Safiye’ye mektuplar -26/ İşte en sonunda DELİRDİM.
.
Gömleğimi getirin. DELİRDİM.
Deliliğin sınırını çoktan aşmış olan et ve kemikten ibaret şuursuz bedenler ve bir ayağı deliliğin sınırından içeri kaçmış olan imgelerle dolu bir dünyaya çekilen ben. Tek ayağı içeriye kaçan ben değilim sadece burada.
Sabah vizitinde odama giren doktor, işe önce dinlediğim müziğin sesini kapatmakla başladı.
-Pervaneler. Babı Esrar dedim
-İyi ya esrarları açığa çıkarmak niyetindeyiz. Bunu müzikle değil konuşarak çözeceğiz.
-Hadi çözün bakalım karmaşıklığımı dedim
Sanki ilk gördüğü kaçık benmişim gibi şaşkın şaşkın yüzüme baktı.
Yaklaşık yarım saat sohbet ettik. Benim gibi doludizgin bir hayat yaşayan kişinin anlatacakları 30 dakikaya sığmazdı. Sığdıramadık.
-Öğleden sonra tekrar geleceğim. Şimdi dinlen biraz, deyip çıktı.
Bir an düşündüm ardından " acaba ne kadar sağlıklı bir ruha sahip? Onunda saplantıları, krizleri, acıları, karmaşıklıkları, yaraları ve yaraladıkları var mı benim gibi, biz deliler gibi. Belki o da bütün gün biz manyaklarla uğraşmanın verdiği tecrübe ile çıldırmanın eşiğindedir. Ya da bizlere imrenerek bakıyordur".Nereden bileyim!
Niye mi deli diyorum kendime? Ne diyeyim sizce? Sağlıklı düşünüp karar verme yeteneğini kaybetti beynim. Siz kaç kere travma yaşadınız? Benimkilerin sayısı belli değil. Her gün her gece. Deli olmak hoşuma gidiyor, sanırım. Bunca yıl yaşadığım ben; kütükte başka, kafa kâğıdında başka, her köşede, her sokakta başka olan ben, hükümsüz fahişe, deliliği kimlik edindi kendine ve hiç ummadığı bir mekânda rastladı, yeni kendine. İlk defa üzerimde sırıtmadı bu isim ve ilk defa bu kadar benimsedi bu deli kadın kimliğini.
Kahvaltı çok erken veriliyor burada. Ama benim en büyük keyfim kahva(e)ltından önce kahve ve sıgaradır. Bahçeye çıktım hemşirenin refakatinde. Sempatik biri ama pek konuşkan değil. Zaten benim de konuşmaya halim yok.
-nasılsın dün geceden beri?
-iyi. Neden ki? Sürekli uyuyorum.
-dün gece biraz kötüydün. Onun için sordum.
-ne içtiğimi bilmiyorum ama verdiğiniz şekerler beni bu dünyadan koparıyor. En büyük hayalim günlerce uyumaktı. Uyanıklığın her saniyesi düşünmeye programlanmış olmak yorucu.
-evet.
Evet dedi. Kim bilir belki o da çözülmek istiyordu ve bu şekerlerin tadına bakıyordu.
Dün gece yatağıma uzandım. Pencereye uzak bir yatak. Ama gökyüzünü görebiliyorum biraz doğrulunca. Bu şehirde yıldızlar utangaç. Çıt yok koridorlarda. Arasıra çığlıklar ağlama sesleri duyuyorum. Bir iki dakika içinde yine aynı sessizlik hâkim oluyor. Sonra benim çığlıklarım karıştı ve anımsayamadığım bir anda koptum bu dünyadan.
Hemşire;
-sen yalnız gezebilirsin. Birazdan gelip alacağım seni.
-peki.
Yürürken şuursuzlar arasında bir kenara geçip oturdum. Etrafı izlerken benim yaşlarımda bir kadın geldi yanıma. Pat diye oturdu, farkında bile olmadığı en kaba haliyle.
-naber?
-iyi!
-adın ne?
-...... Senin?
-Rita
-gerçek ismin mi?
-tabiiki. Sadece bir ismim var. Senin bir kaç sanırım
-evet.
-kim kapattı seni bu tımarhaneye?
-kendim.
-gerçekten delisin. Niye peki?
-deliriyorum sandım. Panikle buraya attım kendimi.
-beni ailem getirdi.
-ne güzel
-güzel mi?
-ailen seni çok seviyor demek ki
-evet aslında. Seninkiler geliyor mu ziyaretine.
-bu ikinci günüm. Ama gelmezler.
-neden?
-yoklar.
-üzüldüm. Ne iş yapıyorsun?
-hiç.
Ne iş yaptığımı tımarhaneye kapatılmış bir deliye söylemek hiç sağlıklı olmazdı. Neyse ki hemşire geldi ve odama gitmek üzere ayrıldım oradan.
Tam blok kapısından içeri gireceğim sırada yaşlı bir teyze koluma yapıştı.
-Zeynep geldin mi? Zeynep zeynep zeynep.
Tepkilerimi kaybetmenin verdiği rahatlıkla yüzüne baktım ve kolumu ellerinden kurtarmaya çalıştım. Öyle sıkı tutmuştu ki canım acıyordu. Hemşire ve personelin sayesinde elinden zor aldım, sol yanımı.
Hemşire;
-korktun mu?
-hayır. Canım acıdı biraz.
Zeynep kimdi acaba. Belli ki uzun zamandır beklediği özlediği ve dokunmayı arzuladığı biriydi. Büyük ihtimalle kızı ya da torunu. Deli bile olsa anneydi işte. Özlemi çok büyüktü.
Aklıma çocukluğuma ait bir sahne geldi;
Kuzenim annesinden ayrıldığında henüz bebekmiş. Annesi akıl hastasıydı ve aradan 15 yıl geçtikten sonra buluşacaklardı. Dayımın evindeydik. Ablam ben ve kuzenim aynı yaşlardaydık ve birbirimize çok benzerdik. Kapıyı ben açmıştım. Ablam benim bir adım gerimde, kuzenim onun ardındaydı. Ama yengem hiç tereddüt etmeden kızına yönelip sarılmıştı. Akıl hastası olması kızını yıllar sonra tanımayacağı anlamına gelmiyordu, demek ki.
Odama çıktım müzik dinleyip kitap okudum biraz. Bir an gözüm pencereye ilişti. Kalkıp dışarı baktım. Bahçede sağa sola koşuşturan anlamsız hareketler yapan bir yığın deli. Evet bende deliliğin eşiğinde dolaşırken bulmuştum kendimi ve onun için onların arasındaydım. Sanırım çok kalmam burada ve taburcu olunca terapilerim devam eder.
Hani yeni bir hayat kurmuştum ya kendime büyük bir hevesle, baktım ki sırıtıyorum bu sıradanlığın içinde ve en son avucumdaki küçük şekerler...
Çığlıklar atıp gözyaşları içinde buldum bu kadını. Vazgeçmişti. Hazırdı gitmeye. Arkada kimse yoktu nasıl olsa ama son durak bekleyenlerle doluydu.
Yapamadım. Korktuğumdan değil. Dedim ya önceleri de ölüm bir anne kucağı kadar sıcak gelir bana, yakından tanırım onu diye. Ama isyan etme şansımın olmadığını fark ettim. Elime telefonu alıp hemen bir arkadaşımı aradım.15 dakika içinde yanımdaydı.
-korkuyorum kendimden. Yardım et bana ne olur. Götür buradan güvende olacağım bir yere götür.
Sarılıp gözyaşlarımı sildi.
-tamam. Düzelecek herşey. Yanındayım. Korkma sakın.
Sabaha kadar başucumda bekledi, dinledi, ağladı ve sabah beni bu deliler ordusuna teslim etti. Burada staf hekim olan bir arkadaşıyla konuşup yatışımı yaptı.
-sık sık geleceğim yanına. Çıkınca herşey daha güzel olacak. Çok güçlüsün unutma. Senin yaşadıklarını kaç kişi yaşar da bu kadar sabreder. Unutma daha Karadeniz e gideceğiz. hep görmek istediğin yeşile. Kendine iyi bak. İhtiyacın olduğunda ara beni.
Deyip gitti.
Onun gidişi ve kapıların üzerime kapanışıyla birlikte deliliğin hafifliğini hissetmeye başladım.
Amacım unutmak geçmişi. Uçsuz bucaksız bir delilik vadisi olan bu kadının bilinci, bilinçaltı, anıları, hatıraları silinsin. Hayatımın son dokuz yılını alın elimden çıkarın beynimden.15 yaşımdan öncesini verin bana.
Sayın okuyucu,
Safiyenin bu bölümünü yeterince düzenleyerek vermem lazım.
Şu ihtiyar bedenime neler yaptığını, artık gitmeliyim diye düşündüğüm dünyaya yeniden bağladığını anlatmam lazım. Ama nasıl yapacağımı bilemiyorum.
Perşembeye mübarek gün gözüyle bakılır. Müşteri makamının günüdür. Gerçekten kutsaldır. Müminlerin bayramı Cumanın müjdecisi, Utaritin çarşambasının acılarını saran bir kutsal zamandır. Adalet günüdür. Müşterinin nuru sarı makamı adalettir. İşte yaptı yapacağını ve canıma can kattı. Safiye kızım serüvenini yazmaya başladı. Devam kararlılığında. Birçok Sayfiye’lere ibret öyküsünün çok can kurtaracağını biliyorum. Bir temiz toplum hareketinin, safiyet seferberliğinin başlangıcı olmasını diliyorum.
Tarih:18 Aralık 2008 Perşembe 15:14:29
merhaba
Hayırlı günler hocam, ellerinizden öpüyorum.
Son mektubu okudum. Umarım bizler gibi olan arkadaşlarımıza da nasip olur bu güzellikler. Biliyorum ki Allah nasip edince olacak bu da. Kalplerindeki mühür çözülsün inşaallah. Yeni kişilerin bizlere ortak olması ne güzel bir duygu.
Siteye üye olan ve aslında bizlerden çok farkı olmayan bir arkadaşımız var. Daha önce ondan bahsetmiştim size. Arasıra mesajlaşıyoruz. Onu ürkütmeden anlatmaya açılıştım ima ettim daha doğrusu. Ama pek oralı olmadı. Onun için dua ediyorum. Umarım o da güzelliklerden faydalanır ve silkelenip kendine gelir.
Ama sanırım artık ona birşey söylemeyeceğim, biraz inatçı olduğunu düşünüyorum çünkü. Eğer kalbi mühürlenmişse ve şeytana teslim olmuşsa ( Allah bilir ) bir an önce kurtarır kendini. Yardım etmeyi çok isterim, ona. O bunu bilmediği için biraz aksi, biraz asi davranıyor. Sözcüklerinden onu anlıyorum. Allah onun ve diğerlerinin ve bizlerin yardımcısı olsun.
Tarih:18 Aralık 2008 Perşembe 15:20:03
merhaba
Hocam, bu arada kurtuluş ve inanç öyküsünün ikinci basamağını yazdım.
( Bu gece yazacağını hissetmiştim. Gecenin saat üçünde uykuya dalmaya çalıştığım sırada sol yanağıma bir öpücük kondurmuştu. Beyaz tenli, olağanüstü güzel, nur yüzlü bir sevgili olduğunu biliyordum artık. Namazın nuruyla nurlanmış yüzünden, kimbilir kimler aydınlanacak diyorum. Heyecanlanıyorum.
Bu mesajı alır almaz, Safiye’nin sayfasına koşuyorum. Bir çırpıda yutar gibi okuyorum. Yaşlı yüreğim aylardır ilk kez hızlı atıyor. Vücudumda tükendi sandığım adrenalinin halen var olduğunu anlıyorum.)
‘’SÜVEYDA’’ ( Gizli günah 2)
Neydi kalbimdeki kara nokta
Gizli günah, gizli ayıp SÜVEYDA
Meydandayım, anıtın tam önünde.Peşimdeki kalabalık vazgeçti.Şimdi herkes kendi halinde,umursamıyorlar beni.Bir kaç kuruş tutuşturup elime götürebilecekler istedikleri yere.Bunun bilincindeler.O yüzünden umursamıyorlar işte.Ceplerinde para var.Canları çektiği anda kiralayabilme güçleri var bu enkaz bedeni.Büyük bir özgüven sağlıyor bu onlara.
Yanımda bir polis aracı. Tıklasam camına alsam megafonu elime diyorum. Bir anlık bir düşünce, dağıtırıyorum. Haykırsam diyorum kime ne? Öylesine dolu ki beyinleri ve tıkalı kulakları. Zaten çoğu müzik dinliyor, adımlarıyla eşlik ederek.
Evime gidiyorum. Otobüs beklememiş, yürüyerek. Apartman görevlisi ve komşulardan sıyrılıp kapımı kapatıyorum. Ağla ağla ağla...
Çok ağladım. Saçlarım düştü avuçlarıma, tırnak aralarımda deri parçalarım.
Ve bir dua isyanla;
Lütfen kurtar beni. Çaresizdim, utanıyorum, pişmanım. Battım, kurtar beni. Temizle tenimden Ahmetleri, Alileri, Cemilleri... Elimden tut. Ayrılma yanımdan. İlk düşüş anında yoktun. Neredeydin? Çektim cezamı, kucağıma sardım başımı. Merhamet et. Dayanamıyorum. Ölümse hayırlı olan öldür beni. Kanım akmayacak.
Hıçkırıklarım, gözyaşlarım...
Kurtulamıyordum. Çırpındıkça daha da batmak ve yanmak. Birini atıyorum başımdan, hoopppp başka biri öte yandan. Hadi defolun hepiniz, gidin başımdan.
Kiralanan ben ve misafir olduğum bir yatak. Görevim mutlu kılmak. Çoğu zaman ağlayarak. Çarşaflar kirli, alacalı renkli, bilmem kaçıncı el. Tepemde bir adam, ben ağır gövdeler altında... Hiç bir anımda unutmadım yaratanı. Kurtar ne olur kurtar.
Sizinde mideniz bulandı mı?
Üzerime abandılar. Direndim, yoruldum, yıldım. Yabancı eller dolaştı bedenimde, vücudumun en kuytularında. Saçlarımı okşadı. Tanımadığım bilmediğim nefesler, kalp atışları hissettim midem bulandı. İstedim ki ilahi bir güç falan gelsin de bir hamle ile söküp atayım tenimdeki bu yabancı teni. Olmadı yapamadım.
Kararlıydım bitecekti bu yok oluş savruluş. Günlerce eve kapattım kendimi. Telefonları duymadım kapıyı açmadım. Ben ve Allah. Ağladım, sabahlara kadar. Yıkandım hergün, saatlerce. Derim aşındı, ellerim ve ayak parmaklarım buruştu. Sıcak su, çok sıcak. Mikrop dayanamazdı, dayanamadı. Her akan damla adını bilmediğim meçhul bir adam. Niyet ettim temizlenmek adına. Abdest alıp vurdum başımı hakka. Bedenim temizdi işte. Gülsuyu döktüm ellerime. Sıra içimde nihayet.
Oturdum seccademin üzerine, ayaklarımı hissetmez oldum. Islandı seccadem, gözyaşlarım. Yalvardım;
Ne olur bir vesile, bir ışık... Beni hayırlı insanlarla karşılaştır, senin yolunda arkadaşlık edeceğim insanların arasına kat beni. Ben giremem onların meclisine. Utanırım kabul görmem. Seni anlatsınlar bana. Rüyalarımın hikmetine kavuştur beni. Ne olur bir vesile. Yüzüm yok elimi açmaya huzuruna durmaya. Ama affet. Unuttum kendimi bu emanet kaybetti benliğini. Pişmanım hem de çok. Affet.
Sabah ezanı çınladı kulağımda, durdum yine huzuruna. Bu ne arsızlık değil mi?
Dakikalarca ağladım. Uyudum. Sevinçle uyandım. Gördüğüm o rüya affedilişimin bir işaretimi yoksa. Yâda devam et, sabret. Işık sonunda elbet.
Urfa da balıklı gölde bu Süveyda. Gizli günah yüreğinde arsızca. Gidip bir subaşına dua ediyorum. Balıklar var içeride. Hz.İbrahim in hikâyesi canlanıyor zihnimde. Ateşli odunlar balık olmuşlar, kurtulmuş Hz.İbrahim.
Şükür olsun. Aynı merhameti nasip et bana.
Yine bir kayboluştaydı bu kadın. Bu kez Allah aşkı ve ona yakın olma arzusu. Kuran ı Kerim in mealini okudum, okudukça pişmanlığım kat kat arttı. Yanık etimin kokusu burnumda. Utanıyorum ya başkaları da duyarsa.
Sonra birgün bir vesile. Ah şu tehlikeli makine, nasıl kurtardın beni. Selam dedim bir amcaya. Baba sıcaklığında, kızım.
Anlattım anlattıkça ağladım. Yol gösterin dedim. Elini uzattı. Anlattı yine ağladım. Verdiği ayetler, dualar, öğütler.
Vicdan azabı, yangınlardan daha betermiş.
Nasılda ferahlattı içimi. Nasılda en umulmadık anda düze çıkardı beni. Teşekkür etsem az gelir. Bu dünyamı ve ahiretimi borçluyum ona. İkinci doğuşuma vesile bu güzel yürekli Allah dostu amca. Günlerce konuştum onunla. Ben anlattım o dinledi. Benimle birlikte kederlendi. Adıma ettiği dualar kulaklarıma geldi.
- hadi bir silkelen, hadi bir toparlan. Allah affedici yürekten inan.
Sonra küçük bir delilik hikâyesi. Kendini arayış ve buluş serüveni.
Peki sonra...
Anlatmalıyım belki...
hacı ali
12/18/2008 4:06:16 PM
Gözlerim yaşlı, dudaklarım titriyor, ellerim tuşları şaşırıyor.
Gözlerinden öpüyorum.
Belki sonra yazarım. Gidip yüzümü yıkamam lazım, boğazım düğüm düğüm çözmem lazım. Ellerimi uzattım saçlarına, sineme yasladım başını hayalimde, doyasıya ağlamam lazım. Nedenini anlamayanlar deli desinler, bırak. Sen ve ben biliyoruz ya yeter. Âlemlere Rabb Allah biliyor, efendimiz biliyor, biz biliyoruz.
Teşekkür ederim kızım; safiye’m.