SOKAKLAR ŞARKI SÖYLER
Sabahın erken saatlerinde, birde tatil günü ise sokakların ne kadar tenhâ olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Ama sokakların tenhâ halini görenimiz çok azdır. Gecenin geç saatlerinde etraftan el-etek çekilince, çöken ıssızlığı kaç kişi fark eder ki? Sadece daldan düşen bir yaprak, tasmasız bir köpek, hızlı adımlarla yürüyen bir adam ve bir bankta elleri başında düşünceli bir dertli haricinde misafirleri yoktur sokakların. Sokaklar sessizliğin şarkısını söylemektedir.
İstisnâsız her gece benzerdir sokaklar için. Şehirlerde hapis olmuş ağaçların dışında sabit bekçileri yoktur. Hayatında hep aynı manzaralar vardır. Rüzgârın binaları yalar gibi estiği zamanlarda, yerde kalmış birkaç çöpü sürüklemesiyle çıkan ses, sallanan birkaç dal ve düşen sararmış yapraklar. Fırtınalı gecelerde bir toz anaforu ve uçuşan kağıt parçaları sokakların değişmez manzaralarıdır.
Hele yağmurlu gecelerde bir başkadır sokakların görünümü. Sanki sokak lâmbalarına yağıyordur yağmur. İplik gibi gökten süzülen yağmur damlacıkları, sokak lâmbalarından çıkan ışık huzmeleri arasında bir başka görünür. Kim bilir o anda dalgalar hangi, sahilleri büyük bir hınçla dövüyorlar, rüzgârlar hangi tepeleri siper alarak “ya Cebbar” diye esiyordur? Gece sokaklarda bir başkadır yağmur ve esen rüzgâr...
Nelere şâhit değildir ki sokaklar? Yıllardır neler görmüştür neler. Gün boyu üzerinden geçen yüz binlerce ayak darbesi ile inlemiştir çok kere. Koşuşan, konuşan, anlaşan, dövüşen insanlar görmüştür. Güneş ışıklarının ilk belirmesiyle dakika dakika artan insanlar yeni bir günü daha başladığının habercisidirler. Bir köşe başında üç- beş çocuk neşeyle oyun oynamakta, birkaç adım ötede mahallenin gençleri “çetecilik” provası yapmakta, diğer köşe başında iki kişi alım- satım pazarlığı yapmaktadır. Kimi alacaklıya halini arz ederken, kimisi de ayak üstü hasbıhal etmektedir. Az sonra geçecek olan birkaç liseli kız günün modasını bir birlerine anlatırken, daha önce geçmiş olan delikanlılar haftanın maçlarını yorumlamakla meşgullerdir belki. Bir sürü insan yürümektedir sokaklarda her gün.
Tenhâ bir yerde bir delikanlı sevdiğine sevdasını anlatırken ki bakışı, az ileride hasmına kin ile bakışı arasındaki farkı en yakından şâhididir sokaklar. Sokaklar çok şey bilir aslında. Sokaklar dilsiz şâhitledir. Acılara, neşelere, hüzünlere, kederlere, sevdalara, kinlere; kısaca insan ve insana dair ne varsa şâhittir... Bir şehrin yazılı olmayan tarihidir. Yazılı olmayan ve yaşanan tarihi... Sokaklar çok şey bilir bizim bilmediğimiz.
Günün bitimine yakın havaların kararmasıyla azalır insan sayısı. Sonra da satıcılar azalır. Yavaş yavaş bir ıssızlık çöker ya da bir hüzün. Kim bilir herkes evine gittiğinde kaç dertli kendini sokaklara atacak çaresiz. Bir bankın üzerinde iki avucunu yüzüne tutmuş vaziyette oturan bir insan gördüğünüz zaman bilin ki bir çaresizlik vardır ortada. Ya bir hastası vardır doktora gidememiş, ya da bir ihtiyacı vardır görülememiş. Sokaklar sırdaş ve haldaştır ona. Eve gitmekte azaptır, gitmemekte... Kendi haline dururken, ne yanından geçen kedinin, ne de elleri cebinde kaldırımları tekmeler gibi giden başka birinin farkındadır. Sadece sokaklar farkındadır olup bitenlerin. Sokaklar, yani şehrin yaşayan tarihi... Sokaklar çok şey bilir ve söylemez. Sokaklar dilsiz şahididir olup bitenlerin.
Yıllarca aynı şeylere şahittir. Sadece üzerinde gezenler değişir. Takvim değişir. Oyuncular değişir fakat konu aynı roller aynıdır. Gün günün yıl yılın tekrarıdır. Olanlar hep aynıdır sokaklarda.
Sadece sevdiğine mektup verenler yok olmuştur. Sokakların unuttuğu odur yalnızca. Cep telefonu denilen cihaz, yırtmıştır zarfları ve mektupları. Kekeme bir lisanla ve kuş diliyle anlatır olmuştur hislerini... İnsana ait sıcacık duygularına, metalin soğukluğu karışmıştır böylece...
Sokaklar sadece bunu kaybetmiştir yıllar sonra.
Her şehrin sokakları vardır, bir birine benzeyen...
Her şehrin sokaklarında insanlar, gezer gün boyu...
Sokaklar bir tarihtir yazılı olmayan ve yaşanan...
Sahi, sizin şehrin de sokakları var mı?
Ve sizin şehrin sokakları da anlatılan gibi mi?
YORUMLAR
Sadece sevdiğine mektup verenler yok olmuştur. Sokakların unuttuğu odur yalnızca. Cep telefonu denilen cihaz, yırtmıştır zarfları ve mektupları. Kekeme bir lisanla ve kuş diliyle anlatır olmuştur hislerini... İnsana ait sıcacık duygularına, metalin soğukluğu karışmıştır böylece...
Yazınızın özeti,
her gece yarısı sokakların yalnızlığa mahkum olması
gibidir duygularımızın metal soğukluğuna dönmesi...
Yüreğine sağlık
Arslan Tuğrul ÖZER