- 1142 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Suçlu Olan Çocuklar mı?
1996 yılı eylül ayı idi. Yine sıcak yaz aylarından sonra, serin serin rüzgârların estiği, ağaçlarda yaprakların sararıp yerlere düştüğü ve tüm doğanın sarı başaklar gibi görünmeye başladığı sonbaharın ilk ayı idi.
Yaz ayının o rüya gibi günleri geride kalmış, biraz yorgun, biraz buruk yeniden koşturmacanın başladığı ay gelip çatmıştı.
Çocuklarımız uzun bir yaz tatilinden sonra okul yaşamına alışmak için çabalayacaklardı tabi biz aileleri ile birlikte.
Okullar açılmış, çocuklar mahmur gözler ile okula başlamışlardı. Oğlum da o yıl ilkokul dördüncü sınıfa geçmişti. ( Hep derler ya dördüncü sınıfta çocuklar zorlanırlar diye) Sanırım bu doğru.
Oğlum, ilk günün heyecanı ile akşam öğretmeninin vermiş olduğu ihtiyaç listesi ile iş yerine gelmişti. İşten izin alıp hemen ihtiyaçlarını aldık ve akşam eve gelip, kitaplarını defterlerini kapladık uzun bir çalışmanın sonunda çantasını eksiksiz tamamlamıştık.
Eşim ile ikimiz de çalıştığımız için sabah erkenden birlikte evden çıkıyorduk. Ama akşamları ayrı ayrı geliyorduk eve. Oğlum okuldan erken çıkıyor ve anneannesine gidiyordu. O nedenle hiç endişem yoktu çocuğumun rahatı ile ilgili. İlk hafta biraz zorlanmış olsak da alışmış ve ikinci haftaya başlamıştık.
Yeni bir iş günü ve yeni bir koşturmasa, aynı düzende devam ediyordu. Ama ikinci haftanın ikinci günü akşamı oğlumda bir takım değişiklikler başlamıştı.. Akşam 17.00 de işten çıkıyor, anneme uğruyor oğlumu alıp eve geliyordum. Ama son iki gündür oğlum benim ile eve gelmesine rağmen, hemen salona geçiyor, kitaplarını açıp derslerini yapıyor, yemek saatinde bizim ile masaya oturuyor ama saat yirmi olmadan hemen yatağını hazırlayıp yatıyordu.. İlk anlarda bu durumun normal olduğunu, yorulabileceğini o nedenle erkenden yattığını düşünüyordum ama birkaç gün aynı durum devam edince endişelenmeye başlamıştım. Oğlumu yanıma alıyor “neler oluyor oğlum anlat bana, yardımcı olayım” diyordum. Ama oğlum “ bir şey yok anneciğim, çok yorgun hissediyorum kendimi” diyordu.
Oysa benim oğlum sporcu bir çocuktu, Yirmi dört saat oynasa yorulmazdı. Eşim ile doktora götürmeye karar verdik ve oğluma söyledik. “Yok anneciğim hiçbir şeyim yok geçer” diyordu. O yatıyor ama ben hiç uyku uyumuyordum. Devamlı oğlumu takip ediyor ama ona sezdirmemeye çalışıyordum. Gece uykusundan korkarak ter içinde uyanıyor, sonra şaşkın şaşkın yüzüme bakıyor ve tekrar yatıyordu. Eşime “ bir şeyler oluyor, bize bir şeyler söylemeye çalışıyor, bunu dili ile değil, bakışlarından anlamamızı istiyor ama nedir çözemiyorum” diyordum. Eşim de “ bunu anlıyoruz ama ne yapcağız” demişti. Okula gidiyor öğretmeni ile konuşuyor, okulda da aynı durumda olduğu haberini alıyorduk.
Oğlum bir kabusun içinde idi ama bunu kimse ile paylaşamıyordu.. Ve bu kabustan kurtarmamız gerekiyordu. İkinci hafta da oğlumu konuşturamamıştık ve yine haftanın sonu gelmişti. Son iş günü olduğu için işten çıkışta alışveriş yapmak için Gima’ya uğramıştım. Alacaklarımı bitirdim, kasaya doğru yaklaştım. Gima da çalışan kızlarımızdan bir tanesi çok üzgün görünüyordu. ( Sinop küçük bir yer olduğu için herkes bir birini tanır). Yüzüne gülümsedim. “ Ne oldu Esra çok üzgün görünüyorsun canım” dedim.
“Hiç sorma Türkan Abla Okullar açıldı bizim de başımız beladan kurtulmuyor. Geçen hafta üç tane çocuk buradan bir sürü şey alıp kaçtılar, peşlerine koştum ama yetişemedim. Bu hafta da yine başka çocuklar, tabi bu kaybolanların parası da bizden kesiliyor. Ne yapacağımızı şaşırdık” diyordu.
Üzüntümü belirttim, kasaya paramı ödedim ve oradan ayrıldım. Anneme uğramadan eve geldim. Anneme telefon açıp evde olduğumu oğlumun gelebileceğini söyledim. Oğlum on dakika içinde gelmişti eve. Yemek yapmaya koyulmuştum ve bu arada da oğlumu yanıma çağırmış onun ile sohbet diyorduk ve Gima da anlatılan olayı anlattım. Tek bir söz bile söylemeden ayrıldı yanımdan ve yine yemek yemeden çekildi odasına. Eşim ile “ yarın tatil, çocuğu bir yerler götürelim belki biraz rahatlar ve bize anlatır” diye konuşuyorduk. Hemen düşüncemizi açtık oğluma. Yine suçlu gibi bakan gözler ile “ yarın benim maçım var arkadaşlar ile sahada” deyince ses çıkartmamıştık.
Eşim ile geç saatlere kadar oturduk. Sık sık oğluma bakıyordum. Ben odaya girer girmez uyuyor numarası yapıyordu. Ben odadan çıkınca kalkıp yatağın içinde oturuyordu. Cama yansıyan gölgesinden bunu anlayabiliyordum. O gece de kâbuslarla dolu bir gece geçirmiş birkaç defa terden ıslanan kıyafetini değiştirmiştim. Sabah yine çok erken kalmış kahvaltı hazırlamış ve eşim ile oğlumu uyandırmış kahvaltı masasına oturmuştuk. Ne kadar soru sorar isek soralım bize tek bir açıklama yapmıyordu ve yalnızca susuyor, gözlerimizin içine bakıyordu. Öğleye doğru “ ben gidiyorum” deyip çıktı evden. Oynayacakları saha evimin hemen karşısında idi. Balkondan baktığımda oğlumu görebiliyordum. Ve oğlum oyuna katılmamış bir duvarın üstünde yine sessizce oturuyordu. Eşim de evden gitmiş ben de temizliğe koyulmuştum. Halıları kaldırdım. Koltukların üstündeki minderleri balkona çıkarttım. Vitrini boşalttım. Toz almayı bitirmiş elektrik süpürgesini açmıştım., Bütün salonu süpürdüm ve vitrinin altında ki tozları almak için süpürgeyi vitrinin aralık kalan yerinden uzandım. Ve süpürgenin ucuna bir şey takıldı. Hemen çektim. Yabancı bir şeyler geliyordu altından ne kadar yabancı madde var ise çıkartmıştım. Ve tam bir şok yaşıyordum. Öfke tüm bedeni sarmıştı adeta. Bunları ben oğluma almamıştım. Onun dolabında benim aldıklarım vardı.. “Sakin ol” dedim kendi kendime. Bir sigara yaktım ve telefona yöneldim. Eşimi arayıp eve gelmesini söyledim. O da bir şeyler olduğun farkında olduğu için birkaç dakika içinde eve gelmişti. Salonun ortasındaki yabancı maddeleri gördüğün de “ Bunlar da ne” diye şaşkınlığını göstermişti.
Hemen balkona yöneldi. Duvarın üstünde oturan oğluma seslendi. Oğlum birkaç dakika içinde geldi eve. Salona geçti. Ortada sakladıklarını görünce ağlamaya başladı. Öyle çok ağlıyordu ki gözyaşları sel olmuştu adeta. Eşim ile yalnızca susuyor, onun ağlamasının bitmesini bekliyorduk. Bir zaman sonra sakinleşti.
“Bunlar ne oğlum” dedim. “ demek o gün kaçan üç çocuktan biri sendin ve ben sana olayı anlatırken bile yine sustun. Ben anlatırken sen alay mı ediyordun benim ile” dedim.
Eşim “ anlat bakalım bunları neden ve kimin ile aldınız”
“ Baba ben almadım. Hani benim kalın montum var ya o gün onu giymiştim, yanımda da iki arkadaşım vardı. Bir oyuncağı çok beğenmiş. Dolaşıyorduk bir ara baktım o oyuncağı alıp benim montumun içine koydu. Montumun içinden çıkartmaya çalışıyoırum ama orada insanlar vardı ve ben çıkartırken görürler diye korktum. Yerine koyamadım. Ben yerine koyamayınca arkadaşım başka şeyleri de atmaya başladı. Ben dur yapma diyorum o bana “ bir şey olmaz “ diyor ve habire atıyor montumun içine. Benim montum dolunca kendileri de kırtasiye reyonundan birçok şeyi alıp ceplerine koydular ve oradan kaçtık.. O gün fark etmediler bizi. İki gün sonra aynı arkadaşlarım ile kalem almak için gittik. Daha önce yakalanmadık ya onun güvencesi ile tekrar doldurmaya başladık, sonra gördüler ve kaçmaya başladık Abla yakalayamadı bizi.” Diyordu.
Duyduklarımız eşim ile beni gerçekten şok etmişti. Arkadaşlarının isimlerini verdi ve hemen ailelerine telefon açtım. Aldığım cevap beni bir kez daha yıkmıştı. “ Benim oğlum hırsızlık yapmaz. Ben çocuğuma güveniyorum” Diyordu iki anne de. Ve oğlum onların aldıklarını nereye sakladığını söylemişti bana ve bende annelerine söylemiştim. Ben üstüme düşeni yapmak zorunda idim. Anneleri uyarmak ve gerekli önlemi almaları gerekiyordu ama anneler ters cevap vermişlerdi bana ve yalnızca benim çocuğumun suçlu olabileceğini söylüyorlardı.
“ Sorun hepimizin ve benim görevim size durumu bildirmek önlemini alırsınız almazsınız ona siz karar vereceksiniz” deyip telefonu kapattım.
Eşime hiçbir şey söylemeden, üstümü değiştim. Yabancı maddeleri çantaya doldurup “ haydi gidiyoruz” dedim. Nereye ve ne için gittiğimizi oğlum da eşimde biliyordu. Ve üçümüz yola çıktık. Oğlum ağlıyordu yine. “ anne ben çok utanıyorum ne olur beni götürmeyin, siz bırakın bunları ve söyleyin” diyordu.
Olmazdı bunu yapamazdım. Yapmam gereken oğlumun hatasının bedelini ödemesi idi. Bu yaptığımız bizim için doğru olan idi. O yapmıştı hem de bir defa değil ikinci defa yapmıştı ve şimdi yaptığı ile yüzleşmesi gerekiyordu..
Üçümüz Gimanın kapısından içeri girdik. Doğru idare odasına geçtik. Müdür bey ve yanında iki çalışan bizi görünce “ Buyurun Türkan hanım, nasıl yardımcı olabiliriz “ diyordu. Orada bulunan sandalyeye oturdum. “Müdür bey Esra’yı da çağırır mısınız” dedim. Esra geldi
.
“Peşinden koştuğun çocuklardan biri bumu idi Esra”
Esra oğlumun yüzüne baktı,
“ Evet abla biri bu idi”
“Bu gördüğünüz çocuk bizim oğlumuz ve buradan almış olduğu ne varsa hepsini getirdik bu çantada. Ve yaptıklarını bir bir anlattı bize. Biz bu olanlardan dolayı çok üzgünüz “
Odada olan insanlar şaşkınlık içinde bakıyorlardı bize. Ve müdür bey yerinden kalkıp oğlumun yanına geldi. Gözleri dolu dolu idi.
“Ne kadar şanslı bir çocuk olduğunun farkında mısın” deyip başını okşadı.
Dışarı çıktı ve bir iki dakika sonra tekrar geri döndüğünde gözleri kanlanmıştı. Eşim ile ikimizin yüzüne bakıp,
“Keşke her aile aynı davranışı gösterebilse ve keşke önlemini önceden alabilse. Ama ne yazık çok anne ve baba bu cesareti gösteremiyor ve çocuk hata üstüne hata yapıyor. Teşekkür ediyorum kendi adıma değil oğlunuz adına size” diyordu.
Masanın üstünde duranların içinden bir iki parça alıp oğluma uzattı. “Bunlar benden sana hediye. İyi kullan tamam mı” Dedi.
Oradan ayrılırken biraz üzüntü, biraz şaşkınlık, biraz ezilmişlik, biraz utanç vardı içimizde. Ama yapılması gerekeni yapmış olmanın da gururu ile eve geldik. Bütün işimi bırakmış olanları düşünüyorduk eşim ile.
Biz bir yerde hata mı yapmıştık? Ve eğer hata yapmış isek bu hata ne idi de bizim çocuğumuz böyle bir hata yapmıştı. Ve bu hataları bize oğlumuzun söylemesini istiyorduk.
Üçümüz sohbete başladık.
“söyle bakalım oğlum, neden onları almaya gerek duydun, bizden isteyip de yapmadığımız ( tabi mantıklı olanlardan) şey nedir. Ve biz nerede sana karşı bir yanlış yaptık.” Diyordu eşim.
“Siz hata yapmadınız baba ben yanlış yaptım. Onlara ihtiyacım olduğu için değil arkadaşım üstelediği ve onu kıramadığım için yaptım. Bak şimdi onların hiç biri benim ile konuşmayacaklar artık. Ve beni ispiyonculuk ile suçlayacaklar” diyordu.
“Ben sana onlarla arkadaşlık yapma demeyeceğim. Şimdi yanlışı ve doğruyu gördün. O arkadaşlarının ailesinin annene ne dediğini de duydun. Ona göre karar vereceksin” diyordu..
“Günlerdir seni rahatsız eden bu yaptığın yanlış davranıştı değil mi oğlum”
“Evet anne, hep rüyalarıma giriyordu. Size söylemek istedim ama arkadaşlarımın yalnız beni suçlayacaklarını düşündüğüm için korkup söyleyemedim.”
“Bundan sonra ne olursa olsun sakın ama sakın bize söylemekten çekinme oldu mu canım” dedim
Pazartesi günü oğlum ile birlikte okula gittim. Bu durumu öğretmeninin bilmesi gerekiyordu. Çünkü diğer çocukların ailesi olayı önemsememişti. Çocuklar oğluma rahatsızlık verebilirdi. Öğretmenine olanları bir bir bir anlatım.
“Tamam Türkan Hanım merak etmeyin, ben dikkat edeceğim ve aileleri ile de bu olayı konuşacağım” demişti.
Bir gün sonra aileleri okula çağırmış konuşmuş ama bana söylediklerinin aynısını öğretmene söylemişler. Oğlum tamamen onlarla olan arkadaşlığını kesti. O yıl birinci yarı o çocuklardan biri başka bir marketten bir şeyler aşırır iken yakalandı, diğer çocuk ilkokulu zor bitirecek derken sekiz yıllık zorunlu eğitim ile ite kaka okuyabildi. Aileler paramparça oldu. Olanlar yüzünden anne babayı, baba, anneyi suçlayıp durdular. Oysa suçlu olan çocuk değildi anne ve baba ikisi de suçlu idi. İlk yapılan uyarılara kulak tıkadıkları için. Şimdi nerdeler bilmiyorum. Ama bu olayda çocuklarımızın değil ailelerin suçlu olduğunu biliyorum.
Oğlum iki yıl gibi uzun bir zaman Gimaya gidemedi. Şimdi Üniversite son sınıfta ve başarılı bir çocuk. Onun ilkokul dördüncü sınıfta yapmış olduğu bu olay ve bizim göstermiş olduğumuz tepki onun için büyük bir ders oldu.
Hepimiz çocuk olduk ve hepimiz ufak tefek aşırmalar mutlaka yapmışızdır. Mesela ben. Evimizin karşısında bir bahçe vardı ve bu bahçede nar, portakal, mandalina, elma, çiçek v.s gibi o kadar güzel şeyler vardı ki. Bahçenin sahibi (Sinoplu olanlar bilirler TARZAN KEMAL) bizi hep korkutur ve bahçeden bir şeyler aşırmamıza kızardı. Ama biz inadına o bahçeye girer, olan meyvelerden kucak dolusu toplar sonra da mahallenin çocukları ile oturur bir yerde gizlice yerdik.
Sevgili anne ve babalar, “ Benim çocuğum yapmaz “ demek ile yapılan bir yanlışın üstünü örtmeye çalışmak, o çocuğa yapmış olduğu yanlışlardan dolayı ödünler vermek demektir. Sakın ama sakın kendi yaptığımız hatalardan dolayı da çocuklarımızı suçlamayalım. Eğer bizler gereken önlemleri ilk duyduğumuz anda alır isek, çocuklarımız da bir daha aynı yanlışlara düşmeyecektir. Onların o an gururlarını yıkmak pahasına da olsa.
Bu olayı anlatmamın nedeni, suçlu olan çocuklarımız değil, yaptıkları hatalar karşısında ödünler veren ya da görmezden gelen ailelerdir.
Bütün çocuklarımıza sevgi, umut, sağlık ve başarı dolu bir yaşam diliyorum. Ve çocuk arımızdan tek ricam ailelerinden hiçbir şey saklamamalarıdır.
Çocuklarımızın küçücük davranışlarından bile onların nasıl bir olay ile karşı karşıya kalabileceklerini tahmin edebilmemiz onları iyi tanımız ile mümkündür.
Türkan DİNÇER
Fotoğraf: Türkan DİNÇER
Yer: Sinop’ta Gün Batımı
YORUMLAR
çocukluğum köyde geçti ama ne meyvemiz ne tavuğumuz ne de sağılır hayvanımız oldu
halalaırımın çocuklarının ise düzenli bir köy hayatları vardı.. bize geldiklerinde ilk iş komşumuzun bizim dama meyvelerini yatarak yiyebileceğin eriklerine saldırırlardı ve biz utanırdık.. uykumuz kaçardı.. abim ilk çocuk olduğu için ebemin korumasındaydı.. abimin suçları için bela olacağını bilirlerdi zaten abim onlarda kalıdı ve paşaydı.. sonra abim özellikle de benden bir şey aşırmadan.. tavla bile oynasak hile yapmadan mutlu olamazdı.. çocukları da hala aynı minval üzere.. yazınızla anladım ki ebemin korumacılığı çocuklarımın kuzenlerini de yakmış.. üzüldüm..
sizi önce medeni cesaretinizden dolayı tebrik ediyorum..
suçlu çocuklar değillerdir asıl suçlu anne ve babalardır.
bu güzel ve eğitici yazı içinde ayrıca tşk.ediyorum..
sevgi ve saygılarımı sunuyorum..
İnsanların günahsız ve de hatasız mükemmel ahlak ile doğdukları bilinen bir gerçek.Alede başlayan temel eğitim /prensipler ile etik kurallardan taviz verilmemesi.Arkadaşların birbirini ne denli etkilediğine gelince bir de okullar da gruplaşmalar var çocuklar mecburi istikamet bir seçenek içindeler.Anne /baba olmanın temel kuralı hayırlı/yararlı evletlar yetiştirmek.Hangimiz ve ya hangimizin çocuğu bu gibi yalnışlara düşmedi ki...? aksini iddia edenler elbet yalan söyler.MÜhim olan geleceği kurtarmak.ANI DEĞİL.Teşekkürler başarılı mükemmel bir örnek çalışma.
kirin pasın içinde de olsa
umut dolu gözlerle
kirlenmiş dünyalara müjdeci şafak gibidir...
çocuklarımız
bedbaht yaşamlara masum devrimcilerdir...
parmakları dünyanın bulaştırdıklarıyla kirlenmiş
küçük ve masum;
dünyayı giyiniyor
çocuksu yüreğinden taşan umudu,
masum baharları anlatıyor
gözler çoktan geleceğin kurgusuna yönelmiş…
renkli yaşamların orta yerinde
masumca
çocuksu düşlerini kurguluyor…
çocuk deyip geçmeyin,
o körpe bedenlere geleceği giydiren var.
çocuk masum bir mimardır…
şimdi o bulutlarda oyun düşlese de
umuda dair koşuları hiç tükenmez…
Aile olmak bilinci, evlat sahibi olma bilinci ve erdemli insan olma bilinci,eksikliği yaşayan toplumumuzun sokaklara bıraktığı nesil.
Çok değerli bir yazı ...
Değerli bir emekti...Kutlarım yüreğinizi ve gerçekleri dile getiren kaleminizi....
Saygı ve sevgimle değerli yazar...
Her anne, baba ve çocuğun okuması gereken çok güzel bir yazı...
Bir tarafta ilgili ve duyarlı bir aile, diğer tarafta ilgili görünmeye çalışıp, çocuğuna toz konduramayan aile ve ortaya çıkan sonuç...
arkadaş seçiminin önemi, doğurabileceği sonuçlar, çok iyi işlenmiş eğitici bir yazı...
benzer olaylarla bende karşılaştım...Gözümle görüp uyardığım iki farklı olay oldu. aynen sizin yazdığınız gibi benim çocuğum yapmaz denip suçlu duruma ben düşürüldüm...aradan yıllar geçti şimdi o çocukları görüyorum ailelerinin ilgisiziliğinin cezasını hepsi birden çekiyorlar...
kaleminize sağlık çok güzeldi...kutluyorum bu duyarlı aileyi...
saygılar...
''Sevgili anne ve babalar, “ Benim çocuğum yapmaz “ demek ile yapılan bir yanlışın üstünü örtmeye çalışmak, o çocuğa yapmış olduğu yanlışlardan dolayı ödünler vermek demektir. Sakın ama sakın kendi yaptığımız hatalardan dolayı da çocuklarımızı suçlamayalım. Eğer bizler gereken önlemleri ilk duyduğumuz anda alır isek, çocuklarımız da bir daha aynı yanlışlara düşmeyecektir. Onların o an gururlarını yıkmak pahasına da olsa.''
Sokakta yürürken, başıma çarpan dutları bile koparıp yemeye utanan biriyim ben. Nasıl yetiştirmiş beni bu, köyünün en yoksul babası ?
Annelik-babalık kolay iş değildir ve böylesine önemlidir işte...