- 817 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SESSİZ DAMLALAR
Dökte yapraklarını güllerin
kanasın.
Ve dilerim,
dikenleri batsın !
Yüreğimizde
biriktirdiğimiz tüm acıların.
O gün ekmek alacak paraları dahi yoktu. Yeni evli bu çift, uzunca bir süredir bu sıkıntıyı yaşamaktaydılar.
Genç kadın, o gün eve yiyecek alabilmek için eşinin kendisine hediye ettiği yüzüğünü sattı. Bu durum kendisini yeterince üzmüştü ama yine de eşine bu durumu belli etmemeye ve eşini üzmemeye büyük özen gösteriyordu. Ne de olsa eşine evliliklerinin her anında; “iyi ve kötü günde” diyerek söz vermemiş miydi? Büyüyen bir çocuk gibi, her sevgi, zor da olsa emeğin gayretiyle büyümeyecek miydi? Elbette ki büyüyecekti. Ama bir sevgiye emek vermek insanın canını ne kadar çok acıtıyordu… Istırabın olgunluğa çıkan yol olduğunu öğrenmek bu kadar zor muydu?
Genç kadın eve döndü. Aldığı yiyecekleri mutfağa götürdü. Genç adam, eşi eve döndüğünde ders çalışmaktaydı. Eşinin yüzüğünün satıldığını fark etmekte gecikmedi. Ama nedenini de sormadı. Çünkü neden satıldığını biliyordu. Kendisi ders çalışıyordu çünkü yarın başka bir şehirde gireceği sınavda başarılı olursa iyi bir iş sahibi olacaktı. O yüzden genç adam çok çalışıyordu. Satılan bu yüzük, her ikisinin de belirlediği bir amaca hizmet edecekti. Umut etmek ne kadar güzeldi…
O gün akşam, genç kadın her zaman yaptığı gibi yere serdiği örtünün üzerinde yüzüğünü satarak aldığı ekmek ve yiyeceklerden bir sofra kurdu. Sofraya beraberce oturdular. Akşam yemeklerini sevdiklerinden uzakta, bu gurbet diyarda yemeğe çoktandır alışmışlardı. Sevinçlerin olduğu kadar üzüntülerinde uzakta yaşanması bazen çok ağır geliyordu insana…
Akşam yemeği yenilirken genç adam, bunca zorluğa rağmen bitmek tükenmek bilmeyen dertlerden ve sıkıntılardan artık çok bunaldığını fark etti. Öyle ki, bu sıkıntıların şimdi bu yemek sofrasında kendisine daha bir ağır geldiğini düşündü ister istemez…
Genç adam, yemek sofrasında eşine üzüldüğünü belli etmemek için yüzünü yere indirdi. Yüzünü yerden kaldırsa, eşi, onun üzüldüğünü fark edecek ve o da üzülecekti. O yüzden genç adam, yüzü yere dönük, elinde tuttuğu ekmeği bırakmadan üzüntüsünü belli etmemeye çalışıyordu. Ne var ki, üzüntüsünü belli etmemek için yüzünü yukarı kaldırmadığı her saniye daha fazla kendisini sıkıştıran ve adeta nefesini boğazına düğümleyen sıkıntı içinde büyümeye başladı…
Bu zor anın nihayetinde genç adam, elinde tuttuğu ekmeği bırakmadan, yüzünü eşine doğru kaldırdı. Konuşmadı, konuşamadı. Sadece eşinin gözlerinin içine baktı… O an, her ikisi de birbirlerinin gözlerinden kendilerini alamıyorlardı artık. O an, kelimeler bitmiş, konuşacak şey kalmamıştı adeta… Birden! Bu iki genç ruhun gözlerinden anlaşmış gibi, aynı anda, aynı saniye sessiz damlalar düşmeye başladı… Birbirlerinin gözlerine bakıyor, en ufak bir hareket dahi göstermeden sessizce ağlıyorlardı… Düşen bu sessiz damlalar, her ikisinin gözlerinden değil, yüreklerinden düşen ateş parçalarıydı sanki... Ve ağlayan onların gözleri değil, yürekleriydi adeta…
Yürekleri aynı acıya kanayan bu evli çift, bu anı ömürleri boyunca unutmayacak ve sevgiye verilen bir emeğin en kıymetli hatırası olarak bir ömür saklayacaktı…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.