- 598 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Atatürkçülük
Tek kelimeyle çalışkanlık ve yanlızlık demektir o bir yıǧın kafası hem cüppeli sarıklı, hemde ruhlarına kadar ihanete bürünmüş gürüh ruhlara meydan okumanın samimi ifadesidir. Kişiliǧinde topladıǧı 600 yıllık gericiliǧe karşı sırf dehasıyla deǧil uzun vadeli stratejik düşünce ve fikirleriyle karanlıǧa sıkılan bir kurşundur. O salt ümmetçilik fikrinden syrılarak bütünleştirdiǧi karakteriyle ulema gericiliǧine indirilen bir darbe, aldıǧı eǧtim ve her dakikasını çalışarak ve düşünerek geçiren, hiç bir zaman umutsuzluǧa kapılmayan felsefedir Türk halkı için. En umutsuz günler de tepeden doǧan güneştir Türkiye’nin temellerini atan. O kişisel hırslarından arınmış, bütün yaşamını Türk Halkı’na armaǧan etmiş en büyük insandır. O sırf bir deha deǧildir, dehalıǧı yorulmak bilmez çalışkanlıǧı, okuyarak ve düşünerek geçirdiǧi ve çoǧunlkla etrafını saran o gerici yobazları, takkiyecileri, din sömürücülerini, çıkarcıları etrafından atmak için çalışan ve bu sayede başarılarla dolu bir ömre imza atan ilk insandır Cumhuriyet Tarihi’nde. Altı Okun” toplamıdır Cumhuriyet Tarihi için. Bu “Altı Ok”ta Sevr Antlaşmasıyla tarihe gömülen satılmış (özellikle 1854 yılından sonra) Osmanlı İmparatorluǧu’nun küllerinde alevlenen bu günkü Türkiye toprakları üzerinde yaşayan halkların bütünlesmesinden doǧan ilericiliktir. Bu havzada bünyesine topladıǧı yaşlısı, genci, kadını ve çocuǧuyla kazanılmış bir memleketin yeni adıdır.
Zaten Pasarofça Antlaşması’yla çöküş dönemine girmiş olan „talancı Osmanlı“ Fransız Devrimi‘yle ulusal hareketlerin gelişmesiyle her tarafta yenilgi üstüne yenilgiye uǧrayarak ganimet gelirlerinden mahrum kaldıǧı için ve her yönüyle toplumu gelişen çaǧa uyumda geri bırakan şeyhülislam, ulema ve yeniçeri üçgenindeki danışıklı dövüşünde kendini bile kurtaramayarak Batılı egemenlerin kuklası olmaktan 1923 yılına kadar kurtulamamıştır. Batı yaptıǧı güçlü atılımlarla kendi toplumsal yeniliklerini yaratan bir aydınlanma dönemini yaratarak ve de kendi toplumu da aydınlatarak, toplumsal dönüşümlere katkıda bulunmuştr. Aydınlanma döneminin hemen ardından da sanayi devrimi atılımını başararak bu günkü sömürgeci konumunun temellerini atmıştır. Bizi kapitülasyonlarla hegemonyası altına alan Batı denizlerden ve karadan bütün dünya gibi dünyanının önemli bir stratejik konumuna sahip olan Anadoluya hakim olma gayretlerini bazen açık bir biçimde bazen de Caltrop saldırganlıǧıyla su yüzüne çıkarmıştır.
Ve biz de o gerici ve ulemacı tarihçiler; öve öve bitiremedikleri Osmanlı döküntüsünü Atatürk’ün sayesinde Cumhuriyetin kurulmasıyla kendilerine bir pay çıkarmaǧa kalkışmışlardır. Her tarafı döküntü ve yamalı minder gibi olan Osmanlı Türk Halkına hiç bir olumlu miras bırakmadıǧı gibi onu „ itilaf devletlerine“ satmıştır haince… Ve bu yükü de dünya tarihine adını altın harflerle yazdıran G. M. Kemal Atatürk olarak yazdırmayı başaran G. M. Kemal Atatürk tarafından verilen bir armaǧandır Türk Halkı‘na. Böylelikle kendini de Ortadoǧu’nun mazlum halkları için bir kurtuluş yolu olarak çizebilecek bir kapasiteyi yaratmıştır. O’nun baǧımsılık şiarı sadece Türkiye için deǧil Çin ve Hindistan, İran, Irak, Afganistan, Pakistan ve Arapların Baas Partisi’nin de ilerici ulusal yönlerini harekete geçirmek için bir güvence kaynaǧı olmuştur. Eǧer bu gün yukarıda saydıǧım halklarda kolonist devletlerin ipoteki altında yaşıyorlarsa, bunun suçu kendi ilerici mille deǧerlerini yaratamamanın fakirliǧini yaşamaktadırlar. Bu devletler ve bugünkü Türkiye 1920’lerin milli devrimci özelliklerine ihanetlerinin bedellerini yaşamaktadırlar. Bu ihanet, bu ülkelerde ulema kılıklı şalvarlıların amerikancı fistan giyen sürülerinin kabineleriyle yönetilerek kendi halklarına da ihanet etmektedirler. Bütün darbeler „Pentagon“ ölüm evinde karara baǧlandıktan sonra başka ülkelerde pratiǧe dönüştürülmektedir.
17. Yüzyılda bugünkü Batı’da gerici kilise yapısını pozitif bilimlere doǧru aǧır ve emin adımlarla atarken bizim dedelerimiz de durum tam aksi bir yöne doǧru gitmeǧe başlamıştır. Kanuni zamanında da belirli bir gelişme gösteren medrese, bu sultanın ölümüyle yönünü karanlıǧa doǧru dönerek güneşe balçık sıvarcasına hem bilim fikri üretemeyen, hemde rasyonal (akılcı) bir eǧitim veremeyen şeriat ocaklarına çevrilip, hemde eski bilim üretme merkezi olan ulema bilimsel disiplin ve karakterinden uzaklaşarak sistemi çökerterek yoluna devam etmiştir. Buna Osmanlı Tarihi’nden Göriceli Koçi Bey’in 17. Yüzyılda IV. Murat’a verdiǧi ve o zaman ki bilimsel gelişmenin acı gerçeǧini anlatan bir rapor en güzel örneklerden sadece birisidir. Bu süreden sonra medreseler için teokratik rejim bir inanç olarak deǧilde, en güncel anlamıyla bir sömürü, rüşvet ve hakimiyet davasına dönüşerek bir arpa boyu bile yol alamamıştır bilim Osmanlı’da. Hatta 19. Yüzyılda bizim o zamanki aydınlarımız; „Ne olur yüce Allah bize de bir Luther gönderse“ diyerek „Tanzimat Reformları’yla“ da Osmanlı Devleti’ni kurtaramamışlardır. Sivil eǧitim görmeyen büyük halk kitleleri, ulema sınıfının egemenliǧi altına girerek kişiliksiz, düşünmeyen, kendine yabancı yıǧınlar, insan yaratıcılıǧını gözardı ederek kendi egemenliǧinden başka bir şey deǧildi medreseler. Bir aydın, demokrat, mualif düşünen bir kimse, o takımdan eǧer bir damaga yediyse pilleri bitti demekti. Modasına göre medreseden olmayanlar için; zındık, mason, putperest, inançsız, frenkci (batıcı), komünist ve kafir gibi uydurma sıfatlarla toplum dışına itilerek idareciler tarafından da korunmazlardı. Aydınlar adeta medrese cahillerine dalkavukluk etmek, ya da en azından göze batmamak için bütün yolları ve hokkabazlıkları denemek zorundalardı yaşamak için. „Bir gericilik olayı sırasında, Atatürk köşke döndüǧü zaman yaverlik dairesine girer. Sonradan DP „büyük“leri arasına geçen eski bir dalkavuǧu da orada idi. Atatürk’ün canını sıkkın görünce:
- Üzülmeyin Paşam! Siz öyle sevilmişsinizdir ki, hangi köylünün göǧsü yarılsa, yüreǧinin
üstünde M. Kemal yazılıdır; demesi üzerine, Atatürk:
- Bilirim onu… Ama ben iki saat ötedeki hocanın, o cahil köylü göǧsünü yarıp Mustafa Kemal
ismini silerek dilediǧi adı yazdıracaǧını da bilirim, cevabını verir“. (Alıntı: Falih Rıfkı
Hatay: Atatürkçülük Nedir?; S. 150 – 151)
Görüldüǧü gibi ulema zihniyeti bir insanın hücrelerine kadar girerek dokularını tahrip ederse böyle vahim sonuçlara gidiliyor. Böyle ulema kafalı kravatlılar bugün de Kemalizim ve Cumhuriyet düşmanlıǧı yaparak Cumhuriyetimizin bütün kurumlarına girerek kene gibi kemirmektedirler. Kemalizim demek cehalete hiç bir güveni olmayan aydınlanmacı bir realist, reformcu yeni bir dünya görüşüdür… Reformlar ve laiklik ilkesi Cumhuriyetin toplumun her alanına girerek işlerlik kazandırmak demekti de aynı zamanda. Kiblesi bilim olan Atatürk İslam Dini’ni kitlelere bilimle anlatmak için Cumhuriyet’in kuruluş yıllarda kamu yararı için masrafları bizzat kendisi karşılayarak Müslümanların Kutsal Kitabı Kuran-ı Meclis kararı ile Elmalılı Hamdi Yazara’a dokuz ciltlik Türkçe meal tefsirini yaptırarak bütün Türkiye’ye daǧıtması başlı başına cehalete kalkan bir yumruktur. Diyanet İşleri Başkanlıǧı’ni kurması ise ulema kafasına ve sarıǧına girmeyen dinin insanın günlük yaşamıyla uyuşmazlıǧa düşürülmeden sadece din olarak yaşanması gereken maneviyata yönelik yönelik bir yol olmuştu. Maalesef bugün bu kurum kamu maliyesinden alınan vergilerle gerici iktidarların oy ve iş deposu haline getirilmiş bir kurumdan başka bir şey deǧildir. Ve bu kurum bilim üretmeyen bir merkez konumundadır bugün. Hatta o merkezi idare edenler sanırım bunu herkesden daha iyi bildikleri için toplumu kontrol ederek kendi isteklerini hayata geciren yöneticilerin demokrasi düşmanlıǧıyla boy ölçüşür hale gelmişlerdir. Onlar Osmanlı Hanefi – Maturidi akaidini göklere çıkarıp, medreselerde ise tamamen bilimselliǧe ters düşen bir çizgiyi savunan Eşariliǧin okutulmasını sorguya çekme cesaretini bulamazlar kendilerinde, çünkü kafaları kalıplaşmış bilgilerle doludurlar. Bu akımın Allah’ın verdiǧi aklı „heva ve heves“ olarak algılayıp, eskinin körü körüne taklidini savunduǧu gerçeǧini irdeleme cesareti bulamazlar kendilerinde. İnsana bir milimetre bile özgür düşünme alanı vermeyen Eşarilik akımının yaratıcılıǧı yok ederek, kaderciliǧin nasıl sorumsuz ve ahlaksız, riyakar, çıkarcı, maddeci bir toplum yarattıǧını görmezler kendilerinde Atatürk karşıtları… Başkalarını yargılama, kimin nasıl ve neden cennete gidip gidemeyeceǧine karar verme cüretkarlıǧını kendilerinde bulmak için toplumu „Allah ile Aldatanlar“ yıǧınlarını asla sorgulamazlar. Bu sorgulayıcılıǧı kendilerinde bulduklarını sananlar sadece bir insanın dini hayatını deǧil, hayatımızın her alanına riyakarlık ve şekilcilik zehirini serperek çare bulunmayan bir kanser hastalıǧıyla toplumu hasta ettiklerini bilmezler. Allah’ın hükümlerinin sebep ve amaçlara baǧlı olduǧunu reddederek, dünyevi egemenliǧi keyfi şekilde icra eden despotlar üreterek aynen bugün gelişen gerici Kürt – Milliyetçiliǧi’nde olduǧu gibi Atatürk’ü Hitler ve Mussollini benzeri diktatörlerle aynı kefeye koyarak kendi faşizan duygularıyla ne kadar insanlık düşmanı olduklarını belirtmekten çekinmezler. O’nun ne kadar demokrasi ve özgürlük aşikarı olduǧu ise artık tozlu raflardaki sararan kitapların sayfalarında yazılı belgelerle kanıtlı olduǧunu düşünmek bile istemezler. Böyle mezhepçiliklerin kişiyi ve toplumu ekonomik baǧımlı ve mülksüz, politikada hükümsüz dinen de iradesiz kıldıǧını göz ardı ederek hayali bir dünyada yaşadıkları gerçegini göremezler. Ve hepisinden de daha önemlisi dinimizin köklü bir reforumla inşaa edilerek demokrasi çerçevesinde bile topluma mülk, hüküm ve iradesinin geri verilemeyeceǧini, aksi olursa da bunun yeni toplumsal problemler yaratacaǧını umursamazlar.
Günümüzde Kemalistlere düşen asıl ödev ise onu kuramsallıktan arındırarak bir uygulama yöntemi bularak metodsal incelemek ve deǧerlendirmek gerekir. Bu prensipler halinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasas’ında da yer alan ilkelerin mutlak bütünüdür. Feodalizmi bile yaşayamayan, sanayileşmesini bu gün bile gerçekleştirmeyen bir ülkeye modern bir hizmet sunan; cumhuriyetçilik, devletçilik, halkçılık, milliyetçilik, laiklik ve devrimcilik’tir bu Türkiye’nin olmazsa olmazı olan. Bu prensipler Atatürk Türk Halkı için ve Türkiye’nin olması gereken yerde olması için zorunlu görüyordu. Bu hedef şuydu: siyasî, sosyal, iktisadî ve kültürel yönlerden, ulusal ve tam bağımsız bir devlet olarak çağdaş uygarlıkla birlikte kalkınma. Bu hedef, daha sonra, dünyadaki bütün esir ulusların verdiği kurtuluş savaşlarına örnek olacaktı. Atatürk ilkelerine göre Türkiye Devleti’nin yönetim şekli cumhuriyet’tir ve yönetimde halkın egemenliği esastır: egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur.
Bu aynı zaman da ihanetçi Arap kültürüne de bir nokta koymanın başlangıcının evresidir. Öyleki Birinci Dünya Savaşı’nda yıllarca yönetimi altında yaşayarak kendi kültürünü koruma kaderine sahip olan Araplar bu savaşta inanılmaz bir sahtekarlıkla İngliz, Fransız ve İtalyanlar’la işbirliǧine girerek Osmanlı’ya en büyük darbeyi/hançeri saplamışlardır. Bunu tarihte belgeleyen o kadar çok kaynak vardır ki bu başlıbaşına bir doktora tezinin konusunu bile aşarak yüzlerce kitap olarak kütüphanelere ve okuyuculara kazandırılabilir. Hele son 30 yılda Türkiyeyi yönetenler O yüce insana haince saldırarak „Atatürk Devrimleri Türk Halkına travmalar yaşatmış“ diyen ve bu gün O’nun kurduǧu TBMM’den hemi özel işlerini yürüterek, hem rüşvet yiyerek, hemde din bezirganlıǧı yaparak maaş almaktadır utanmadan. Kendilerini, şeyh, seyid, mürid gibi binlerce isimle isimlendirerek soygun ve talanlarına devam etmektedirler bu vatan hainleri. Kendilerinden olmayanları ise iftira, karalama, yalan ve saldırılarla yok etmek için ise her türlü sahtekarlıǧa başvurmaktadırlar. Ama ne yaparsanız yapın, elli deǧil yüzyılda geçse O sevenleri tarafından savunulacak gücü kendi yaratıcılıǧından doǧurarak bize ışık olmaǧa devam edecektir.
Saygılar, hasan hüseyin arslan, 30/31.01.2009, Frankfurt am Main, evde 01:20‘de
YORUMLAR
BİN SELAM BIRAKTIM SAYFANIZA .........
ATAM İşte Hayalimdeki Vatan...
Sana kurban olduğumun Türkiye’si
Hasadında şehitlerimizin son nefesi
Meyvesinde, gazilerimizin kahramanlık güftesi
Türkiye’m, Yüce Atatürk’ün bize hediyesi
Sana kurban olduğumun, Türkiye’si
Toprağın için şehit oldu. Evlatlarımızın dedesi
Hatce ninenin, hiç bitmedi mertlik çilesi
Sensin bebelerimize, Yüce Atatürk’ün hediyesi
Sana kurban olduğumun Türkiye’si
Köylüsü, Şehirlisi...var, binlerce efendisi
Hiç üzülme Atam...
O yiğit askerin, yeter bize ayak sesi.
Atam kutsal emanetinin, bozuldu efsanesi
Az ocaklar sönmedi, terörle...
Birde hırsızlar, birde yolsuzlar, soysuzlar...
Nedir bu milletin çekisi...
Ah! ... Atam
Yoksun duymuyorsun, yoksun bilmiyorsun
Yoksun görmüyorsun....
İnanıyorum ki, hissediyorsun
İnanıyorum ki, kahroluyorsun.
Atam...Fukaranın, yetimin...
Birde bizim gibi, alın teri dökenin
O minicik lokması bile
Doyumsuz elinde hayalcilerin.
Hırsızın, yolsuzun, soysuzun elinde...
Ah! ... Atam, geçit vermezdin
Ne haksıza, ne arsıza
Geçit vermezdin Atam...
Vatanda hırsıza.
Keşke,olsaydı senin gibi biri
Olsaydı da, taç yapsaydık başımıza
Ne mümkün sanki yazılmış bu alnımıza
Ah!... Atam çekmediğin eziyet
Göstermediğin gayret kaldı mı ki ?
Ha gayret dedin de,başardın
Vatan için Hürriyet
Vatandaş için Cumhuriyet
Ulusum biraz daha sabret
Sesin kulaklarımda Atam
Ben yüreği kan ağlayanım
Ben bu gidişata, yananım
Atamın kutsal emanetine
Sahip çıkamayanım.
Sana kurban olduğumun Türkiye’si
Gel gör ki, ne hale geldi siyasetçisi...
Sözüm meclisten dışarı...
Milletin değil...
Milleti yiyenlerin temsilcisi.
Derdimi dökmeye geldim
Nefesini solumaya
Seni duymaya geldim
Başucundayım ATAM
İhtiyacım var sana...
Bilsen ne hale geldi bu Vatan.
Ülkemin yürekli, cesur insanı
Sana sesleniyorum...
Atamın başucundan...
Yüce Atamın Türkiye’sine sahip çıksın
Her kim ki bu güvene hazırlanan.
Yürü yüreklim, yürü mertim...
Yürü bükülmez... bileklim
Bir adım, bin adım binlerce adım
Geliyoruz arkandan.
Ah! ... ATAM
İşte hayalimdeki VATAN.
yazınız çok çok abartılı. bugün kendine " atatürkçü" diyen herkesin gösterdiği yerde ya ceset çıkıyor ya da bomba. atatürkçülüğün ölçütü acaba gömülen ceset ve bomba sayısıyla doğru orantılı mı?
osmanlıda işte mederesliler kendilelerinden olmayanlara gerici falan diyorlarmış diyorsunuz. bugünlerde de kendilerine atatürkçü diyenler kendilerinden olmayanlara öyle diyor.
hiç mi osmanlının T.C kattığı bir şey yok. araştırın bakayım. tanzimat ve ıslahat hareketlerin Türk siyasal düşüncesindeki yeri ve önemini.
halk ne Atatürk için ne de Türk milleti için cepheye gitti. o halk osmanlı ve islam dini için cepheye gitti. hatırlatırım.
ATATÜRKÇÜ MÜYÜZ
ATATÜRK
hava alanına geldim.
ATATÜRK taksilerine bindim
ATATÜRK kavşağında
ATATÜRk ormanın yanında
ATATÜRK caddesine
ordan GAZİ bulvarına
ATATÜRk mahallesi
MUSTAFA KEMAL mahallesi karşısında
öbür tarafı GAZİ mahallesi
MUSTAFA KEMAL caddesini geçmek gerek
ATATÜRK üniversitesi orda
tam
ATATÜRK meydanında
ATATÜRK kültür merkezi
GAZİ sineması
ATATÜRK ordu evi
ATATÜRK kız lisesi
ATATÜRK erkek lisesi
ATATÜRK ilk öğretmen okulu
ATATÜRK spor salonu
onun yanı
ATATÜRK çocuk yurdu
biraz yoruldum
ATATÜRK parkına oturdum
ATATÜRK çeşmesinden su içtim.
ATATÜRK köprüsü
ATATÜRK üst geçidi
ATATÜRK alt geçidi
ATATÜRK tuneli
ATATÜRK iskelesinden
ATATÜRK vapuruyla
karşıya
ATATÜRK iskelesine geçtim
ATATÜRK çarsında alışveriş yaptım
MÜSTAFA KEMAL meydanına giderken
ATATÜRK sokağında
ATATÜRK apartmanı
karşısında GAZİ apartmanı
MUSTAFA KEMAL aparmanı köşe başında
ve
bunlar her şehirde
ATATÜRK her yerde
fikirleri nerde??????
siz kimi kandırıyor sunuz
pay çıkarsa
Fevzi Kök
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir söylemi yalnız günümüz Kemalistlerine pek uymuyor..
Onlara göre egemenlik elitist, silahlı silahsız bürokratik gücü elinde tutan bir zümrenindir, ve egemenliği kullanması gereken halk, bidon kafalı ve göbeğini kaşıyan adamdır.Onun yerine elitlerin karar alması gereklidir.
Kemalizmi ve Atatürkçülüğü bu noktaya indirgeyenlerin, Atatürke ihanetlerinden bahsedilebilir ancak.
Çetecilerin, suçtan kurtulmak ve kendilerini aklamak için başvurdukları "Ama ben Atatürkçüyüm," söyşemlerinde de kendini gösterir bu vesayetçi yaklaşım.
yazının başından sonuna kadar Türkün geçmiş tarihini temsil eden Osmanlıya ağır hakaretler var bu yazıda.
Şiddetli bir Osmanlı inkarı ve Türkiyenin Osmanlı geçmişinden utanma emareleri seziliyor. zaten bu anlayış da sergilenmekten kaçınılmamış.
Efendiler, Atatürkü de yetiştiren Osmanlıydı??
Başka coğrafyalardan gönderilmediği gibi, başkalarının yetiştirmesi olarak da Osmanlı ordusunda görev yapmıyordu.
Çanakkale savaşlarında Osmanlı subayı olarak savaşan da oydu..
600 yıllık Osmanlı tarihinin bütününü karalamaya yeltenen maksatlı Türk ve Osmanlı düşmanlığının temelinde ne yatmaktadır incelenmeye muhtaçtır.
Harika güzel bir yazı hazırlamışsınız. Elinize ve yüreğinize sağlık. eğer biz Mustafa kemali anlasaydık bugün bu hallere düşmezdik.
Ümmetçilik desen var, Takiyeçilik desen var, Şeriat isteriz desen var,yani acıkcası dostum. islam adı altında, islamı yozlaştırarak, her türlü baskı ve zülmü uygulayan, çevresine gülüçükler dağıtıp kendinden olmayanlarada korku salan bir yönetim var.
Açıkcası Atatürkün eserlerine ve yarattığı her şeye karşı bir grup var.
Ama bizler Atatürkcü gençlik olarak onun açtığı yoldan yürümeye devam edeceğiz, kanımız aksada ve bu yolda ölsekde.