- 619 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BOKSÖR ARKADAŞIM
O yıllarda sanki,başımda,felaket bulutları dolaşıyordu.
Tanıdıklarım bana,lanetli gibi bakmaya başlamışlardı.
Evden dışarıya adımı atmaya korkar olmuştum.
Yeni evli sayılırdım,eşim de bu duruma bir anlam veremiyordu.
O da Annem,babam gibi çok tedirgin idi.
Üzülmekten başka ellerinden,hiçbir şey gelmiyordu.
Artık deniz’e düşen yılana sarılır misali,beni hacılara,hocalara,üfürükcülere taşımaya başladılar.
Kurşun döktürmekte işin cabası oldu.
Aslında aile olarak,böyle şeylere hiç inanmazdık ama doğruyu söylemek gerekirse gittik.
Çünki ben de çaresizdim.
Babam’ğil ile altlı üstlü oturuyorduk.
Başkalarının başına binde bir gelen, olayları ben hergün yaşıyordum.
Annem ve babam,aman oğlum kendine dikkat et!
Demekten bıkmışlardı.
Üzerimdeki muskalar falan havasını alıyordu, onlarda çaresiz kalmışlardı.
Bu süreç içinde,evimin yanması da var.
Çocukluğumdan beri şansızlığım,tesçilli idi ama o sıralarda,ip’in ucu kaşmıştı.
Herğünüm vukuat hergünüm vukuat bıkmıştım.
İş yerindeki arkadaşlarım,pazartesiyi ip’le çeker olmuşlardı.
Cengiz gelse de başına gelenleri,anlatsa diye meraklarından çatlıyacak duruda idiler.
Benim başıma gelenler,onlar için çok komik geliyordu.
Tabiki ateş düştüğü yeri yakar.
Benim bütün sinirlerim bozulmuştu,eşimle aynı daire de çalışıyorduk...
Başıma gelenlere inanmayanlar,doğru ona koşup teyit ettiriyorlardı.
Allah Allah diyordum! Kendi kendime.
Ya benden başka dünyada adam mı kalmadı?
Kemal Sunal’ın,filmlerindeki roller sanki bana verilmiş de bende oynuyordum.
Bir gece rüya gördüm,hemen hanımı kaldırdım.
Rüyamı ona da sıcağı sıcağına anlattım.
Gördüğüm rüya şansızlığımı,tersine çevirmekle ilgili idi; yahut önleme diyelim.
Rüyamda gördüğüm şeyi,uygulamaya geçirmem,on seneyi falan buldu.
Benden istenileni bulmam zordu ve yıllar sonra bir yere tatil’e gidince
orda karşıma çıktı.
Tabi ki rüyamı unutuyor,bir olay başıma geldiğinde,yeniden hatırlıyordum.
O yapmam istenilen şeyi yapınca,olaylar yüzde seksen kesildi.
Bir yaz günü günlerden pazar,ben evin bahçesinde vakit geçiriyordum.
Kardeşimin,sırtında bir çanta ile çıktığını gördüm ve ona seslendim.
- Mustafa nereye gidiyorsun?
Bana yakalanmanın telaşını yüzünde gördüm.
- Apdi İpekçi parkına gidiyorum.
-Hayırdır çanta falan?
O zaman kardeşimin,çalıştığı şirket grev de idi.
Kardeşimde para sıkıntısı çekiyordu.
-Abi bizim amcaoğlu, biraz ayakkabı vedi,onları satacağım.
Dur!
Bende seninle geleyim,zaten canım sıkılıyordu.
-Sakın ha! Sen benle gelme.
- Hayrola! Ne oldu ki?
-Abi yaa sen benle gelirsen,şerefsizim bir terslik çıkar.
Bu sözüne hem alınmış, hem de çok kızmıştım.
Aramızda üç yaş fark vardı.
Sen de mi Brutus dercesine,gözlerine gözlerimi diktim ve hiç konuşmadan öylece baktım.
- Hadi gel gel,hemen bozulma...
Düştük yola farkındayım tedirgin!
Çaktırmadan lafa girdi.
- Bak abi sen,memur adamsın...
Hiç esnaflık yapmadın,ama ben biliyorsun bu işte uzman sayılırım.
Tamam tamam diyip sözünü kestim.
- Agzımı acarsam şerefsizim;
hata ve hata müşteri gelince kafamı başka tarafa çevirip,yüzüne bakarsam namardim.
Tamam mı?
-Tamam,sözmü?
-Söz...
O zamanlar pazar günleri A.İpekçi parkında seyyarlara göz yumuyorlardı.
Birader boş bir bank buldu.
Çantasından çıkartığı gazeteleri,yere serdi.
Sonrada ayakkabıları üstüne dizdi.
İkimizde banka oturup,başladık lakırdıya.
Leyleğin ömrü laklak’lan geçermiş o hesap.
Önümüzden insanlar geçiyor: Bazıları göz ucuyla ayakkabıları süzüyor,
daha yeni açmışız tezgahı,derken iri kıyım zebellah gibi bir adam, önümüzden
geçerken, bana dikatlice baktı baktı...
- Vay Allahsız!
Seni gökte ararken yerde buldum;senelerdir heryerde seni aradım.
Koçum benim gel bir öpeyim.
Yerimden hiç kalkmadım.
Kardeşim ,bu kim dercesine bana baktı.
Hissetim bela geliyorum diyordu.
Bende bilader’e tanımıyorum dercesine, bir hareket yaptım,o da bana bir göz kırptı,
yola gitsin dercesine.
Zebalah bunu gördü mü!
- Kim lan bu artist orasını burasını oynatıyor.
Şimdi ağzını burnunu kırdıracak bana...
Zebellah köpürdü,yerimden kalkmak,zorunda kaldım.
Yoksa bizimkini yamultacak.
- Hop hop bir dakika!
O benim kardeşim...
- Öylemi?
Sen yat kalk ağabeyine dua et;
o benim has arkadaşım.
İçimden ,anam belaa geliyoor,diye geçirdim.
Üzerimde kısa kollu bir gömlek var
Zeballah benim pazılarımı tuttu,başladı sıkmaya.
Kardeşim şaşkınlıkla ne oluyor diye yüzüme bakıyor.
Bende anlamış değilim ki!
- Vay Allahsız vay!
Halen pazıların taş gibi...
Arkasındanda omzuma bir yumruk atmaz mı!
Omzum yerinden söküldü sandım.
Birader hemen kalktı,olaya müdahele edecek.
Adam beni bıraktı,ona döndü.
- Lan artist senden hiç hoşlanmadım otur yerine,ikimizin arasına girme
Kardeşim,yerinde dondu kaldı.
Zeballah koluma girdi,başladı beni sürüklemeye
- Gel gel Seni arkadaşlarıla tanıştıracağım;
Yıllarca onlara seni anlattım.
Adamın elinden kurtulamıyorum ki,
Birader de öbür kolumdan yakaladı,kendine doğru çekmeye başladı.
Yarma beni bıraktı,ona yöneldi
Lan git artist kendimi zor tutuyorum,zaten senden gıcık kaptım...
Tekrar koluma girdi,
Mübarek sanki vinç,beni bir uçurdu!Sanki ayaklarım yerden kesildi.
Kardeşim de peşimizden geliyor,elimizden gelen birşey yok.
Ben bir dakika ne oluyor dedikce
Yarma nazlanma nazlanma, seni arkadaşlarımla tanıştıracağım diyor.
-Arkadaşların nerde?
_Hemen şurda,minübüs’ün içindeler...
Bir binibüsün önünde durduk.
Kardeşime kurbanlık koyun gibi baktım;kurtar beni dercesine nerde
Zeballah beni arabaya resmen tıktı.
Arabanın içinde sekiz veye on kişi var.
- İşte size yıllardır anlattığım arkadaşımı buldum.
Bu Allahsız varya bu Allahsız,ilk raunda rakibini yere sererdi.
İçimden haydaaa dedim! Bir boksör olmadığım kalmıştı.
- Yaaa tertip, bunlara anlatıyorum da inanmıyorlar,sende söyle şunlara benim nasıl bir ağır siklet olduğumu anlatta duysunlar.
İçimden şimdi ne diyeyim diye geçirdim,şu işi uzatmayım, doğruyu söyleyimde
kurtulayım diye düşündüm.
Doğrucu Davut’um yaa...
Herkes gözünü bana dikmiş, ne anlatacam diye pür dikkat.
-Bu işte bir yanlışlık var.
Ben bu arkadaşı tanımam,bende boksör falan değilim.
Kendisine anlatmaya çalıştım ama fırsat vermedi...
Biz şurda ayakkabı satmaya çalışırken,arkadaş her halde beni birisine benzetti.
Arabanın içindekiler gülmekten iki büklüm oldular.
Bizim yarma tabi acaip bozuldu.
Arkadaşlarına eylencelik olmuştu, nasıl olasınki...
Yarma lafa bir girdi, pür girdi.
-Demek sen seyyarlık yapıyorsun öylemi? Şimdi çıranı yaktım senin bizde sivil zabıtayız.
Düş önüme
İndik arabadan,kardeşimin yüzüne bakınca vicdan azabı çektim.
- Ne oldu abi?
_ ne omladı ki sivil zabıtaymış bunlar...
- eeee?
-Ne... eee si?
Ayakkabıları almaya gidiyor.
Neeeee... bir dakka bir dakka
-Sen sus lan, vala senin her tarafını kırarım,zaten senden gıcık kaptım.
Kardeşim anlamıştı malı kediye kaptırdığımızı.
Bana dik dik bakmaya başladı ve sonunda patladı.
-Ben sana geme demedim mi?
Ben biliyordum,böyle olacağını,adam adam değilki felaket tellali sanki.
Hiç sesimi çıkaramıyorum,çıkarsam biraderle birbirimize gireceğiz.
Velakin ayakbılar gitti.
Ben arabaya kadar gittim.
Adamlar beni görünce tekrar başladılar gülmeye.
-Biz bu ayakkabıları tekrar nasıl alırız?
İçlerinden biri hem gülüyor,hemde halimize acıdı galiba.
Bir hafta sonra falanca zabıta karakoluna gelin ordan alın,
tabi kalırsa...
Devlet memuruyum ya...
Bir zabıt tutalım dedim.
Sen misin onu diyen yarmanın elinden beni zor aldılar.
Kardeşim’e gelince, o beni yarmadan önce dövecek.
Epey, küs kaldı benimle...
sonra rahmetli babam barıştıdı bizi...
Şimdi de bir araya geldiğimiz zaman çoçuklarına, anlatıp
anlatıp gülüyor.
Cengiz Damar.
WWW.DANS PİSTİ-BLOGCU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.