bu gün neşeli bir gün olacak
Yaz sıcağının en yüksek olduğu öğle vakti,büyük bir alışveriş merkezinin otomatik kapısından içeri girdiği anda klimanın soğuktuğu havanın yüzünü serinlettiğini hissetti,Kalabalığın arasında adımlarına dikkat ederek yürümeye başladığında karşıdan mağazadan çıkmak için sel gibi akarak gelen insanlar içinde gözleri bir çift gözle buluştuğunda zihninde tanıdık bir sima düşüncesi belirmeye başlamıştı.Kendisine doğru gelen yüze bakarak zihnini zorluyor ,nereden tanıdığını çıkarmaya çalışıyordu.Adımlarını zihnini kurcalıyan bu düşünce yüzünden bilinçsizce atıyor,yanından gecen kişilere çarparak ilerliyordu.Karşıdan gelen kişinin yüzü netleştikce zihnini daha da zorluyor geçmiş zamanın birinde zihninin en derinliklerine yerleştirdiği görüntüyü ismi ile birlikte şimdiki zamana taşımaya çalışıyordu.Kendisine doğru yaklaşan kişiyle bakışları ikinci kez birleştiğinde kadının yüzünde gamzelerini ortaya çıkan bir gülümseme belirmişti.Sesini duyurabilecek bir mesafeye geldiğinde Merhaba.Nasılsın diyen sıcacık sese,teşekkür ederim iyiyim derken aynı zamanda geçmişin kapısını aralamasına yardım edebileceği düşüncesiyle kadının yüzünün her ayrıntısını inceliyor,kaybolmuş görüntüyü şimdiki çevceveye oturtmaya çalışıyordu.Kadının, ayak üstü yaptıkları konuşmaları sırasında istemsizce yaptığı bir hareket, aniden zihninde rahatlamaya sebep olmuştu.Uzun zamandır hissetmediği bir heyecan dalgası içinde bir ses, ona bu kişinin arkadaşı, kardeşi KENETLİ’NİN yıllarca sevmekten vazgeçemediği BİRİCİK AŞKI NEŞE olduğunu haykırıyordu.Yıllarca aklına geldikçe iki sevdiği insanın hüzünlü biten sevdalarının ardından ne yaptıklarını nasıl olduklarını düşününüp durmuştu.Bir kezde olsa görmeyi umut ettiği canı arkadaşı Kenetli’nin biricik aşkını karşısında bulunca geçmişin tüm anıları zihninde dans etmeye başlamıştı. Biraz önce nefes almakta zorlandığı kalabalık yok olmuş sadece yürekleri acıyla erken yaşta tanışmış bu bahtsız iki insanın olduğu bir hayal alemine yolculuğa çıkmıştı.Tamamen zaman kavramını yitirmiş bir şekilde ne kadar süre öylece kaldı farkında değildi Neşe’nin HOŞCAKAL diyen sesiyle kendine geldiğinde Neşe çoktan sırtını ona dönmüş hızlı adımlarla kapıdan çıkıp kavurucu sıcaklıktaki şehrin kalabalığına karışmıştı bile....
Ne kadar değişmiş diye geçirdi içinden Neşe’nin arkasından bakarken.. ..Neşe …Kenetli’nin büyük aşkı....Kenetli hiç vazgeçmemişti onu sevmekten.Neşe’nin ağabeylerinden ve babasından yediği dayaklar,ölüm tehditleri bile vazgeçirememişti onu bu sevgiden .Ta ki Neşe’nin yüzündeki morlukları görüp kendi yüzünden dayak yediğini öğreninceye dek..İşte o zaman Neşeyi içine saklayıp sevgisini içinde büyüterek sessizce çıkıvermişti hayatından.Biliyordu ki Neşe’siyle mutlu olamayacak , onun varlığı, uğruna canını vermeye hazır olduğu kadına zarar verecekti. Kararını verdi ve sessizce sessizliğe büründü.Neşe, Kenetli’nin hayatınından çıkmasından sonra o ana dek ailesine karşı gösterdiği başkaldırıyı bir kenara koymuş ona biçilmiş olan hayatı yaşamaya başlamıştı.O günden kalma yalnızlık,çaresizlik kendisinin bir parçası gibi yansımıştı yüzüne,konuşmasına adımlarına.....Belki, Neşe farkında olmadan elini boynundaki kolyeye götürmeseydi günlerce zihnini bu tanıdık kişinin kim olduğunu bulmaya harcayacaktı.Kenetli ikisinin isimlerinin baş harflerinden oluşan bu kolyeyi bir arkadaşlarının gümüşcü olan abisine özel olarak yaptırmış Neşe’ nin hayatından onun mutluluğu için tümüyle çıkmaya karar verdiği gün ’seni yaşadığım sürece sevecem sözleriyle hediye etmişti’.......
Geçmişin gülümseten ama aynı zamanda iç burkan kapılarını aralamasına sebep olmuş bu ani karşılaşma damağını kurutmuş içinde bir şeyler içme isteği uyandırmıştı, alışveriş merkezinin girişinde olan cafede boş bulduğu ilk masaya geçip garsona acı bir kahve siparişi verdikten sonra sigarasını yakıp derin bir nefes çekti, üflediyi dumanın havada dağılışını izlerken bir yandanda yolları orta okul sıralarında keşismiş üç arkadaşın ....KENETLİ,KIRMIZI KRAVAT VE PRATİK ZEKA...... sımsıkı bağlarla oluşmuş arkadaşlıklarını düşünüyordu.’Üç farklı hayat üç farklı kişilik’tamamen birbirinden bağımsız bu üç kişi nasıl olupta böylesine ayrılmaz bir üçlü oluşturabilmişti.Onları tanıyan kişilerin onlar için diyeceği ortak noktaları sevdiklerine olan bağlılıkları ve gözü kara cesaretleri olurdu.Kader,gerçekten bu onların alınlarına yazılmış bir yazgımıydı bir araya gelip iyi ve kötü anları paylaşmak, evet evet kaderdi bunun adı, yeni bir şey keşfetmiş insanların edası bir ifadeyle bunun başka bir açıklaması olamaz dercesine gülümsedi..Süleyman’a sevdiği kişiler uğruna canını bile ortaya koymaktan çekinmediği için soyadı olan Kenetli adıyla seslenirlerdi,bu üçlünün kanaatkar çocuğu Bülent’e kırmızı kravat lakabı bir arkadaşlarının babasından kalma bir isimdi ,bir türlü adını öğrenemediğinden ondan bahsedeceğinde kırmızı kravat derdi o günden sonrada ona kırmızı kravat demeye başlamışlardı ve acil çözüm gerektiren ’gerek okulda öğretmenlerle gerekse dışarda karşılaştıkları’ sorunlarda hızlı düşünme yeteneği sayesinde bulduğu pratik çözümler yüzünden kendisine pratik zeka adını vermişlerdi.Ani bir kararla daldığı düşünceler yüzünden içmeyi unuttuğu soğumuş kahvesini iki yudumda bitirip cebinden çıkardığı bir on’luğu masaya bırakarak alışveriş merkezinin çıkış kapısına yöneldi.Dışarda onu kavurucu bir sıcak karşıladı, genellikle hep şikayet ettiği böylesi sıcak günleri bir ağaç gölgesinde, geçip giden insanları inceliyerek geçirirdi.İlk kez bu sıcaklara içinden şükretti,insanların çoğu günü klimaların serinlettiği evlerinde geçirdiğinden, dışarı çıkmak durumda olanlarda kapalı mekanları tercih ettiğinden her zaman çok kalabalık olan bu şehir sakin bir gün geçirmekteydi, bu onun gitmek isteği yere bir an önce varmasını sağlıyacaktı.Adımlarını hızlı hızlı atarak bilinci tamamen dış dünyaya kapalı bir şekilde ilerlerken zihninin derinliklerinden şimdiki zamana gelmesini sağlıyan çok tanıdık bir müzik sesiyle aniden durdu.Çocuk eşyası satan bir butikten nerdeyse tüm sokağa yayılan bir şarkı yankılanıyordu,Neşe’nin Kenetliye bu bizim şarkımız olsun dediği ADANA’LI türküsü çalınıyordu.Neşe ne zaman Kenetli ile bir araya gelse saatlerce bıkmadan ’ağam adanalı paşam adanalı ben sana yandım güzel delikanlı’sözlerini Kenetli’nin gözlerinin içine bakarak tekrarlar dururdu.Öylece durdu etraftan gecen insanların onun için ne düşüneceklerini umursamadan yüzünde sevinç ve hüznün karışımından oluşan bir ifadeyle türkü bitene dek dinledi sonra kendine gel dercesine kafasını salladı, yoluna devam etti...
Çocukluğunda raylarına metal para koyup trenlerin ürkütücü gürültüleri içinde nasıl ezildiğini izlediği demir yoluna gelmişti orada bir an durup çocukluk ne garip diye düşündü, aklına koyduğunu hiçbir yasak hiçbir tehlike tanımadan anında yapmak, bu yaptıklarını babası bilse ona buraya gelmesini yasaklar belki okulunu bile değiştirdi,hızla rayların üstünden atlayıp yıllarca okula gidip geldiği yola geçtiğinde okul yolundaki ağaçların büyüdüğünü eski bakımsız yolun kullanılabilir bir duruma getirildiğini fark etti oysa onlar bu bakımsız yol yüzünden ne çok çekmişlerdi oradan geçerken hızla gecen arabaların kaldırdığı toz yüzünden üstleri başları toz içinde kalır, bu yüzden okul yönetiminden okula sürekli üst baş dağılmış ve kirli bir şekilde geldiklerinden azar işitirlerdi.Bu yolun parke döşenmiş kaldırımında yürürken hemen sağ tarafında duran okulun duvarlarının üstünden sınıf pencerelerine bahçesine baktı,gözleri bahçede gezinirken o bakışlar yüzünden zihnine dolan görüntüler sayesinde hızla geçmiş zamanda bir yolculuğa çekildiğini hissetti...İşte her zamanki gibi yine geç kalmıştı, zorla düzeltilmiş bugünde bu yüzden fırça yiyeceğinin habercisi inatcı saçlarıyla okulun kapısından içeri giriyordu ve okulun en korkulan öğretmeni, toplanan öğrencilerle giriş kapısının arasındaki yerinde mikroskop camını hatırlatan gözlükleri ve bu gözlüklerin olduğundanda sert görünmesine sebep olan bakışlarıyla, sanki bugünde canınıza okuyacam dercesine elinde salladığı sobasıyla geç kalmış öğrencilere sağ tarafa geçmelerini işaret ediyordu....Dünden farklı değildi manzara.Kenetli her zaman ki isyankarlığı ile hızlı hızlı konuşuyor.. beni döverse bende ona karşılık vereceğim diyordu...okulun formasından tamamen bağımsız, okuldaki öğrencilerin o Kenetli yine tarzını değiştirmişsin dedirten, hemen farkını ortaya koyan bir kıyafetle gelmişti her zamanki gibi okula.... Kapalı kapıyı açmak için nöbetcinin kapıya yönelmesi heyecanlı bakışlarında kapıya yönelmesine sebep olurdu.Okula hergün aynı kişiler geç kaldığından gelmiyenler içinde kimin kapıdan gireceğine dair öğretmenlerin duymuyacağı bir şekilde bahse tutuşulur bu bekleme süresi eğlenceli bir hale getirilirdi.Acaba gelen kaçıncı sınıftan ve kimdi?soruları, gelenin kapıdan girmesiyle bileninde bugünde ben kazandım ifadesiyle, bir sonraki gelene dek sessiz bir bekleyişe bırakırdı kendini.. bu sefer kapıdan giren Kırmızı Kravat’lı idi,kaç defa kestir uyarılarına rağmen dinlemediği düz uzun saçları, güvenli adımlarıyla sopanın işaret ettiği noktaya doğru yöneldi...kırmızı kravatı her zamanki gibi üstünde....yaklaşırken yine her zamanki umursamaz gülüşünü yansıtarak yerini alıyor yine basıldık haa diyip en kenara çekiliyordu,elindeki defter katlanıp ikiye bölünmekten yıpranmış ,dış rengi kir ve solmayla karışık yeni bir renk almıştı.11 .sınıfta olmasına rağmen o defterde 7 . 8 . 9 . sınıftan kalma bütün derslerin mecburen yazılmış notlarına raslamak mümkündü.İkinci bir defteri hiç olmadı Kırmızı Kravatlı’nın..11.sınıf bittiğinde okula çıkan o uzun sokağın başında hem defterini hemde kırmızı kravatını yakarak bir dönemi bitirmişti hayatında...Okulun köşesine gelip sırtını duvara verdi.Hatıralar bir bir geçmişten kopup zihnine çarpıyor ve gözlerinin önünde canlanıyordu belli belirsiz gülümsediğini fark ettiğinde telefonun o gürültülü sesi büyüyü bozdu, gözlerini okulun bahçesinden ayırmadan bütün ceplerini tek tek yoklayarak telefonu buldu.Nerdesin ortağım ?sorusuna bizim lisesinin yolundan beni al diye cevap verip telefonu kapattı.Derin bir nefes çekerek altı yılının geçtiği okula son bir defa baktı sonra giriş kapısını ardında bırakarak bir zamanlar hayatın toz pembe göründüğü o uzun caddede yürümeye başladı attığı her adım onu çocukluğuna gençlik yıllarına götürüyor böylesine saf, masum, çıkarsız arkadaşlıkların bir daha yaşanası olamıyacağını içi burkularak kabul ediyordu ama peşi sıra daha çocuk yaşlarda böylesine sağlam arkadaşlara sahip olduğu için kendini çok şanslı görüyordu araya yıllar mesafeler girmesine rağmen bir araya geldiklerinde sanki hiç ayrılmamışlar gibi kaldıkları yerden devam edebiliyorlardı, görünürdeki uzaklık sadece görüntüden ibaretti.Gençlik dönemlerinin en zor günlerini birbirlerinin varlığından güc alarak aşmaları aralarında sonsuza dek sürecek bir gönül birliği oluşturmuştu.Kırmızı Kravatlı’nın onca yıl kullandığı defteri ve ısrarla taktığı kravatını yaktığı noktaya gelince onun sorduğu ve üçününde bir süreliğine kanını donduran soru geliverdi aklına bir bitiş ve yeni bir başlangıcın habercisi olan soru....
Eee okul bitti .şimdi ne olacak?
Öyle bir çaresizlik içinde söylemişti ki sanki dünyanın sonu idi o an....O günden sonra hayatın acımasız kollarında kendilerine biçilmiş rolü oynamak için her biri kendi yoluna gitmişti.Ben, üniversitenin yolunu tutmuştum, Kenetli, Neşe’ ye olan aşkını unutamadığından onun verdiği acıyla bir süre ne istediğini ne yapacağını bilemez bir şekilde bir yerden bir yere savrulmuş en sonunda onlara bile söylemeden ortadan kaybolmuştu ve Kırmızı Kravat, bir ayakkabı üreticisinin yanında kendine haftalıkla sayacı olarak iş bularak yoluna devam etmişti.Hayatın ağır yükünü en erken omuzlayan Kırmızı Kravat’tı.Aldığı haftalık kendisine bile yetmezken, cebinde bir lirası yokken yıllarca elinde taşıdığı defterinde adına sayısız şiir ve mektup yazdığı kızla evlenme kararı almış çok kısa bir süre içinde evim dediği işte mutluluk dediğin böyle olur dediği bir yuva kurmuştu.Sevdiği kızın babası çok anlayışlı biriydi. Kırmızı Kravat’ın iyi bir kazancı olmamasını sorun etmemiş kızım istiyorsa bana onlara mutluluk dilemek düşer sözleriyle yuvalarını kurma aşamasında onları cesaretlendirmişti.İkiside onları bekliyen zorlukları umursamıyor ikimiz bir arada olduktan sonra karşılacağımız her zorluktan biraz daha güclenmiş bir şekilde çıkarak yolumuza devam ederiz diyordu.Kırmızı Kravat iki kişilik hayatı sayacı olarak devam ettiremiyeceğinin de farkındaydı, işine gidip gelirken boş olduğu zamanlarında sürekli bir iş arayışı içindeydi,umudunu yitirme aşamasında olduğu bir anda ona niye polis okulu sınavlarına girmiyorsun demiştim o bu önerime gülüp geçmiş hatta elimde hazırlık testleriyle evine gidip ne bunlar ortağım, sorusuna senin sınavın hazırlık testleri cevabını alana dek aklına dahi getirmemişti. İşte o anda bir dönüm noktasında olduğunu fark etmişti, eşininde desteğiyle sınava çok az bir süre kalmasına rağmen işten çıktıktan sonra evine geliyor testlerin başına geçiyordu.Kısa süreli bir çalışma döneminden sonra hiç zorlanmadan sınavları kazanarak polis olma yolunda ilk adımı atmış oluyordu.Omuzlarındaki yükü biraz daha arttırmış olmasına rağmen o bunu umursamamış öncelikle sevdiği kadının, sevgili eşinin babasına, kendisine güvenip kızını verdiği için kendisini ispatlamak istiyordu.Okulu hiç aksatmadan bitirip mesleğine başladıktan sonra hayata daha güçlü bakmaya başlamıştı.Liseyi bitirdikleri gün sorduğu eee ne olacak şimdi?sorusunun cevabını yine kendisi veriyordu...Hayatın nasıl olacağına ben karar vereceğim.... Birden yıllar önce bir kitaptan okuduğu bir pasaj geldi aklına’ İnsan kendi yaşamını ya da tanımını kendi kararlarıyla verecektir.İnsanın içinde bulunduğu koşullar içinde yaptığı tercihleri onun kim olacağını ne yapacağını belirler.İnsan varoluşunu şekillendirerek özünü ortaya koyacaktır.Kahraman ya da alçak olmak insanın kendi yaptıklarıyla ilgili bir sonuctur.’Üçünün gerçeğini ne güzel ortaya koyuyordu,onlar varolan şartlarıyla varolan gerçekleriyle, kimliklerine yön vermişlerdi.....
Portakal ağaçlarının dallarından kafasını koruyarak kaldırımında yürüdüğü yolun her adımı yıllar öncesinden bir görüntüyü getiriyordu gözlerinin önüne,gözlerini hafifce kısarak uzun caddenin son noktasına baktığından beyaz bir arabanın geldiğini gördü,araba yaklaştıkca özenle parlatılmış kaportasının parlaklığı dahada belli oluyordu ,böylesine özenle parlatılmış arabanın Kırmızı Kravat dışında birine ait olmasına imkan yoktu,yıllarca elinde taşıdığı tek defterle çıktığı hayat yolunda geldiği noktanın göstergesiymiş gibi saatlerce özenle temizler, siler, parlatırdı arabasını.Hızla yaklaşan araba bulunduğu hizaya gelince ani bir frenle durdu. Kırmızı Kravat’ın her zaman ki gülümsemesi yüzünün her noktasında kendini gösteriyordu.Seni görmekten memnun oldum havası veren bir gülümseme ile Merhabalaştılar.Sıra arkadaşlığıyla başlıyan bu dostluk her gecen gün daha da güclenerek devam etmişti.Her sene dört beş kez bir araya gelir tüm arkadaşlarını ziyaret ederlerdi.Kırmızı Kravat’ın nereye gidiyoruz sorusuna, gözlerini hızla ilerledikleri yolun en uzak noktasına dikerek Kenetli’yi bulalım cevabını verdi.İkiside onu bulup bulmama konusunda epey tereddüt yaşadıktan sonra her şeye rağmen köyüne gidip bakmaya karar verdiler.Uzun bir zamandır ondan haber alamıyorlardı ellerinde ne bir adres nede bir telefon vardı.Kenetli’nin doğup büyüdüğü köye yaklaştıklarında bozuk yolun arabayı sarsması,yoldaki ineklerin yol vermeme ısrarı,hemen arabanın önünde duran traktördeki adamın arkadaki arabayı umursamadan yoldaki insanlarla sohpete devam etmesi Kırmızı Kravat’ın sinirlerini iyice ayağa kaldırmış eski yıllardaki gibi hiç değişmeyen tarzıyla özene bezene küfürlerini saydırmıştı.Üst üste uzun uzun çaldırdığı korna sesi onun iyice sinirlendiğinin belirtisiydi.Traktördeki adam sanki kendi haklıymış gibi ters ters bakarak onlara yol verince, hızla iki tarafı çam ağaçlarıyla bezeli yolda ilerlemeye devam etmişlerdi.Kışın çamur deryasına döndüğü izlemini veren yola döndüklerinde yerde yiyecek arayan bir serçe sürüsünü havalandırmışlardı. Köyün girişinde olan Kenetli’nin tek katlı evi gecen yıllara inat sapasağlam ayakta durmaktaydı.Önüne gelince arabayı park edip bir anlık tereddüt yaşadıktan sonra arabadan inerek bahçede çalışan saçları sakalları beyazlaşmış yaşlı adama doğru yürümeye başladılar.Yaşlı adamda onları arabadan inmeden fark etmiş endişe ve merak karışımı bakışlarını, önce arabanın üstünde sonrada gelenin kim olduğunu bulmak istercesine üzerlerinde gezdirmişti.Verilen selam’ın ardından Süleyman evde mi? sorusu yaşlı adamın yüzündeki endişeli ifadeyi daha bir belirgin hale getirmişti.Kırmızı Kravat’ın onların kim olduğunu ortaya koyan birkaç açıklamasından sonra adamın yüzündeki endişeli ifade, hoşgeldinizle başlayan sıcacık içten bir gülümsemeye dönüşüvermişti.
Geçen yıllar, adamın yüzünde, ellerinde, saçlarında kendini göstermiş bir tek içten gülümsemesine etki edememişti.Hele gelin oturun bakalım dedikten sonra ağzından çıkan her emrin anında yerine getirilmesine alışkın otoriter bir sesle bize üç kahve yapın talimanıtını vermesiyle birlikte sanki kayıp giden yılları telafi etmek istercesine onları soru yağmuruna tuttu.Nerelerdesiniz? Ne iş yaparsınız? Çocuk çoluk varmı? Aileleriniz nasıl,anneleriniz, babalarınız nasıllar? gibi sorulardan sonra, cebinde tuttuğu bir topar kağıdı çıkarıp dikkatle inceleyerek onlara Kenetli’nin adresini ve telefon numarasını verdi.Bir süre daha böyle sohpet ederek,Kenetli’ye götürülmek üzere hazırlanmış birkaç poşetide alarak, tekrar gelin, arayı bu kadar uzatmayın sözleriyle, yaşlı adamın ellerini öpüp onu arkalarından el sallar bir şekilde bırakarak yüzlerinde hüzünlü bir ifadeyle uzaklaştılar.Epey bir süre kelimelerin yetersiz kaldığı anlardaki gibi hiç konuşmadan kendi dünyalarına çekilmiş bir şekilde yol aldılar, Kırmızı Kravat, bu kasvetli havayı dağıtmak istercesine çocukluklarından, birlikte yaptıkları yaramazlıklardan bahsetmeye başladı,kendiside ona eşlik etti. Biraz önceki kasvetli havanın etkisini tümden silmek istercersine akıllarına gelen anıyı birbirleriyle yarış edercesine anlatıyorlardı kısa sürede eski neşelerine kavuşmuşlar, hüzünlü havanın yerini kahkahalarla pekiştirilmiş bir sohpet almıştı.Taki konu Kenetli’yle aşkı Neşe’ye gelene dek bu sefer kelimeler boğazda düğümlendi uzayıp giden yola bir ölüm sessizliği çöktü.
Kenetli çok sevmişti Neşe’yi, sayfalar dolusu mektuplar şiirler yazardı,bıkmadan usanmadan oturduğu her sıraya, okul bahçesindeki her ağaça NEŞEM yazardı.Önce bir cam parçası ile sırayı güzelce kazıyarak temizler,sonra ince zımpara ile iyice düzleştirir,kalemini eline, Neşesini düşüncelerine alıp özenle yazardı NEŞEM’i...Ağaç gövdelerine işlenen Neşem yazısı tıpkı Kenetli’nin yıllarca içinde büyüttüğü koruduğu sevgisi gibi büyümüş ağaçların bir parçası haline gelmişti.Bazı günler nerdeyse tüm günü Neşe’nin sokağında geçirdikleri olurdu, belki Kenetli onu bir anda olsa görür umuduyla....
Arabayı verilen adresteki apartmanın önüne park edip yıllardan beri görmedikleri kardeşleri Kenetli’yi görecek olmanın verdiği bir heyecanla hazır mısın dercesine birbirlerine baktılar,ikisi aynı anda derin bir nefes çekerek ellerine emanet verilen poşetleri alarak arabadan indiler.Bir süre apartmanı sanki Kenetli’yle ilgili bir ipucu verecekmiş gibi incelediler.İkinci kez derinden bir nefes çekerek merdivenlere yöneldiler,ellerinde tuttukları kağıtta yazılı numarayı gözden kaçırmamak için her kapıdaki numaraya dikkatlice bakarak çıkıyorlardı merdiveni, en sonunda Kenetli’nin kapısının önündeydiler.Uzun bir zil sesinden sonra, anahtar sesine kapının açılma seside eşlik etti.Kulakları rahatsız eden kapı gıcırtısıyla birlikte kapı aralandı.Görünen görüntü, beyazlaşmış saçlar ve bakımsız yüz dışında on yıl öncesinin aynısıydı.Kısa boyu, hafif yanlardan ayrılmış saçları,tek tük çıkmış sakalları,bol pantalonu ve gururlu dik duruşuyla KENETLİ.....
Onların gülümsüyen yüzlerine bir süre gördüğüne inanamayan insanların yüz ifadesiyle bakıp,kardeşlerim hoşgeldiniz diyerek onlara sıkıca sarıldı.Öylesine içten bir şekilde hoşgeldiniz dedi ki gecen yılların, onların dostluğuna,kardeşliğine zarar vermediğini hissettirdi.Kapı eşiğinde yaptıkları kısa bir konuşmadan sonra ee onca yolu kapıdan dönmek için gelmediniz sanırım hadi içeri girin bakalım sözleriyle onları içeri buyur etti.Koridordan geçerken duvarda asılı boy aynasında görüntülerinin yanısıra Kenetli’nin yazısıyla yazılmış ’BU GÜN NEŞE İLE DOLU BİR GÜN OLACAK’ yazısına bir süre bakarak odaya geçtiler.Güzel ve sade döşenmiş odada oturacak yer ararken,biraz zayıf, siyah uzun saçlı,iri gözlü,içten, saf gülümsemesine ince sesinide ekleyerek biri HOŞGELDİNİZ dedi.Kenetli elini uzatarak onu yanına çağırdı ve onlara eşim diye tanıştırdı.Anlık bir şaşkınlıktan sonra onlarda kendilerini tanıttılar.Kenetli’nin bunun adı Bülent değil kırmızı kravat demesiyle birlikte odada bir kahkaha kopuverdi.Üçü birlikte gelen kahvenin kokusu eşliğinde sohpete uzun yıllar öncesinden başladılar.Edilen kavgalar,çekilen kopyalar,adı hatırlanmaya çalışılan arkadaşlar kahkahalar eşliğinde anıldı.En çokta Kenetli’nin öğretmenlerden işitti azarlara, verdiği tepkilere güldüler.
Kırmızı kravat evliliğini sordu ,ne zaman olmuştu? nasıl tanışmıştı?Bizim neden haberimiz olmadı cümlesini biraz sitemkar bir şekilde dile getirmişti.Her şey bir hafta içinde olup bitmişti,karar verilmiş eşyalar alınmış ve hemen düğün yapılmıştı.Kimseye haber vermedim ama mutluyum ,iyi ki evlenmişim,hayatım düzene girdi diyerek bitirdi konuşmasını Kenetli, ona bakarken mutlu olduğunu hissettiler ve en az onun kadar mutlu oldular.Gözlerini halıdaki bir noktaya dikip tekrar tekrar evet mutluyum değişinden uzaklara daldığını anladılar,yüzündeki neşe sönmüş hülyalı bir hal almıştı,üçünün aklında tek bir kişi tek bir isim vardı,biraz önce kahkahalarla çınlıyan odayı derin bir sessizlik kaplamıştı.Bu kahredici sessizliği Kırmızı Kravat’ın Asım’ ın yanına gidelim sözü bozdu fakat Kenetli bu cümleyi duymamıştı bile,gözlerini halının üzerinden kaldırıp öyle bir baktı ki....İçinde yaşadığı bir türlü söküp atamadığı acılar tek tek işlendi yüreklere,nemli gözlerini kısarak içindeki acıları kuracağı cümlelere yedirerek tek cevap bekler gibi Neşeden haberiniz varmı diye sordu,cevap beklemeden devam etti, üç yıl önce imamla evlenip kısa sürece boşandığını biliyorum, altı ay öncede çalıştığı işten ayrılıp ailesinin yanına döndüğünü öğrenmiştim, ondan sonra haber alamadım izini kaybettim.Neşeden haberiniz var mı? Söyleyecek söz bulamadılar,verilecek en iyi cevap yok oldu zihinlerinde, bir türlü dile gelmedi,bir sürü cümle sıraladılar ama hiç biri ne sorunun cevabı nede Kenetli’nin içindeki yangını söndürecek nitelikteydi.Evinde çay yok mu ? sorusuyla ortamı yumuşatmaya çalıştılar ama beceremediler...
Kenetli sesini yükselterek eşine seslendi.
Neşe çay yapar mısın
Eşinin adı Neşe’ydi.Bunu duyduklarında Kırmızı Kravat’lı ile göz göze geldiler,öyle bir sessizlik çöktü ki hiçbiri konuşmak istemedi.Birbirlerinden gözlerini kaçırmaya çalıştılar,sanki dünya tersine dönmüştü.İçinde kaybolup yittikleri sessizliği Neşe’nin çocuksu sesi bozdu.Neşecan uyandı,karnını doyurup çayınızı hazırlıyacağım dedi.
İkinci bir boran koptu odada Kenetli kızının adını da Neşecan koymuştu.Peşi sıra duyduklarının şokunu, Neşe’nin size pastada hazırlıyacam yalnız biraz bekliyeceksiniz sözü biraz olsun dağıttı.Kırmızı Kravat gezelik edip konuşmaya çalıştı ama beceremedi.Bir süre sonra Neşe kucağında Neşecan’la odaya girdi,kızını görünce Kenetli’nin yüzünde beliren mutluluk ifadesi herkesi gülümsetti.Neşe,karnını doyurdum,bu yaramazı biraz size bırakacağım dedi.Kenetli hemen yerinden kalktı,öyle bir dikkatle aldı ki kucağına sanki canını taşıyordu, bakmaya kıyamıyor gibi bir hali vardı.Pırıl pırıl ışıldayan gözleriyle neşesini kucağına aldı,yüzündeki sevinç, gözlerindeki mutluluk yaşamak bu dedirtecek kadar harikaydı.Hafifçe eğilerek yumuşacık bir öpücük kondurdu Neşecan’a güzeller güzeli kızına. Ufaklığın gelişi, odadaki havayı dağıtmış tıpkı adı gibi neşeli bir atfosfer oluşturmuştu.Beş dakika önceki hüzünlü, acı dolu anlar sanki hiç yaşanmamış gibi neşelerine kavuşmuşlar Neşecan kucaklarında koyu bir sohpete dalmışlardı, bir süre sonra elinde pasta tabaklarıyla Neşe’de katıldı onlara,çay servisini yaparken oda sohpetlerine katılmış atılan kahkahalara eşlik etmişti.Herkesin çayını verdikten sonra Neşecan’ı kucağına alarak ben küçüğü uyutayım sözleriyle ayağa kalktı,Kenetli ışıl ışıl gözlerini, yüzünde her halinden tüm acılara rağmen ne kadar mutlu olduğunu belli eden bir ifadeyle bu iki cana çevirdi.Yıllar önce içine işlediği Neşe,sayfalarca şiirler ve mektuplar yazdığı Neşe tıpkı o günkü gibi Kenetli’nin yaşam kaynağıydı.Neşe’yi hayatından asla çıkarmamış aksine ona yeni anlamlar yüklüyerek hayatından ve canından bir parça yapmıştı.......
Penceden içeri dolup tüm odaya yayılan akşamın ezan sesiyle daldıkları eğlenceli zaman yolculuğuna son verip ayaklandılar.Kenetli’nin onca yıldan sonra sizi yeniden bulmuşken asla bırakmam bugün benim misafirimsiniz ısrarlarını yarın nasıl olsa Asım’ın yanında birlikteyiz sözleriyle geri çevirdiler.Koridordan geçerken aynadaki yazıya yeniden baktı. Bu sefer acı yoktu, hüzün yoktu yazıda,yaşanan acılara yepyeni anlamlar yüklüyerek hayata meydan okuyan ’en hayat nasıl gelirsen gel kabulumsün, benim seni alt edecek gücüm yaşama sıkı sıkı sarılmamı sağlıyacak kocaman bir yüreğim var’diyen, ayakta dimdik duran, bir adamın zafer çığlıkları vardı.....
Kısa bir vedalaşmadan sonra Kenetli’yi Neşe’siyle bırakıp yüzlerinde mutlu bir gülümseme, düşüncelerinde yeni bir anlam kazanan sekiz kelimelik bir cümle ile arabalarına binip geldikleri yöne doğru yola koyuldular... ’BU GÜN NEŞE İLE DOLU BİR GÜN OLACAK’.....
not:gerçek bir hayat hikayesidir