- 1403 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
bir kısa oyun...
M.Sinan ÖZÇAYLAK
IŞIK VARSA HAVADA VAR
KİŞİLER
-----------
HÜSEYİN ÇAVUŞ ( Kırk – kırkbeş yaşlarında, uzun boylu, ak saçlı, iri yapılı babacan bir fiziki yapıya sahiptir. Maden ocağında çalışan işçilerin şefidir. )
KEMAL ( Otuzbeş yaşında yaşında orta baylı, esmer tenli, meraklı ve konuşkan bir yapıdadır. )
BEHÇET( Otuz otuzbeş yaşlarında son derece karamsar, kalın kaşlı, kısa boylu bir fiziki yapıdadır.)
NİYAZİ (Yirmi - yirmibeş yaşlarında saf bir görünüşe sahiptir.)
RECEP (Otuzbeş – kırk yaşlarında ancak daha yaşlı gösteren, ak saçlı, kısa boylu, zayıf yapılı bir adamdır. Pek fazla konuşkan olmayan, kendi halinde, bir adamdır. Kendisine soru sorulmadan konuştuğu iki repliği vardır.)
1.İŞÇİ
2.İŞÇİ
1.SAHNE
( Sahnede bir maden ocağı görülmekte. Her tarafta kömür ve toprak yığınları.
İzleyicilere göre sahnenin sol tarafında maden ocağının dışı sayılan yerde,
mezar taşı biçiminde bir tabela “Seyid Çavuş maden ocağı “. Maden ocağında
baştan aşağı siyah renk ve kömür hakim. Sahnedeki ışık son derece cılız. Beş
maden işçisi,yüzü gözü boyalı, kıyafetleri toz içinde, ellerinde kazma ve kürekler,
son derece yılgın oturmaktadırlar. Hepsinin üzerindeki kıyafet aynıdır. )
BEHÇET – ( Endişeli ) Olmuyor olmuyor işte ! Hepimiz geberip gideceğiz bu delikte.
HÜSEYİN – ( Teskin edici ) Kes artık ağlayıp sızlamayı. Böylelikle ölümümüzü
hızlandıracaksın, neyi değiştirecek dövünmen?
KEMAL – Işık hala görünüyor. (Umutla ) Işık varsa havada var.
HÜSEYİN – Işık varsa havada var.
NİYAZİ – Üç saattir kazıyoruz. Bileğimizde derman kalmadı, ne erişilmez ışıktır bu
Hüseyin Çavuş?
RECEP – Dışardan da kazıyorlardır, değil mi Çavuş?
HÜSEYİN – Kazıyorlardır elbet. Bizi burada bırakacak değiller ya? ( Kazmasını alır, ellerine
tükürür ve kazmaya başlar. ) Hadi bakalım bi gayret duracak zaman değil.
( Behçet dışında hepsi kalkar ve kazmaya başlarlar.)
BEHÇET – Boşuna bu gayretiniz. Gaz sıkıştı içerde. İkinci patlamada öleceğiz. ( Güler )
Hep beraber öleceğiz. Ağzımıza, burnumuza, gözümüze, kulağımıza toprak
dolacak. Lanet kömür dolacak. Gaz patlayacak biz hooop diğer tarafa.( Bir anda
olduğu yerden fırlar, Hüseyin Çavuş’un boynuna sarılır.Delirmişçesine ) Ölmek
istemiyorum Çavuş, ölmek istemiyorum! Anlıyor musun beni? Ölmek
istemiyorum. Karım çocuklarım...
HÜSEYİN – ( Omuzlarından tutarak Behçet’i sarsar. Diğerleri şaşkın ikisini izlemektedir.)
Topla kendini Behçet. Sakin ol. Hadi kendine gel.
BEHÇET – Geberip gideceğiz burda. ( İsyankar.) Hey güzel Allahım hep bize mi zülmün?
Kılıcını birazda başkalarına salla be...
HÜSEYİN – ( Behçet’e sıkı bir tokat atar. Behçet tokatın etkisi ile savrulur ve düşer,
ağlamaya başlar. Çavuş Behçet’e yaklaşır.) Hepimiz kurtulacağız. Merak
etme, tamam mı? Hepimiz kurtulacağız.
KEMAL – ( Diğerlerine ) Hadi beyler, iş başına!
( Hepbirlikte kazmaya devam ederler. Sahne yavaş yavaş kararır.)
2. SAHNE
(Aynı mekan. Kürekler ve kazmalar kırılmıştır. Maden işçileri yılgın oturmuşlardır.)
NİYAZİ – (Ümitsiz.)Bu çok büyük bir kaya, biz bunu çıkaramayız. Dışardakiler bile iki
güne zor çıkarır.
RECEP – Sahi saati olan var mı? Nekadardır burdayız?
BEHÇET – Saatin ne önemi var? Gaz birazdan patlayacak ve bizdee...
HÜSEYİN – ( Sözünü keser.Kızgın.) Yetti be! Karı ağızlı herif. Tek kelime daha edersen
kalkıp ben öldüreceğim seni.
KEMAL – Işık hala görünüyor.
NİYAZİ – Ya bu ışık yansımaysa...?(Bir müdddet susarlar.)
HÜSEYİN – Işık varsa havada var.
KEMAL – Oturacak mıyız böyle?
BEHÇET – ( Alaylı )Hayır canım olur mu öyle şey? Senin kafanla kıracağız kayayı.
KEMAL – ( Sinirli) Behçet..!
HÜSEYİN – Yetti be susun. ( Sessizlik.)
NİYAZİ – ( Korkarak) Epey gaz sıkışmıştır içerde değil mi Çavuş?
HÜSEYİN – Herhalde...?
NİYAZİ – Ne zaman?
HÜSEYİN – Bilmiyorum...
KEMAL – Çavuş be, neden hiç evlenmedin?
HÜSEYİN – ( Şaşkın ) Nerden çıktı bu şimdi?
KEMAL – Nasıl olsa yapacak bir şey yok.
HÜSEYİN – Bir kız vardı, vermediler.
KEMAL – Neden? Senden iyisini mi bulacaklar?
HÜSEYİN – Babası maden işçisiydi.(Taklit ederek ) “Ben kızımı maden işçisine vermem.”
dedi. İyikide vermemişler.
BEHÇET – Bak sende öleceğimizi biliyorsun.
KEMAL – ( Umursamaz.Hüseyin’e ) Ya sonra. Başka biri...?
HÜSEYİN – Başka biri olmadı. Sevemedim bir türlü. Daha doğrusu, cesaret edemedim
sevmeye. Hakkımın olmadığını düşündüm. Bir maden işçisi sevemez. “ Neden
elin kızınıda alıp çile çektireyim, neden günahlarımı çoğaltayım...?” Hep bunları
düşündüm.
BEHÇET – Ne yani biz evlendik de günah mı işledik?
HÜSEYİN – Orasını bilmem. ( Sessizlik)
NİYAZİ – ( Heyecanlı ) Çavuş be ışık büyüyormuş gibi. ( Ayağı kalkar, ışığın geldiği yöne
doğru gider. Diğerleride gayri ihtiyari kalkmıştır.) Büyümüş büyümüş! Vallaha
Billaha büyümüş.
KEMAL – ( Doğrularcasına )Doğru söylüyor, büyümüş. Kazıyorlar belli kazıyorlar.
HÜSEYİN – Size söylememiş miydim? Hepimiz kurtulacağız. Demiştim size.
( Biraz rahatlamış yerlerine otururlar.)
NİYAZİ – Hüseyin Çavuş, kayayı kırmaları uzun sürerse ne yiyip, ne içeceğiz?
BEHÇET – Pisler bokunu yersin. Nerdeyse ikinci göçük olacak, sen yemekten
bahsediyorsun.
NİYAZİ – Yalan mı yani?
KEMAL – Ben karımı sevmiyorum.
( Herkes şaşırır)
HÜSEYİN – Buda nerden çıktı şimdi?
KEMAL – Sevmiyorum, çocukların hatrına...( Sessizlik )
HÜSEYİN – Ne suç işledi?
KEMAL – Onun bir suçu yok. Bütün günah babamın. Doğar doğmaz yazmışlar yazımızı
amca kızıyla. Oysa ben, ona o gözle bakmadım hiç... ( Hayal ederek )Bir
sevdiğim vardı. Gizli gizli buluşurduk köy yerinde. ( Kızgın ) Kuraklık vurunca
köyü, göçtük şehire, ne var ne yok sattık. Ben söz vermiştim ona dönüp
alacaktım... Ama ama benimde suçum yok değil mi Çavuş? Kimse sormadı
bana, kıydılar nikahı, amca kızına... ( Ağlamaklı olur.)
HÜSEYİN – Ya O. Evlendi mi?
KEMAL – Bilmiyorum Çavuş, bilmiyorum.
HÜSEYİN – ( Teselli edici )Bu kadar üzme kendini, her işte bir hayır vardır.
KEMAL – Bizim işte yok Çavuş. Onu hiç unutamıyorum. Gece yatarken bile, anlasana
onunla yatıyormuşum gibi...
BEHÇET – Birazdan da kömürlerle sevişeceksin.
NİYAZİ – Çavuş be , kayayı kırmak uzun sürerse Behçet’i kesip yiyelim mi, ne dersin?
( Gülerler )
BEHÇET – ( Sinirli )Siz geçin dalganızı. Dua edin de gaz bir çatlak bulsun ki
bulamayacağıda kesin. Birazdan (Elleri ile işaret eder) Boom...
NİYAZİ – Behçet be neden madenci oldun?
BEHÇET – ( Alaylı ) Bu işi çok seviyorum. Yerin dibinde taşlara kazma sallamak kadar
güzel bir şey yok. Hele havasızlık varyaa, ona bayılıyorum işte. ( Ciddi )
Saçmalama be yapacak başka iş mi vardı? Dedem madenciymiş, dedemin
babasıda. Babamda. Bende madenciyim. Ama ben oğlumu madenci
yapmayacağım. ( Gururlu ) O okuyacak. Patron olacak benim oğlum. Ama öyle
sizin bildiğiniz, patronlardan değil.İşçisinin duasını alacak. Büyük adam olacak
benim oğlum.
NİYAZİ – ( Üzgün ) Benim de olsaydı...( Sessizlik )
HÜSEYİN – ( Teskin edici ) Üzülme olur.
NİYAZİ – Olmaz.
HÜSEYİN – Neden olmazmış?
NİYAZİ – Beş yıl geçti. Gitmediğimiz doktor kalmadı. Çavuş be hani diyordum ya ikinciyi
alacam diye? Yeniden evlensem de birşey değişmez.
HÜSEYİN – Nedenmiş o?
NİYAZİ – ( Sinirli ) Değişmez işte..
HÜSEYİN – Hani hata yengedeydi?
NİYAZİ – Ben de Çavuş, bende..( Ağlamaya başlar.)
HÜSEYİN – Ağlama Allah büyüktür, elbet bir gün...
BEHÇET – Rahatlığa bak be herkez kendi uçrunun derdinde. Öleceksiniz be, hepimiz bu
delikte öleceğiz. Kendinize gelin.
HÜSEYİN – ( Panikle ) Işık çekilmiş.
KEMAL – Öldük.
BEHÇET – Şimdi hapı yuttuk.
NİYAZİ – Işık çekilmiş mi?
( Sahnenin ışığı yavaş yavaş kararır.)
3. SAHNE
( Aynı mekan ve işçiler.)
HÜSEYİN – Işık kararınca bir an bende korktum.
KEMAL – Bir gün oldu ha?
BEHÇET – Gece niye çalışmadılar? Tabi bizi adamdan sayan yok. Hepsi karısının
koynuna gitti.Ölmüşüz kalmışız kimin umrunda.Yoksa bizden ümidi kestiler mi ?
NİYAZİ – ( Behçet’ e ) Patlamadı gazın, ne haber. Bu gün kurtarırlar bizi değil mi Çavuş?
HÜSEYİN – Kurtarırlar tabi.
KEMAL – Ne yani zengin değiliz, önemli adam değiliz, diye bizi burda mı bırakacaklar?
Kurtarırlar elbet.
NİYAZİ – Kurt gibi açıktım.Çıkınca paraya kıyıp, et alacağım. Etli fasulye yaptıracağım
bizimkine.
BEHÇET – Patladı patlayacak. Birazdan toprak yer doyarsın.
NİYAZİ – ( Sinirli ) Patlamayacak.
BEHÇET – ( Sinirli ) Patlayacak ulan, patlayacak işte.! Alıştırın buna kendinizi. Birazdan
hepimiz, fare gibi gebirip gideceğiz bu delikte.
NİYAZİ – ( Bağırır.) Pat la ma ya cak. O kadar eminsen patlayacağından, öldürsene
kendini, ne bekliyorsun ha, bok herif, öldür kendini olsun bitsin bu iş?
BEHÇET – Azraili merak ediyorum ulan. Var mı itirazın?
HÜSEYİN – Susun be, kocaman adamlarsınız, kesin gürültüyü.
KEMAL – ( Recep’e ) Sen niye böyle suskunsun Recep usta.
RECEP – Konuşacak ne varki?
KEMAL – Hep böylesin. Biri birşey sormadan konuşmazsın?
RECEP – Boşa nefes tüketmek günahtır.
BEHÇET – Cezaevinde susturmuşlar onu.
HÜSEYİN – ( Kızgın ) Böyle herkese sataşmaya devam edersen, Azraille tanışmaya vakit
bulamayacaksın, Azrailin ben olacağım.
RECEP – ( Hoşgörülü ) Kızma Çavuş doğru söyler. Beni cezaevinde susturdular.
KEMAL – Neden içeri girdiğini hiç anlatmadın?
RECEP – Ne önemi varki? Cinayetten, hırsızlıktan, gasptan, tecavüzden...Çıkınca işe
almak için bunu sormuyorlar. Hükümlüysen yandın. Kimse sana iş vermez. “
İçerde kalsaydım bundan iyiydi.“ dedirtirler insana.
HÜSEYİN – ( Merakla ) Neden girdin?
RECEP – Babam çok zengin bir adammış. Anamı çok sevmiş, evlenmişler. Anam beni
doğururken ölmüş. Babamda lanet etmiş doğduğum güne bana. Evlatlık
vermişler yuvaya. Babamın kahrolmasını istememişler. Oysa benim bunda hiç
bir günahım yok.Ben istemedim anamı öldürmek, yetim öksüz büyümek. Ondört
yaşındaydım, yuvada gece bekçisi kalan bir adam vardı. Ali Dayı, bütün
çocuklar ondan korkardı. Bir gece yatakhanede uyurken yanıma geldi,
uyandırdı beni. Boş bir odaya götürdü, tecavüz etti. Çocuk yaşımla olup biteni
anlamamıştım. Bütün gece ağladım. Sonra tat vermiş olacağım pezevenge, her
akşam boş odaya götürüyordu beni. Sonra bir gün yuvanın terzisinden bir
makas çaldım. Yatağımın altına sakladım. Kurtulacaktım bu işgenceden kafama
koymuştum. Her gece ağlamaktan kurtulacaktım. O gece sarhoştu, beni
kaldırdı. Boş odaya geçtik. Kemerini çıkarırken, bütün gücümle makası
sapladım böğrüne, onlarca defa sapladım. Öldü pezevenk. Ordan ıslah evinin
yolu göründü. İki yıl kaldım burda. Islah evini bilir misin sen Behçet? Keşke
yuvada her gece tecavüze uğrasaydımda buraya düşmeseydim dedim kendi
kendime. Islah evinde bır kaç suç daha. Delikanlı olunca cezaevi. Burada
susturdular beni Behçet, susturdular. Çıkıncada keşke içerde kalsaydım dedim.
İş bulamadım, aç gezdim, kimsem yoktu. Babamın yanına gitmek istedim. Bana
tek kuruş bırakmadan ölmüştü. Anladım mı ölmüştü?
HÜSEYİN – ( Kulak kabartır.) Susun sesleri duyuyor musunuz?
( Hepsi birden yede kulaklarını dayarlar.)
KEMAL – Kazma sesi bunlar. Yaklaştılar, kurtulduk, 15 dakikaya varmaz çıkarırlar bizi.
Kurtulduk.
NİYAZİ – Yakındalar çok yakındalar, duyuyorum. Etli fasülye, kurtulacağız.
HÜSEYİN – Hadi boş durmayın bizde çalışalım.
( Heyecan ve umutla, elleri ile toprakları kazmaya başlarlar.)
KEMAL – Çavuş be öleceğini düşündün mü hiç?
HÜSEYİN – Akşam güneş batıpta ışık kaybolduğunda. Ya sen?
KEMAL – Behçet varken düşünmemek elde mi ?
NİYAZİ – Hadi gayret kurtulduk, on dakikaya kalmaz kurtarırlar bizi bu delikten.
BEHÇET – Kaz Recep usta kaz. Yuvayı düşün, cezaevini düşün kaz be usta kaz.
KEMAL – Gidip köyden onu alacağım. Ne bahasına olursa olsun alacağım.
BEHÇET – Maaşlı izin yaparım. Tazminatta verirler mi Çavuş?
HÜSEYİN – Verirler elbet. Verirler.
( Sahnenin ışığı yavaş yavaş kararır.)
4.SAHNE
( Aynı maden ocağı. Farklı iki maden işçisi türkü söyleye söyleye çalışmaktadırlar.Işık
sahnenin sadece bu bölümünü çok az aydınlatmaktadır.)
1.İŞÇİ – Ulan burya her inişimizde korkuyorum.
2.İŞÇİ – Onun için mi türkü çığırıyon lan?
1.İŞÇİ – He vallaha öyle...Hepsi ölmüş değil mi?
2.İŞÇİ – Beşide...
1.İŞÇİ – Para vermişler mi ailelerine?
2.İŞÇİ – Vermişler. Ocağada Çavuşun ismini vermişler.
1.İŞÇİ – Hüseyin Çavuş maden ocağı.
2.İŞÇİ – Bizdemi ölsek lan...?
( İşçilerin çalıştığı bölümdeki ışık kararır, aynı oranla, sahnenin solundaki, mezar taşı
biçimindeki tabela aydınlanır.Tabelada Hüseyin Çavuş maden ocağı yazmaktadır.)
P E R D E