AH O NOSTALJİLER-1-
AH O NOSTALJİLER-1-
Seksenli yılların, toprak damlarla televizyon antenlerini yeni tanıştırdığı günlere dayanır bu hikayem..
Tek kanallı günlerdi,ne verilirse alınan,ne konursa seyredilendi.
Antenli olan evlerin parmakla gösterildiği,olmayanların olanlara binbir ihtişamla gidip,beyaz kaneviçelerle süslü Tv’lerin karşısına sıra sıra dizildiği günlerdi.
Gazyağı ve ekmek kuyruklarının yeni yeni bittiği,ihtilal kurşuniliğinin yaşandığıydı o yıllar..
Lastik ayakkabılarımla koşarken, kar beyazı gerçeklerden,mavi deniz düşlerinin yer değiştirme ihtimalleri çatışırdı onaltılık gönlümde.
Bende girmeliydim,Kuşadası’nın o altın sarısı kumsalına,gerine gerine koşup,balıklama dalmalıydım pupa yelkenli mavi deniz’in koynuna.
Bir metre yağan kar’ın, öbek öbek yığınlarının sekiz ay yerden kalkmadığı topraklarda ne işim vardı? Dedelerim biraz daha batıya kadar yürüselerdi ne olurdu ? Ne vardı sanki buralarda,hayatım kışın yakmak için, sonbaharda alınan üç ton odunu kırmakla mı geçecekti ? Yanına alınan bir o kadar kömür kadar siyahtı hayat.
Damlarda tüten soba bacaları,alır götürürdü beni gökyüzü maviliğine.Bir duman olsaydım özgürce uçup giden.Beyaz ekmek filelerine konulan,Mersin denizi’ni görmüş,gazete kağıdına sarılı portakal olmalıydım.
Ah ulan ah,cebimde yirmi lira’m olsa neler yapmazdım.Arkadan ikiye ayrılmış kurdelâlı saçlarıyla,zümrüt’ü anka’yı andıran gönlümün sahibini alıp,sahillerde el el’e koşmalıydım.Tıpkı filmlerde ki gibi...
Altı,altı yerinden delik, günde üç kez soba is’i ile boyalanan iskarpin’ime bir karış mesafede ki ispanyol paça pantolon’um beni temsil etmiyordu.Gömleğim’in üstten ikinci düğmesine ancak kavuşan,ütüsüz kravat’ımla az cebelleşmedim.
İki yavrum olmalıydı,sekiz-dokuz çocuklu ailelere anlam veremiyordum.Onca çocuğu doğurmak mı marifetti? Yoksa iki yavrusunu da okutup, bir’ini doktor,diğerini öğretmen yetiştiren ,Bankacı Mehmet amca mı olmalıydım. Karısına ayda bir çiçek getiren,çocuklarını park’a götüren Mehmet amca...
Yıllar ah yıllar...
Selim ADIM/Erzurum
YORUMLAR
Nostaljiler beynimizin bir kösesine yerlestirdigimiz anilari nasilda ortaya cikartir.
Tek bir program yokken tek odada isikda ailece öylece sohbetler yapilan anilari düsünelim.
Dedem demiski, bir gün sesini duydugun adamin yüzünü göreceksinde, kimse inanmamisti.
Karanligin hakkini vermekti, karanligi karanlik olarak yasamakti, sonra isiklar geldi, sonra sesler, sonra karanligin icinde renkler, ve sonralari iste hepimiz biliyoruz.
Ve sürekli geliyor.
Yaziyi okurken, izinde gecirdigim unutulmaz anilarim canlandi sanki, dedemin evinde, sevgilerini animsadim, az ile yetinmek ve mutlu olmakti.
Tesekkür ederim