1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
621
Okunma
Saçmasapan bir şubatın içindeyiz, ciddiyetsiz ve tutarsız. Ardışık iki saat arasında hiç bir an hava tahmini yapamıyoruz. Hunharca ıslanıyoruz yağmurda. Böyle şirin şirin yavaş yavaş yağsa seveceğim onu da, ama o kadar sert çarpıyor ki saçlarıma, saç diplerime, baş ağrısı yapıyor sonra.
Aslında oturup sosyal mesaj içeren, ne bileyim aşktan felan bahseden, savaş temalı da olabilir, bir şeyler yazmak istedim. Bunu daha önce de çok istedim, elim erdiğince yapmaya da çalıştım. Fakat gördüm ki halk bunu istemiyor. Şimdi ben "sevgilim çok sevmiştim seni, ne olur terk etme beni" demezsem eğer beni görmüyorlar bile diye üslubumdan vaz mı geçeceğim, hayır! Ama birtakım insanlara bu yüzden çok bozulduğumu itiraf etmeliyim.
Bu geceki heyecanımın sebebi tek bir fotoğraf. Sonsuza dek seyredebileceğim cinsten bir fotoğraf bu. Bazı insanları alıp içinize sokmak istersiniz ya bazen, bilmiyorum size oluyor mu, bana arada oluyor; öyle bir şey. Ama bunu dizginleyen başka bir keder var. Keder! Seçtiğim kelimeye bak! Sorun desem daha mantığa yatkın olur. Derslerim fevkalade kötü. En iyi dersimin seçmeli dersim, onun da notunun cb olduğunu söylesem oturup bir tarafınızla bana gülmek istersiniz değil mi. İzin veriyorum, gülün. Ama bunu takmamak konusunda teskin ediyorum kendimi. Arada küfür ediyorum, çok keyifli oluyor. Lavantalı tütsüm de bitti. Ve bu gece resmen lavantalı tütsü krizim gelmiş gibiydim. Vanilyalı yaktım sonra. Ama onun da kokusu çok bayık.
Dün çok zorlu bir üç saat geçirdim. Beynimin uyuştuğunu bile hissettim. Uzun zamandır onu bu kadar yormamış olmalıyım gerçekten, çok fazla hırpalandı. Üç saat boyunca sudoku çözüp bunu yapan diğerleriyle yarıştım. Tanrım, beni sev!
Bir sigara mı yaksam, çay mı alsam, yoksa gidip uyusam mı karar veremedim. Sevgili günlük tarzında başlayan saçmasapan karalamama son vermek üzereyim.
Işıkla..