DİLİMİZİ BOZMAYALIM!
Evrensel diller tarihinde kökleri yaklaşık 2500 yıl öncesine uzanan, güç olduğu denli güçlü, Arap ve Fars dillerinden aldığı mecazlarla ve teşbihlerle bezenmiş, ağdalı ve zengin bir dil olan Türkçe’miz; ses bilgisi (phonetics), kelime bilgisi (morphemics) ve cümle kuruluşu (syntax) yapıları bakımından yerleşik ve etkin tüm kuram ve kurallarıyla ince, güzel ve özel; kısaca, görkemli bir dildir.
Dil; bir kültür ve iletişim aracı olup, esas itibarıyla konuşmaya dayanır. Yazıyla ifade etmekte zorlandığımız hatta başaramadığımız hususları konuşma yoluyla gerçekleştirebilmekteyiz.
Osmanlıca’nın tesirinde uzun süre kalan dilimizi arıtırken, batı kültürüne de tutsak olmadan bilimsel çalışmaları sürdürmemiz elzemdir. Kelime türetirken yapaylığa kaçmamak, dilimizi dejenere etmemek ve sözde (!) incelmek, kibarlaşmak uğruna ses ve heceleri eksik ve yanlış çıkarmamak (articulation) gerekir.
Telâffuz, dilin doğal mecrası içinde ortaya çıkmalı; ses tonuyla kelimelerin lâfzına ve ruhuna ters düşmeyecek tarzda meramımızı anlatabilmeliyiz. Bunu başarabildiğimiz oranda dili kusursuzca kullanmış ve bazı trajikomik durumlara da düşmemiş oluruz.
‘Eh, ya, be, şey, vay, yahu, falan, filan, yani, ...’ gibi kelimeleri gereksiz yere ve sıkça kullanmamız, dile vakıf olanların kültür düzeyimizle ilgili olumsuz bir kanaat edinmelerine yol açabilir.
Özellikle kelime sonlarındaki /-R/ sesini yutmamız, ya da yuvarlamamız ne bir incelik, kibarlık, ne de düzeylilik arz eder. Buna özenmek veya alışkanlık haline getirmek ise, yalnızca bir zafiyet addolunur. Üniversite diploması, hatta profesör titri bile böyle bir yanlış ve ayıpla insanı konuşma özürlü (!) olarak değerlendirilmekten kesinlikle kurtaramaz.
YANLIŞ // DOĞRU
geliyo // geliyor
gidiyo // gidiyor
ağlıyo // ağlıyor
koşuyo // koşuyor
Bazı sözcükleri ise, sözde (!) inceltme ve kısaltma yapmaya çalışarak yolunmuş kuşa benzetmeye hiç mi hiç hakkımız yoktur.
YANLIŞ // DOĞRU
bi’ // bir
yo // yok
sora // sonra
di’mi // değil mi
yanlız // yalnız
yalnış // yanlış
Sonuç olarak; dilimizi çok iyi, doğru ve sağlam öğrenmeliyiz. Dilin kuram ve kurallarını özümseyerek dil kültürümüzü engin ve zengin kılmalıyız. Bunun için iyi dinlemeli, çok okumalı ve yoğun biçimde araştırmalıyız. Düzeysiz ve özü bozuk konuşma ve yazılara asla iltifat ve itibar etmemeliyiz.
DİL ÜZERİNE...
Güç ve güçlü dildir Türkçe, başarırsın isteyince
Anlamayı, okumayı, yazmayı ve konuşmayı...
İncelikleriyle dili öğrenmek için çal zili;
Bütün dikkatini yoğalt, çalış ve bilgini çoğalt...
Kullandıkça dil güçlenir, azmeden insan öğrenir;
Varsa hakikaten ilgi, hafızada yaşar bilgi...
Öğrenmekse ereğimiz, sonucunu göreceğiz;
Yaş bile olamaz engel, göster iradeni var gel...
Dil, kültür ve iletişim aracıdır, bil, kardeşim;
Hiç kupkuru yaşayamaz, gıda ister hem kış, hem yaz...
Dil de insan gibi doğar, gelişir, güçlenir, yaşar;
Özünde değişim olmaz, dilsiz hayat gerçek olmaz... (Kokteyl, 2001)
Dil, bir ulusun kültürünü anlatan, yorumlatan ve aktaran potansiyel bir güçtür. Bu anlayışla, dilimizi sevelim, çok iyi öğrenelim ve öğretelim; diğer dillerin ve kültürlerin istilâsına karşı da mutlaka koruyalım. Zira Türk dili nice güzellik ve inceliklerle dolu özelliklere sahiptir.
“Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” (Gazi Mustafa Kemal)
Türkçe’mizin yabancı sözcüklerden arıtılması, yabancı kültürlerin etkisinden ırak tutulması, özünün bozulmasının önlenmesi kaçınılmaz bir ivedi gerekliliktir. Bunu yaparken dili kuşa çevirmekten, yapaylaştırmaktan, yozlaştırmaktan ve uyumsuz karşılıklarla gülünç duruma düşürmekten kesinlikle kaçınmalıyız.
Ulusumuzun varolma ve görkemlenme aracı en başta ana dilimizdir. Etimolojik (~kökenbilimi) açıdan yabancı kelimelerin dilimize egemen olmasını önlemeli ve dili kendi doğal hâliyle kullanmayı alışkanlık hâline getirmeliyiz.
YORUMLAR
bütün diller etkileşimle gelişir ve zenginleşir. örneğin türkiyede yaşayan bütün diller (geriye ne kadar kaldıysa tabi) , türkçeye bir şeyler katmıştır ve kendileri de türkçeyle zenginleşmiştir. örnek vermek gerekirse, ben izmirliyim, bütün ailem de öyle. ve yerel dilimizde, rumcadan (bunu anadolu yunancası anlamında kullandım) pek çok sözcük vardır. buradan göçeden rumların da dillerine yerleşmiş türkçe sözcükler bulunur. bunun gibi kürtçe, ermenice, lazca, süryanice...vb.yi de sayabiliriz. bunlar asla türkçeyi kirletmez, tam tersi zenginleştirir. ancak bunun ayarını da iyi yapmak gerekir. bu diller zaten anadoluya ait olduğu için, kültürel bir yozlaşmaya işaret değildir. fakat ingilizce gibi batı dillerinin dilimize girmesi, kültür emperyalizminin sonucudur. ve evet bence bunlar dilimizi kirleten unsurlardır.
'şiir ceketli çocuk' rumuzlu Sayın Okurum;
Öncelikle ilginiz ve eleştirel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Takdir edersiniz ki bütün diller birbiriyle etkileşim içinde olup, her dilin zenginliği hem kendi özünden, hem de gelişip güçlenme sürecinde diğer dillerle ortak paydadan kaynaklanır. Bir başka deyişle, dilin zenginliği ayrı, dili yabancı kültürlerden arındırmak ve korumak ayrıdır.
Ana dili her ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin her vatandaşı resmi dil olarak Türkçe'yi kullanmak zorundadır elbet!
İçten açıklamalarınız için de sizi yürekten tebrik eder; çalışmalarınızda başarılar dilerim. Saygılarımla.
yazınız çok çelişkiyle dolu. mesala en sonda yabancı kelimeler yerine türkçesini kullanalım diyorsunuz ama ilk paragrafta da türkçenin arapça ve farsçadan çok etkilendiğini yazmışsınız.
benim anadilim değil türkçe, ama resmi dil sonuçta ve mecburen kullanıyorum. bazen fikir beyan ettiğimde anadilim olmadığından arkadaşlar sanki ben türkçenin kötülüğünü istiyormuuşum sanına kapılıyorlar.
forumda da yazdım, ne anadilim kürtçe ne de resmi dilim türkçe için, yabancı kelimelere kesilikle karşı değilim. sebebi eğer ne kadar kelime almışsak demek ki o kadar diğer toplumlarla içli dışlı olmuşuz demektir. kalkıp da bir yabancı kelimenin yerine kelli felli adamların oturup da "hadi buna bir türkçe karşılık bulalım" demeleri beyhude bir durum bence.
eğer bir kelime bir dilde ortaya çıkmışsa ve o kelimenin ait olduğu o olgu, düşünce, nesneyi sende kullanıyorsan kalkıp o kelimenin ortaya çıktığı o dilde kullanmak daha mantıklıdır. mesala " kamyon" kelimesinin yerine "özkağnı" kelimesinin kullamasının elle tutulur bir tarafı yok.
ben forumda da bu konuya değinmiştim ve en son olarak bunu yani yabancı kelimelerin yerine türkçe kelime türetme olayını bir siyasi sebebe bağlamıştım. siyasi sebep olarak da şunu iddia etmiştim. 1910 yılından beri bu topraklarda orta asya'ya ait olmayan her şey atılıyor.aslında yabancı kelimelerin türkçeleştirilmesi de ortaasya'dan gelmeyen herşeyin atılması gerektiği fikriyle uyuştuğu için, böyle bir uygulamaya gidildiği yönünde fikir beyan etmiştim.
ama forumdaki o yorumların artık yöneticilerin mi, bazı üye arkadaşlarımızın mı hoşuna gitmedi bilmiyorum, hepsi silinmiş.
bunlar benim şahsi fikrim. kimseyi bağlamaz. saygılarmla
dilimizin bozulmasından -dahası kirletilmesinden- ben de korkuyorum. bu sanırım kültürel emperyalizmin bir sonucu olarak doğuyor. fakat yazınızın girişindeki bir cümleye takıldım : "Evrensel diller tarihinde kökleri 4000 yıldan daha öncelere uzanan, güç olduğu denli güçlü, mecazlarla ve teşbihlerle bezenmiş, ağdalı ve zengin bir dil olan Türkçe’miz..." diyorsunuz. hayır türkçe bu kadar eski bir dil değildir. türklerden ilk olarak i.ö.4.yüzyıla ait çin kaynaklarında bahsedilir. yani 2500 yıl önce. diyelim ki, biraz daha eskiye dayanıyor, yine de, yaşam biçiminden kaynaklı, fazlaca gelişememiş, yazıya geçememiş bir dildi. biliyorsunuzdur, türklere ait ilk yazılı kaynak olan orhun ve yenisey yazıtları, i.s.8. yüzyıla aittir ki, bu da yunanca, latince ve çince gibi dillerle kıyaslandığında oldukça geç bir tarihtir. üstelik ne yazık ki daha uzun zaman da bir türk edebiyatından bahsedilemeyecektir. elbette bunun nedeni göçebe yaşam tarzıdır. yerleşik hayat süren toplumlar çok eski çağlarda bir yazı dili ve hatta edebiyat oluşturabilmişlerdir. ama türkler gibi göçebe pek çok avrupalı topluluklarda da durum aynıdır. eh yerleşik hayattan sonrasını zaten biliyoruz. arap ve fars dili ve kültürünün altında, çok da fazla zenginleşememiştir ne yazık ki. o mecaz ve teşbih sanatı da onlardan gelmiştir, zira arapça ve farsça bu açıdan zengin dillerdir.