Hisseme düşen dünya (V)
Tırnaklarıma bakarken, etrafı surlarla çevrili bir kaleden, kulağı göğün tavanına dayalı bir dünyaya uzanıyorum. Cüssem eskimiş bir ceket gibi, soframdaki sıcak çorbanın içindeki kaşığın sapına yığılıp kalıyor. Kalaylı tasların yansıttığı ışık, iliklerime çörekleniyor. Mecbur tutulduğum mekânlarda ruhsuz dolaşan bedenim, cibilliyet sırlarına vakıf olmak için sazlıkların sözünden mehteran marşlarının nakaratında ders dinliyor. Ney üflemelerine rastlıyorum, Mevlana’dan. Metruk bakışlı kır sofileri, tepemdeki dumanı sezercesine yüreğime su serpiyorlar. Sükûn helvasını paylaşan dervişler, öğünlerine buyur ediyorlar beni.
Saadet hanelerinde ikamet eden insanların yüzüne, tatlı bir tebessüm nuru döşenmiş. Tinimin gırtlağı kuruyor, lebiderya konakların dam ve duvarlarında kuş evleri ve evleri çepeçevre kuşatan botanik güzellikler. Muzaffer edalı gılmanlar, müvekkilleri namı hesabına kudret bankalarına gam verip vefa tuzu yalıyorlar. Sevgililer, sevdasından muzdarip olduğu eşlerinin avuçlarından kevseri yudumluyor. Devekuşlarına eyer döşenmiş, akşamla sabah arasında bir ikram alacağı olanlar, bakış hızına müsavi gidip geliyor. Burası da bir yamaç ve bütün bu anlatılanlardan çok daha mükemmeli şu kaldırım taşında oturan kimsenin yüreğindeki âlemde yaşanıyor.
3o bin aç ı birkaç yıl doyuracak değerler vererek uzay turu yapan faniye gam. Ben açlığı ve sefaleti düşünürken, lüks içinde yaşıyorum! Üstelik o dünyanın kimyasını kullanıp altınlarını elde etse yinede “Sidre-i Münteha’yı” göremez. Fezadaki yolculuğun amacı yeni bilinmeyenlere ulaşmaksa, yediğin içtiğin yurdun düşkünlerini dik tutamadıktan sonra, biriktirdiğin sermayeyi kimlere keşide ediyorsun? Sormayacağım; Tırnaklarımdaki bulutları süzerken, hangisi yaşamaktır? Diye.. Son gördüğümde bir eli yağda olanlar, dünyanın bekâretine tecavüz planlarını düşlüyordu. Dün, azgınlıklarından dolayı helak olan kavimlerin kıssasını okuduğumda, tüylerim havadaki statik elektriğe kontak kurdu. Ya çok nemli soluyorum veya kâbuslarımın kapısı ardına kadar açık.
Ayağı takılıp düşmüş veya düşürülmüş bir kimsenin doğrulmaya çalışması tehdit olarak algılanabilir! Kara Afrika’yı yüz yıllardır sömüren emperyalistler, o siyahî yekûnun bilgiden hissedar olmasını ve önünü görmesini asla arzu etmezler. Aydınlanan zihinlerin, haksızlığa geçit vermeyeceklerini bildiklerinden dolayı, doğanın güzellikleri ile beledikleri zehri, belleklerine enjekte ederek uyuturda uyuturlar. Bir Habeşli sıvacı diyordu, sırtı Cebel Ömer’e dönük; ”Kâbe’yi zenciler yıkacak!” Üzerine reva görülen zulmün bir zayıf yerinden fırlayıp kalkarak, önüne ne gelirse (hafazanallah) yakıp yıkacak. Dönüp bana da sormuştu; Siz bizim ekmeğimizi çalarak refah içinde yaşayanları, batıyı taklit ediyor musunuz?.. O günden sonra kıblegahın önünde bir muhterem beni ikaz etmişti; “Okumak sünnet dinlemek farzdır”, diye..
Miladı 1873’tür hicretin, Dağıstan’ın Buhsenak kasabası Sandra mezrasından, Yahya, İsmail ve Şemail bir yolunu bulup Rus zabıtlarından pasaport alarak yollara düşerler. Hedeflerinde rüyalarında bile görmekte zorlandıkları, Devleti Ali Osmanlı vardır. Bin bir meşakkatle, bir dizi can ve mal kaybı ile, Şama gitmek niyetinde iken bir bölük Lak, konaklandıkları Sivas/Şarkışla/Baltalar köyünde, arazinin sahibi Ermeni vatandaş tarafından, hisselerine meccanen arazi ihdas edilerek ikna ile ikamet edilirler. Yakın tarihlerde ibretle izlediğimiz ve kanımızı donduran dil, din ve isim değiştirme zulmü zorbalığı ve soykırım uygulanmaktadır, Kafkas halklarına. Öyle bir kara kâbusun son çaresidir soylu bir medeniyetin bağrında vefa görmek. Kıtalardan kalkıp gelen binlerce muhacire kucak açan geçmiş nesilleri rahmet ve minnetle yâd ediyorum.
Kanatlıların göç yollarında konaklama şartlarına müsait özelliklerde tabi doğal harikalar vardır. Bu enfes güzellikler çeşitli sebeplerle, insan eliyle harap ve heba edildikçe, yaratılışın yüzümüze gülümsemesi donuk, mat bir şekle bürünür. Sonra erdemden verese olmayan, çağdaşlaşma adına kökü topraktan beslenen onlarca canlının hayat hakkını kesen, varlığın aslını bırakıp teknoloji marifetiyle üretilen kopyalarına hayranlık besleyen ve diğer eliyle bal tutan bir kısım zevat küresel bozulmadan ve sair şikâyetçi olurlar. Akıl daneleri menfaat odaklarının adamı olan toplumlar, hırgür içerisinde gün süredururlar. Bozulmaya en müsait zemin, gevşek, sürekli kurcalanmış, ayrıştırılmış, irdelenmiş, ayrı türlü isimlendirilmiş toprak karakteridir. Kireç badanalı duvarlar, plastik boyalı damlardan çok daha üstün karakterde tabii ve doğaldır.
(devam edecek.,)
Mehmet Sani Özel
06.05.2007
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.