Aliya
Kararını verdikten sonra uygulamış kadar rahatlamıştı.Bu düşünceye iyiden iyiye alışmış,kendisinin de tanımadığı başka bir adama dönüşmüştü.Haklılığını ruhuna o kadar işlemişti ki,düşüncesinden bile ürperdiği kararını yarından tezi yok uygulayacaktı.Kaçarı yok,öldürecekti kardeşini...
Yurdundan, dönmemecesine uzaklaşacak,kendisine doğup,büyüdüğü Medun’u hatırlamayı yasaklayacaktı.Sıradan bir yer değildi Medun.Onun için Medun, bütün Karadağ’dı,ya da bütün Karadağ Medun’du.İnsanları da doğası gibi sert mizaçlıydı.Medun’dan gelin almak,gelin vermek onurdu.Adam olmaktı,sayılmaktı,var olmaktı.Düğünleri de,cenazeleri de görkemli olurdu.
Derin bir iç geçirdi.Ah! Nada...Nasıl bir devrandı bu?Adeta dev bir anaforda dönüyor,sürükleniyor,kurtulamıyordu.Nefes almakta zorlanıyordu.Kendi,kendine mırıldandı:
-Nada,evin gelini Nada...
Kırçiçekleriyle süslerdi onu,kırçiçekleri kadar güzeldi.Kalbi duracak gibi olurdu,kaçak öpüşmelerde.Aynı evi paylaşacak,mutluluklarını çoğaltacaklardı.
Ah! Nada,evin gelini Nada.Yengesi olmuştu ha!Babasına kızamıyordu ama,ağabeyi...Nasıl olurdu,bile bile...
Nada’da biliyordu.Medun’dan dönülemezdi.Ölünürdü belki,ama kaçmak,vaz geçmek...Erkekler karar vermişti.İşte o kadar!
Beynini uyuşturan düşüncelerde,gençlik hayalleri,verdiği sözler,toprak,hava,her şey çığlık çığlıktı.Çığlıklar dönüp duruyor,etlerini koparıyor,iğdiş ediyor,inanılmaz karabasanlarla peşinden ayrılmıyorlardı.
Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplamıştı.Kardeşini öldürmek,geçmişini de öldürmekti.Nada’yı da kurtarmış olacaktı bu çirkin mecburiyetten.Destanlar ülkesi Karadağ,kartallar yuvası Karadağ,sert rüzgarı,insanlarını gözeten ormanlarıyla,Karadağ’ı da öldürmüş olacaktı,ve Nada’yı da.Nada’sı da olmayacaktı artık.
Ağabeyi,bomboş gözlerle baktı,onu düşürdüğünde.Nedensiz,nasılsız,usulca bırakıverdi kendini toprağa. Dağ gibi adam celladına direnmek istememişti.Ağabeyinin yüzüne o kadar kilitlendi ki,uzaklaşamayacağını düşündü.Düşüncesinden korktu.Anası, kana boğulmuş oğlunu gördüğünde,oracığa yığılıverecek,bütün Medun lanetler yağdıracaktı.Köy,yine tek nefes olacak,kimse unutmayacaktı.
****************************************
...O bile kendisini hatırlamıyordu artık.Aramıyordu da zaten.Bütün Medun’un ayağa kalktığını biliyordu.Bütün Medun’un onu aradığını da.Yıllardır babasıyla çarpışıp duruyordu kabuslarında.Anası ona baksın,bir kez olsun baksın istiyordu.Bakmıyordu.Ter içinde uyanıyor,anası gözünün önünden gitmiyor,yakarışlarına aldırmıyor,bakmıyordu işte.
Kardeşi her şeyi düşünmüştü.Şaşkınlığını hissettirmemişti bile.Buna çok içerliyor, çözemeyeceği anlamlar yüklüyordu.Bir Medun’ du kardeşi,öyle karşılamıştı celladını.Ya o, o neydi?Nasıl susturacaktı içindeki sesleri?Yıllar geçiyor,Medun onu bulamıyordu.Belki de unutmuşlardı onun aklından çıkmayanı...
Burası Karadağ’ı hatırlatıyordu ona.Ya da her yer Karadağ’dı,Karadağ’a dönüşüyordu.Aliya! dedi,kendi kendine.Aliya,Aliya,Aliya...İsmi, kulaklarında yankıladı.Muhammedan olmuşmuydu gerçekten? Tanrı, kızmışmıydı Aliya’ya?
Kızmamıştır,diye kendini avuttu.Aliya’nın ne suçu vardı ki sonra?Kardeşini öldüren gavurdu,Aliya’ysa müslüman.Başka bir adamdı.Tanrı da biliyordu bunu.Bu kadar yıldan sonra.Evet,evet başka bir adamdı Aliya...
***************************************
...Beklediği geleceğinden korktuğu gün gelmişti.Hiç ummadığı bir anda üstelik.En küçük kardeşi çıkıvermişti karşısına.Üstüne titrediği günleri,onu ne çok sevdiğini hatırladı.Sarılamadı,dokunamadı.Mirko! diyebildi nasılsa.Kendi kendisini,öldürdüğü kardeşi kadar metanetli karşılayamadı.Dili tutulmuştu sanki.Bir şeyler söylemek istiyor,sözcükler boğazında düğümleniyordu.Buyur etmiş miydi, hatırlamıyordu. Bir şey hissetirmemeye çalışarak bütün evi bir yerlere gönderdi.
-Babam,seni affetti,hepiniz gelebilirsiniz,dedi.Ne diyeceğini bilemiyor,Mirko’ysa buyurgan olmayan,sevecen bir sesle konuşuyor,konuşuyordu.Kardeşine baktı.Kafasını kaldırmışmıydı,gerçekten onu görüyormuydu,bilmiyordu.
Demek,vazgeçmemişlerdi.Kardeşi onu bulmuştu işte.Medun onu bulmuştu,bütün Karadağ onunla birlikte odanın içindeydi.Burayı unut,unut git! diyemedi kardeşine.Mümkünsüzdü bu.Geç saatlere kadar kıvrandı,durdu.Annesi,babası,çocuklar,Nada...Mirko’nun gitmesi de,kalması da ölümdü.Niye geldiğini de biliyordu,gitmeyeceğini de.Ah! Mirko.Kıyamamıştı işte.Oysa Aliya,öldürdüğü ağabeyi gibi kendisini toprağa bırakmaya hazırdı.İnatçıydı kardeşi.Kocamandı,devdi,Medun’du,Karadağ’dı.
Sabah,gözüne hiç bu kadar korkunç gelmemişti.Dağlar bu kadar çirkin ve pervasız görünmemişti.Soğumuş cesedin başında,öylece kalakalan bu kez Aliya’ydı...
****************************************
Aliya,adeta vıcık vıcık bir bataklıkta debeleniyordu.Çocukları,Mirko’yu hatırlamayacaktı bile.Oğulları,kızları,gelinleri,torunları...Torunlarının torunları bu lanet cinayeti taşıyacaklardı.Sebebini bilmeyecekleri ağırlıkla,kuşaktan kuşağa savrulacaklardı.
İhtiyarlamıştı.O kadar değişmişti ki,kendisini tanımakta zorlanıyordu.Babasından daha gaddar olmuştu.Dinlemiyordu,duymak da istemiyordu.Sonunda kan her yere sıçrayacak,onu ve ailesini de boğacaktı.Bu düşünce,beynini kemiriyor,yiyip bitiriyordu.
Çocuklarının kanlı cesetlerini görüyordu düşlerinde.Bir gün Meho’yu,bir başkasında Amir’i,Sinan’ı yakalıyordu tanımadıkları katiller.Sancak,eskisi kadar tekin görünmüyordu gözüne.Herkez Aliya’ydı sanki.Habil’ler,Kabil’ler dönüp duruyordu etrafında.Çoğalıyorlardı.Hayatı koparmak kolay değildi.Dişe dişti her şey.
Sonra,ilk Meho koptu yanıbaşından.Sessizce izledi,içine akıttı hüznünü.Terketmesi öldürülmesinden yeğdi.Dağılıyordu çocukları.Aliya,ne yapıp edip ilişkisini sürdürüyor,farkettirmeden birbirlerinden uzak olmalarını sağlamaya çalışıyordu.Birinin hayvanlarını çoğaltıyorsa,diğerinin toprak almasını kolaylıyordu.
Aliya,çok şey sığdırmıştı ömrüne.Yeterince yaşamıştı.Öldüğünde geniş bir aile bırakmıştı.Asır içinde çocuklarının torunları yeni isimlerle,yenilenmiş sülalelerle doluşmaya başladılar,bütün Sancak’a.
Balkanlar, karışıyor toplanıyor,süresiz bir altüst oluş içinde devran değişip duruyordu.Sancak duruluyor,Bosna kaynamaya başlıyordu.Hiç durmayan bir göç kervanı,adeta balkanları harmanlıyordu.
Aliya,geçen üç asırda unutuldu.Medun ve ardılları her yere ulaştı.Bosna’ya,Makedonya’ya,Türkiye’ye...