- 2056 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tartıcı Çocuk
Bir cuma namazından çıkıp eve gelmiş, acele bir şekilde kitaplarımı toplamış ve bana lazım olanlarını da çantama atmıştım. Annemin ısrarlarına rağmen yemek yememiş, dershanede bişeyler atıştırırım demiştim. Birbirini takip eden hızlı adımlarla dershaneye varmak için sabırsızlanıyordum. Sonunda bu ısrarlı koşuşturma bitti ve dershane merdivenlerine tırmanmaya başladım. O hafta sınıfımız dershanenin en üst katına taşınmıştı. Doğrusu sınıfa varana kadar kanter içinde kaldım.Üzerimde ki montu çıkarıp dershanenin balkonuna çıktım. Serin rüzgâr ilk adımımda kendini hissettirdi. Hemen bir köşeye çekilip aşağıya, maraş caddesinden geçen otomobillere bakmaya başladım. İnsanların oradan oraya koşuşturmaları görsel bir ahenk oluşturuyor, onları izlemek bana bir zevk veriyordu. Tamda dalmışken bu koşuşturmalara; Ziraat Bankası’nın önündeki bir çocuğa takıldı gözlerim. Bana serin ve ferahlatıcı gelen bu soğuk havada o üzerindeki kazakla soğuk merdivenlere oturmuş, hemen önünede baskülünü koymuştu... Gelip geçenler onun farkında bile değildi. Kimisi baskülün üzerinden atlıyor, kimi merdivenlere biraz daha tırmanıp çocuğun arkasından geçiyordu. Çocuk ise sağa sola bakınıyor, müşteri toplamaya çalışıyordu. Ama insanlar sağırmışçasına duymamazlıktan geliyor, yüzlerini başka bir yana çeviriyor, onunla muhattap olmaktan belkide tiksiniyor, bunu utanç sayıyorlardı.
Bu manzarayı izlerken çevremdeki herşey donmuştu, insanlar susmuştu. Yalnız orayı izliyordum. Ve merak ettim acaba çocuk kimilerinin değer vermediği o bozuk paralarla cebini doldurabilecek miydi? O bozuk paralarla hayaller kurabilecek miydi. Hayır dedim içimden. Çalışmak ayıp değil, ama kalemlerle oynaması gereken bir çocuğun para kazanmaya çalışması bence hepimizin ayıbıdır. Şimdi ne dersek diyelim o çocuk yine orda. Ve yine aynı umutlarla, bakın hepimize sesleniyor. Duyuyor musunuz: "Abi tartalım!"
Fatih Aydın
Yavuz HAKKANİ
YORUMLAR
ŞEHİR VE ÇOCUK
Kayaş istasyonunda bir çocuk;
Saçları sarı, gözleri mavi
Boncuk boncuk
Ah çocuk!
Ayaz geceden kalma soğuğa inat ,
Sabahın altısında,
Titreyerek, ite kalka binmekte
Banliyö trenine,
Dökmemek için tablasındaki simidi ,
Nasılda olmuş üzerine kol kanat.
Kayaş istasyonunda bir çocuk;
Sabahın altısında,
Ben deyim onbeş, sende onaltısında
Mahmur gözlerinde uykusuz geceler,
Omzuna taktığı simit tablasının,
Kayışı çekmekte sırtındaki geçim yükünü,
Bir sonraki istasyonda inecek.
Kim bilir?
Orda, hayatın yükünü taşıyan,
Hangi kahır yüklü çocuk trene binecek.
Mamak istasyonunda bir çocuk;
Saçları siyah, gözleri zeytin tanesi
Sırtında; yeşil, yamalı bir gocuk
Ah çocuk!
Bir elinde boya sandığı,
Diğerinde tahta tabure,
İte kalka binmeye çalışmakta habire,
Kemer yerine pantolonu belinden iple bağlı,
Ve kayboldu gözlerden
Boyalim Abi, badem yağlı...
Cebeci istasyonunda bir çocuk;
Saçları kumral, gözleri ela
Sesi titrek, benzi uçuk
Ah çocuk!
Hasta haliyle,
Herkesi hayran bıraktı nezaketine,
Yarı ürkek, yarı tebessüm ile
Bağırmakta; Günlük gazete, günlük gazete...
Sıhhiye istasyonunda bir çocuk;
Saçları kirli, bir gözü mor
Saat altı buçuk,
Ah çocuk!
Önünde bir mendil, yalın ayağı
Belli akşamdan yemiş dayağı,
“ Allah rızası için bir sadaka”
Ve yol boyu onun gibi;
Bir daha, bir daha...
İPEKÇİ Parkında bir çocuk;
Hava çok soğuk,
Ah çocuk!
Henüz yeni uyanmış banktaki uykusundan,
Bir sağa, bir sola bakmakta
Ürkek, Zabıta korkusundan
Çıkarıp naylon poşetinden,
Kâğıt mendillerini üç-beş parça
Elleri mi?
Soğuktan çatlamış, paramparça.
Mithat Paşa yokuşunda bir çocuk;
Korkmuş, kaçmakta birilerinden
Terlemiş boncuk, boncuk
Ah çocuk!
Elinde bir çift ayakkabı,
Bir yandan ayağındakilerle
Değiştirmeye çalışmakta,
İri yarı bir adam çocuğu yaklaşırken,
“ Yakalayın hırsızı” diyor arada, sırada
Gün böyle başlıyor
Kahrıma kahır katan ANKARA’ da...
Ereğli, 24 Ocak 2008
(1982-Ankara’da bir sabah)
Yüksel Erentürk Yılmaz
Sevgili Dostum,
Biz ikimizde bu yurdun çocuklarına sevdalıyız. Sevdamız onlara helal olsun...Yüreğine sağlık. Yazınız çok güzeldi. Az anlatım çok hikaye okuyabilene... Sevgile gözlerinden öperim.