BABAMIN OĞLUYUM
27 ARALIK 1995 Sait o zaman daha 15’inde ve hayatı daha tanımamış her şeyi kendi dünyasında doğan ve kendi dünyası kadar yaşayan olarak bilen biri... Sevinci sevinç, neşesi neşe ve hayata dair halen yükünü almamış ve baba sevdasında baba yolunda bir çocuk belki... ama bilinmez tabi o karanlıklardan ne aydınlıklara çıkılacağı ve yüklenemediği yükü bir hamlede sırtına yükleyeceği... köyü Adana merkez ilçelerinden birine bağlı ve ilçeye ve ile çok yakın, aslında o bir şehir mahallesi gibi... şehre yakın olmak hayata ve bazı yoklukların bolluğu anlamında değil aslında.... ezilmişlik yansısa da o çocuksu nur yüzüne elleriyle gülümseyişler arasında saklayabilmeyi başarmış çoğu kez o eksikliğini... baba çocukta bir örnek ve hayatta özenebileceği en büyük varlıktır ve Sait için de öyle olmuş ve babası gibi yaşamak ve babasının belki de yapamadıklarını yapıp, onunla büyümek istemiş ve ona birçok hayal beslemiş yıllarca o çocuksu yüreğinde... ama daha halen o var olan ve hiç kimsenin inkar edemeyeceği hakikat olan ölümü görmemiş ve ne olduğunu bilmez bir yaşta... ta ki o ürperten soğukluğu ile tamamen hissettiğinde anlamıştı erken yaşta o hakikati... ve birden bire olgunlaşmış baba gözüyle çocuk kalbinin birleşimi sonucu oluşan karakteri ile tutunmaya başlamış hayata...
hepimiz çocukken evde babamızın eve gelişini ve belki de o çocuk dünyamızı aydınlatacak bir neşe kaynağı küçücük çikolata ile sevinme hayalini tatmışızdır kuşkusuz... soğuk bir Aralık ayı akşamı merakla beklenen baba saatler geçmesine rağmen eve gelmeyince, gizlenemez olmuş korkulu yol bekleyen ürkek bakışlı gözlerin parlaklığı.... kısa bir süre önce aslında yoklamıştı ecel Sait’in babasını yemek sofrasında... önemsenmemiş ve akla gelmeyen o hakikat kapı dışına bırakılmış sessizce... ecel terk etmemiş tabi araya bir boşluk zaman bıraksa da habersizce yakalamayı başarmış yine... tüm köylü akdenizin o Aralık serinliğine bürünmüş soğuk bir kış akşamı aramaya başlamışlar eve geç kalan ve tüm köylünün sevdiği babayı... bilinmez tabi hayatın yıllarca daha da pişireceği Sait in babasını köy yolunda o canlı duran baba bakışlı gözleri ile karşı karşıya kalacağını.... Sait köy yolunda yol kenarında sessiz yatan bedenin yanında elinde belki de onları sevindirecek bir şeyler doldurarak ne hayal ve umutlarla eve doğru gelen babanın birden bire dağ ve koca çınar gibi 45 inde yıkılacağını... kim bilirdi ki o diri ve dağlar kadar dimdik bedenin bir anda yere cansız yığılacağını... hele Sait’in çocuk dünyası ne bilirdi ki, ölümü ve bilmediği bir soğukluğu babasında hissederek gecenin o karanlığında okulda ilk yardım dersinde öğrendiği o suni teneffüs ve kalp masajı ile atışları hissedilmeyen baba yüreğini çocuk kalbiyle tekrardan hayata döndürme çabalayacağını... kim bilirdi ki, ilk görüşte aklına bile gelmeden o yerde yatan kişinin babası olduğunu ve o cansız bedene bakarak sanki kendisini duyduğunu bilerek babasının duymaktan çok hoşlandığı "babacığım" kelimesini haykıracağını… ve kendi o çocuk bedenini taşıyamayan ayaklarına bilemezdi her haykırışta acı hayatın bir yük gibi yükleyeceğini... Sait, uğraşıları sonuç vermeyince artık o sessizliğin bir uyku sessizliği ve babanın bir şakası değil hayatın bir gerçeği olduğunu tam sinesine, yüreğine ve beynine unutulmayacak ve her bakışta görünebilecek bir derinlikte kazımıştı artık...
işte bu ruh hali ile olgunlaşmış bedenini çaresizlik içinde taşımaya çalışan ayakları ile tutmuştu köyün yolunu…ve haykırış ve ağıdı o kadar derinden ve o şiddetle çıkmış ki köy yolunu yarılamadın toplamıştı tüm köyü yanı başına, çare olur umuduyla belki de babasının o sessiz uykusuna... ama çare olmamış tabi olmayacakta da artık o son buluşa ve kabullenecekti o çocuk dünyasında artık o sessiz bedenin belki de baba olarak son haykırışları olduğuınu çaresizce gözü yaşlı, buyun bükük...
taşınsa da yerinden o cansız beden, yerden kaldırılamamıştı 15 inde ağırlaşan o genç beden... aradan 12 yıl geçse de halen yaşı içine dökülürcesine har akşam babasıyla yatıp babasıyla kalkmaya başlamıştı şimdi o baba ağırlığında Sait’in yüreği...
sabit durduğu yerde her kısık bakışında milyon kere tartarak bakmaya başlamıştı o gürültülü yaşamın en ufak hareketli zerresine ve milyon kere düşünmüştü şimdiki baba yüreğiyle...
Not: Bu olayı bu akşam sevgili kardeşim Sait’in ıslak gözleri altındaki titrek dudaklarından dinlediğimde dayanamayarak eve geldiğimde kaleme almaya ve o nun yüreğinde unutamadığı babasını bizde bir evlat olarak gönlümüzde ve az da olsa bu satırlarda yaşatmaya karar verdim...
Uğur KUZU 12 Mayıs 2007 saat : 01:30 Diyarbakır
YORUMLAR
Sait köy yolunda yol kenarında sessiz yatan bedenin yanında elinde belki de onları sevindirecek bir şeyler doldurarak ne hayal ve umutlarla eve doğru gelen babanın birden bire dağ ve koca çınar gibi 45 inde yıkılacağını... kim bilirdi ki o diri ve dağlar kadar dimdik bedenin bir anda yere cansız yığılacağını...
harikaydı...
duygusal, hüzün dolu satırlar...
tebriklerimle dost...
sevgiyle...