı ortabahçe eski adı cinis olan köye gelip insanları camiye doldurup diri diri yakmışlardı . nenemin anlatamadığı hep yarım bıraktığı, orada o komşu köyde belki bacısının teyzesinin arkadaşlarının diri diri yakılması veya onların hayatının sona erdirilmesi değildi beklide onlara son .bir kez bakamadığıydı koklayamadığıydı yada yanan insanların kokusunun ,yanmış insan kokusunun günlerce kendi köylerine gelmeside değildi …Orada diri diri yakılan çocukların gökyüzüne çıkan . göğü delen haykırışları da değildi ninemi üzen. Bulutlara sunulan özgürlüğün, insanları yerlere serpilmiş çiğ taneleri gibi yardımsız ve yapayalnız bırakması mıydı . narin bir çiğ tanesi gibi, yardımsız ve yapayalnız. Yoksa ninemi karanlıklara alıp giden Türk çocuklarnın daha on beşinde daha çocukken , bozkırda özgürce akan çaylarda çimecekleri bir zamanda dallarından koparılan bir çiçek gibi alınarak, akılsız hoyrat idarecilerin sonu meçhul hayalleri peşinde kurban edilmesiyle anadolunun sahipsiz kalması mıydı? Yoksa onun kararlı gözlerini simsiyah ve ümitsiz koyan türk insanının yenik ekin tarlası gibi ortada kala kalmış olması mıydı? Ninemi ağlatan bence bütün bunların hepsiydi o neye ağladığını çok iyi biliyordu .bir köy dolusu insanın külleriyle beraber gökyüzüne hazin bir sonla savrulması da değildi onu ağlatan .çocukların gençliklerini yaşayamadan, toprakla bile buluşamadan yok olup gitmeleri de değildi. Ninem kararlı gözlerle, yeşil giryeli bakışlarıyla topluluğu süzerken anlatmaya devam ederdi yayılan haberleri bozkırda bir tek köy değildi bu halde olan yüzlerce köy baskınlara uğramış, binlerce türk katledilmişti .bazen ağlayamıyordu bile anlatırken, veya ağlamak istemiyordu.zaten ağlamak yetermiydi ki binlerce masum insanın yanarken göğe yükselen haykırışlarını ifade etmeye. Bozkırın onun için ne çağrıştırdığını ,veya ne anlam taşıdığını ninem bizden daha iyi bilmekteydi.ağlayamıyordu çünkü unutamıyordu günlerce burnuna gelen insan yanığı kokularını hemde kilometrelerce uzaktan. Ağlayamıyordu çünkü bunu bir çare olmadığını da biliyordu. Ben ise çocuk aklımla ona bakar, onun bu haline üzülür ve bunları yapanların bir insan olamayacağını tasavvur ederdim hep .Ninem yıllarını hep bu acıyla sürdürdü zaten gençliğini de gelin gittiği bir Anadolu köyünde, yıllaca süren savaşlardan ilk kocasının dönmesini bekleyerek geçirmişti. Kocası milli mücadelenin bitiminden sonra askerden dönmeyince oda çaresiz kendi köyüne geri gelmişti bize onun adını hiç söylemedi nereli olduğunu da Sadece lafı bitirmek için Mustafa der kestirip atardı. Zaten nice Mustafalar nice Mehmetler,Ayşeler, Fatmalar bu hengamede yok olup gitmemişler miydi? umutlarıyla beraber. Ninemin anlatamadıklarını da , boğazına düğümlenenleri de biz anlayabiliyorduk. En azından anlamaya çalışıyorduk.bütün bunlar neydi bütün bu olup biten . oysa şimdi tarih tekerrür etmişti sanki dünya milli mücadele yıllarındaki gibi üstümüze geliyor, kendi elleriyle yaptıkları bu kıyımı görmezlikten gelerek , bizi tarihi bir töhmetin altına sokmaya, daha yaktıkları insanların külleri gökyüzünde tüy tanesi gibi dolaşırken , bu masum insanların kanları köy meydanlarındaki , taşların üzerende henüz kurumamışken, topraklarımızda yatan isimsiz kahramanların genç vücutları bozkırda açan gelincik tarlaları gibi dururken, karınları dışarı deşilmiş insanlarımızın silüeti ovayı saran güneş ışığına rağmen kaybolmamışken, bütün dünya üzerimize geliyor yaptıkları bu mezalimi unutarak.
Ninem beklide bütün bu olacakları kestirdiği için , belki şehitlerimizin sızlayan yüreklerini hissettiği için,yada hırsını yüreğine gömdüğü için mi bilinmez ama olanların hepsini anlatamıyordu. Uzaklara dalıp giden tavrıyla bizide acılarına katmak için çaba gösteriyordu sanki.zaman zaman ninemi odasına kapanmış ağlar bir halde bulurduk pamuk elleriyle güzel gözlerinden aşağı süzülen bulgur bulgur yaşları silerken. Bize manalı bakışlarını ise unutamıyorum. O tarihin sayfalarından kopup gelen, bir dram seyyahı gibiydi adeta.O bu gün inkar edilen görmezlikten gelinen tarihin yaşayan tanığıydı o ermeninin katlettiği türktü. Evet ninem ermeni mezaliminin en çirkin yüzüne şahit olmuş bunun yansımalarını yıllar yılı kalbinde taşımış bir bozkır kadınıydı.
Ninem aslında bu haliyle hıncını hıncıma sancısını sancıma katıyordu.bir sevda mayalıyordu azar azar,ana her bakışımda bir acı, bir sitem görüyordüm.Sanki onun ozaman anlatamadıklarını şimdi ben anlatıyordum.Ninemle birlikte bir tarihi yaşıyor,o tarihin bizi kahreden , üzen ,alıp giden,acılara garkeden misyonunu yükleniyorduk.Bu işte bozkırda bir mezalimin anatomisiydi. Ninem bir zulme tanık olmuştu,Belki onu o gün görmeseydim,yada onun bana verdiği duyguları hissetmeseydim onun bize hakkını helal etmeyeceği hissine kapılacaktım.
Bütün o olanları yaşamak bu gün anlatmanın zorluğunun ötesinde bir şeydi elbette.
Bir yaşamsal süreçti bir dönüm noktasıydı yüzleşme zamanıydı.bu gün burada bunu yapmasaydım ninemin hislerini tüm Türkiye’ye haykırmasaydım, onun bize bıraktığı o acı hatırayı sizlerin gözünde ve belleğinde canlandırmasaydım acaba bize hakkını helal edecekmiydi?
Ninem pek tabii kırılgan ve buruk ayrıldı içimizden geçmişin izlerini silmek imkanı da yoktu tek bu değildi şüphesiz esas burukluğu hissetmemize neden olan. Onu anlatamamak ve anlayamamak acısı da içimizi içimizi kasıp kavuruyordu.bu gün nasıl bir takım gruplar çıkıpta biz ermeniyiz diyebiliyordu? Bir insanın 94 yıl boyunca anlatmaya çalıştığı onca acıyı görmezlikten gelerek. Ninemin yaşadıkları neydi o zaman ?B u diri diri yakılan , öldürülen, karınları dışa deşilen,insanların çocukların vebalini vermeye bu vebali taşımaya kim güç yetirebilecekti? Yoksa yalan mıydı ? bozkırda henüz silüetleri duran, Aşkale Erzurum arasında öldürülmüş halde bırakılan Türkler yalan mıydı? Evet sıra sıra , dizi dizi, öbek öbek, Türk çocukları yatıyordu yol boylarında ninem bunların hepsine tanık olmuştu.O koca bir devrin tanığıydı hem öncesinin hem görkemli cumhuriyet devrinin tanığıydı.o bir yüzü Osmanlı bir yüzü cumhuriyet olan bir Türk kadınıydı .
Eğer bugün ninem yaşasaydı ve şu halimizi görseydi şu ezik bitkin Atatürk ün deyimiyle bedhah halimizi görseydi ne düşünürdü? veya biz onun masum kararlı ve bozkır yeşili gözlerine bakabilir miydik?
YUNUS YAVUZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.